..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İste, sana verilecektir; Ara, bulacaksındır; Çal ve kapı sana açılacaktır -İncil
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Düşler > Gokce




30 Eylül 2005
Sihirbaz  
Gokce
Bizim şehrin biraz yakınında, bazıları oldukça yüksek irili ufaklı kayalılardan oluşan, kimsenin gitmediği ıssız bir yer vardı. Sanırım sadece ben seviyordum oranın manzarasını. Kayalıkları yakından seyredebilmek için, aralarında yükselen toprak tepeye çı


:AIFJ:
Bizim şehrin biraz yakınında, bazıları oldukça yüksek irili ufaklı kayalılardan oluşan, kimsenin gitmediği ıssız bir yer vardı. Sanırım sadece ben seviyordum oranın manzarasını. Kayalıkları yakından seyredebilmek için, aralarında yükselen toprak tepeye çıkmak gerekir. Yolu hafif bir yokuşla başlar bu tepenin. Önce yeşilliktir, sonra ağaçlar seyrekleşir yavaş yavaş yerini çalılıklara bırakır, yokuş dikleşir.Tam tepeye vardığınızda keskin bir uçurumla kesilir yol, önünde uzanan uçsuz bucaksız kayalık manzarasıyla. Sizi üzerinde taşıyan bu seyir tepesi, ürkütücü manzaranın en yakınıdır, toprağı kupkurudur, elinize yapışmaz. Gündüz güneşinde kahverengidir. Kayalar donuk donuk bakar karşıdan. Ama gün batışına yakın sıcak hafifler, gökyüzü kızıla boyanır, her yer canlanır sanki. Işık danseder, rüzgar toprağı uçuşturur, kızıl toz zerrecikleri savrulur uçurumdan aşağılara.
Bizim şehirden başka şehir, bizim insanlardan başka insan görmediğim zamanlarda evimizin penceresinden baktığım kızıl kayalıklar, bana uzakları, esrarengiz başka bir dünyayı anlatan yabancılık çektiğim tek yerdi. Her şeyin fazla yakın, her şeyin fazla bilindik olduğu küçük şehrimizden sıkılınca, içimdeki yaramazlık yapma ve macera isteğimin en koyu ezgilerini duyarak tırmanırdım akşamları bu manzaraya tek başıma. Zaman dururdu benim için. Lakin çok geçmez , hava kararmaya başladıkça belirsiz bir korku ve ürperti sarardı içimi. Şehre geri dönmek isterdim hemen. Koşa koşa inerdim aşağıya. İnsan içine karışıp bizim evin sokağının köşesinden döndüğümde içim rahatlardı. Korkuyla güven arasında yaşadığım gelgit hoşuma giderdi.
Sonraları bizim şehir gelişti, kalabalıklaştı. Ben de büyüdüm, başka şehirler, nice manzaralar gördüm, farklı insanlar tanıdım. Ama kayalıklar ve seyir tepem hep uzak, hep yalnız kaldı.Her fırsatta tırmanmaya devam ettim aynı heyecanla.
Üniversiteden mezun olduğum yıl, İstanbul’dan bizim şehre dönmüştüm tatil için.Daha ilk günün akşamı seyir tepemin en sadık seyircisi olarak yerimi almıştım.Yabancılık değildi bu sefer aradığım. Aynılıktı, tanıdıklıktı. İstanbul’un insan sillesinin içinde insanın insana yabancılığı ve yalnızlığı ile karşılaştırınca buranın ıssız yalnızlığı en azından sebepli ve mantıklı.
Kafamı uçurumdan yana verip sırtüstü uzandım. Gökyüzü sardı her tarafımı. Uçuyormuşum gibi hissettim bir an. Nerden bilebilirdim birazdan bu göz aldatmacasının da ötesinde, gerçekten uçuyor olacağım.
Bir gölge beliriverdi yanı başımda. Hafif uzun saçları hafif uzun sakalına karışmış, topraktan çıkıvermiş gibi toprağın üstünde duran ve gülümseyen esmer bir gölge. Neden gülümsüyordu? Tanışıyor muyduk? Sözleşmiş miydik burada buluşmak için? Hayır. Ama yine de “sonunda geldin işte” demek geldi içimden. Sarılıp kulağına “çok bekledim seni” diye fısıldamak geldi.
Selamlaştık. İzin isteyip yanıma oturdu. Uzun, ince parmakları vardı ellerinin. İyi bir sanatçının ellerinden çıkmış gibiydi yada usta bir sanatçının elleri olabilirdi bunlar.”Uyumak için güzel bir yer seçmişsiniz” dedi. “Yok…” Dedim. “Uyumuyordum”
O sırada çevremizde uçuşan bir kelebeği keşfetti , yakalayıp avucunun içine aldı uzun parmaklarıyla kafes yapıp bana gösterdi. Kelebeğin yükselip düşen kanatlarını seyrettim. ”Renklere bak!”
Benim avucuma bıraktı kelebeği, ben de hafif açtım elimi kelebek kanat çırpsın parmaklarımın arasında diye. Ama hiç hareket olmadı. “Öldü mü yoksa?”
Evet. Kelebek cansız toprağa düştü elimden bırakınca. Üzgün görünüyordum ki teselli etmeye çalıştı beni.

