..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Avukatlar da bir zamanlar çocuktular herhalde. -Charles Lamb
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Bilim Kurgu > Var Samsa




30 Ağustos 2005
Mustapha Garta'nın 30. Yaşgünü - 2  
Var Samsa
Yaraları nedeniyle ölümü beklemekten başka bir seçeneği kalmayan bir hayvandan tek farkı: Fiziksel gücünün ve sağlığının tamamen yerinde olması. Ölüm fermanı doğanın buyruğu ile değil, toplumsal erkin devredildikleri tarafından verilmişti.


:CBIA:
2.

Mustapha'nın hayatı o gece detektiflerin dairesine gelmeleriyle sonsuza dek değişti. Daha o anda biliyordu bunu. Bir kavga sonrası üstesinden gelemeyeceği bir yara alan vahşi bir hayvanın bildiği gibi.

Yaraları nedeniyle ölümü beklemekten başka bir seçeneği kalmayan bir hayvandan tek farkı: Fiziksel gücünün ve sağlığının tamamen yerinde olması. Ölüm fermanı doğanın buyruğu ile değil, toplumsal erkin devredildikleri tarafından verilmişti. Yeryüzünde sağlığı yerinde bir canlının ölüme yürüyor olduğunu bilmesinden ve bunu değiştirmek için yapabileceği hiçbir şey olmamasından daha hüzünlü bir gerçeklik bilmiyorum.

Küçük dairesinin aynı anda salon, yemek odası ve yatak odası görevlerini başarıyla yerine getiren tek odasında ana monitörde saat 11'i gösteriyordu. Mustapha'yı sorular ve kaygılarla dolu uzun bir gece bekliyordu.

Kısa bir süre sonra kendini kaygılarının yersiz olduğunu düşünmeye zorlarken buldu. Olanların hepsinin bir kabus olduğunu, herşeyin düzeleceğini ve bir şekilde gerçeğin ortaya çıkacağını düşündü. Dünyanın en gelişmiş ülkesi olarak kabul edilen Okyanusya'da yaşıyordu. Bu kadar açık bir adaletsizliğin olamayacağını, toplumun, onu tanıyan ve ona değer veren insanların bu saçmalığa izin vermeyeceğini düşündü.

Üstelik bir cinayet suçlaması için ortada bir ceset olmalıydı, bir hırsızlıkta çalınan bir mal. Nasıl ortada hiçbir delil veya zarar görmüş biri olmadan, sadece dengesiz bir insanın delilsiz suçlamalarıyla bunlar olabillirdi? Ortada akla mantığa sığmayan bir durum mevcuttu. At hırsızlığı yapıldığının sadece iddiasının bile ölümle eşdeğer olduğu Ortaçağda yaşamıyorlardı ya? 21. yüzyılın ortasında bu kadar mı insan hakları güvence altına alınmamış olabilirdi? “Bir laf ortaya atıldı ve bittin. Hadi canım sende.” Mustapha bacağını salladığının farkına vardı. Sakinleşti ve deri koltuğa uzandı.

Sonra bu türden davaların sonuçlarını aklından geçirdi. Rüya detektörünü takmayı unuttuğunu iddia eden 97’lik Alzheimer’lı dede: Ömürboyu. (Sadece kadın Alzheimer hastalarının ceza ehliyetinin olmadığına açıklayan Üst Mahkeme kararı onaylamakta hiç tereddüt etmemişti). Rüya detektörlerini kısa devre yaptırarak kapattıkları iddia edilen 11’likler (yaşları 7 ile 11 arasında değişen 11 çocuk) çetesinin tamamı da ömürboyu ceza almışlardı. Gerçi onlar diğerlerine göre daha şanslıydılar, çünkü cezaevinde geçirdikleri 13 yılın sonrasında gerçek suçlu ortaya çıkmıştı. Adam bir banka soygunu sırasında ana bilgisayardaki yasak görüntülere ulaşmış ve bu sırada keyif için kısa devreye sebep olan sabıkalı psikopattı ve benzer bir suçtan cezaevindeydi. Parmak izinden, IP’sine kadar arkasında her türlü delili arkasında bıraktığı halde, detektör suçlarının amansız savcısı Bayan Çakmaktaş tarafından neden bu çocukların suçlu gösterildiğini hiç anlayamadığını söylemişti. Onca yıl sonra suçunu boş yere ceza çeken çocuklara acıdığı için itiraf etmişti. Anlaşılan o bile Bayan Çakmaktaş’tan daha fazla insani duygulara sahipti.

Ya sahnede herkesin gözü önünde yönlendirilen detektör ile saygısızca dişil vücudu çağrıştıran yuvarlakları meta olarak kullanan dansçının olayı? Ya bir otel odasında oda temizlikçisi kızın izniyle karşılıklı detektör ihracı yaptıklarını iddia eden beyzbolcu? O ve onlar gibiler aslında paraları ve şöhretleri olduğu için her gün yüzlercesi görülen bu tür davalardan en hafif cezalarla sıyrılanlardı.

Hafif ceza denince akla gerçekten hafif cezalar gelmemeli. 2034 yılının Okyanusya’sına göre hafif cezalardı bunlar. Aslında suçlananların hepsine verilen cezanın süresi aynıydı: Ömürboyu hapis. Çarptırıldıkları cezalar arasındaki tek fark; prangalı olarak çalışmaları gereken saatler arasındaki farktı. Bir de belki yirmi yıl sonra işledikleri suçtan gerçek bir pişmanlık duyduklarını bir grup male-basher önünde kanıtlayarak şartlı salıverilmeden yararlanma hakkı olanlar. Genelde işlemezdi bu şartlı salıverilme. Zaten anlaşılan ancak gerçekten suçlu olanlar –detektörünü gerçekten kapatmış veya kapatmaya yeltenmiş olan serseriler- bu şanstan yararlanabilirdi, çünkü suçsuz olanlar ya pişman olmayı haklı olarak red ediyorlardı (o sefil koşullarda bile var olmaya devam edebilmelerinin temel nedeni bu haklı reddedişleriydi) veya kaybettikleri onca yıldan sonra kurtulabilmek için giriştikleri pişmanlık numarası yeterince inandırıcı olmuyordu.

Male-basherların önünde, bunca yıl sonra bu sefer suçlu olduğunu ve hiç bir zaman işlenmemiş suçundan duyduğu pişmanlığı kanıtlamaya çırpınan hayatları harcanmış zavallı insancıklar. Oysa bir sabıkalı olarak kafalarına daimi olarak monte edilmiş ve bulundukları yeri sürekli olarak polis karakollarına bildirecek bir detektör ve hangi adrese taşınırlarsa taşınsınlar adreslerini, suçlarını ve Mort-graver skalasında en yüksek tepkiyi verdikleri işkence metotlarını içeren kişisel bilgilerinin genel tarama avı interassde yayınlanacak olduğu bir dünyada, cezaevinden salınmaları bile özgürlük olmayacaktı.

Mustapha bu tür suçlamalardan gerçekten kurtulabilen bir tek kişi bile bilmiyordu. Bir kişi cinayetle suçlandığında aksi ispatlanana kadar suçsuzdu ama bir kişi istek suçları ile suçlandığında ise kendi suçsuzluğunu ispatlayana kadar hatta ispatlasa bile toplum gözünde suçlu sayılıyordu.

Üstelik bilgisayar programcısı bir Avrasya vatandaşı olması, arabalar dışında yabancı herşeyin şüpheyle karşılandığı Okyanusya’da Mustapha’nın işini daha da zora sokuyordu. Davanın görüleceği