-     Zaten hayatları çok kısadır.

Cebinden çıkardığı kibrit kutusunu boşalttı., kelebeği içine yerleştirdi. Ben bir yaprak örttüm üstüne. Yanımızdaki cılız ağacın hemen dibine gömdük. Ağacın gövdesine kelebek şekli kazıdı o. Göz göze geldik.”Sen neden buradasın peki? Uyumak için mi?” diye sordum öylesine.
Kalkıp yamaca doğru ilerledi. Tam ucunda durdu. “Hayır. Uçmaya geldim.”
Korkutucu derinlikte uzanan uçuruma ve hemen ardında yükselen kahve kızıl renkte,dalgalı bir denizi andıran manzaraya verdi sırtını. Kollarını açıp bıraktı kendini ama düşmedi! Şaşkınlıkla etrafa bakındım delirmediğimi ispatlayacak bir şahit bulmak için. Ilık rüzgar kollarının altından süzülüyor, saçlarını dalgalandırıyordu, küçük çaplı bir daire içerisinde, boşlukta dans eder gibi süzülüyordu işte.. Şimdiye kadar hiç duymadığım hoş melodiler çalınmaya başladı kulağıma, davetkar melodiler. Ve davetkar bakışları tanımadığım sihirli arkadaşımın. Şeytanı bile kıskandırabilecek , doğruyla yanlışı, hayalle gerçeği birbirine karıştırabilecek, beni yakalayıp sarabilecek, kendisiyle birlikte boşluğa çekecek güçte bakışlar. Parmaklarının yüzümde dolaşan ama dokunmayan sıcaklığının kıskacında kaldım ben de kelebek gibi.

“Senin adın ne?” diye sordum cevap alamadım. Adını öğrenemedim. Onu tekrar göremedim…








Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın düşler kümesinde bulunan diğer yazıları...
Sihirbaz


Gokce kimdir?

Suç bende değil. Bildiğimiz gerçeklikten ve öğretilmiş kurallardan uzak düş kurmamı sağlayan, tatlı hayatı bana sunan ve destekleyen insanlar oldu. Renkli insanlar, kahramanlar. . . Suç bende değil,onlar inandırdı beni bu dünyanın birden fazla reginin olduğuna. Hangimiz gerçekti? Hangimiz yalan? Onları taklit ettiğime göre yalan olan benim. Bir hırsız gibi çaldım hepsinden bir parça, biriktirdim. Şimdi tanıdığım herkese göstermek istiyorum cebimdekileri, beğensinler istiyorum, anlasınlar istiyorum. Beni yalandan kurtarıp gerçek yapacak, sebepler arıyorum uzun zamandır. Gidişimi anlamlı kılacak, bir zamanlar var olduğumu anlatacak. . .

Etkilendiği Yazarlar:
Tahsin Yücel, Can Dündar, Aziz Nesin, Çetin Altan, "Benim Adım Kırmızı" ile Orhan Pamuk


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Gokce, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.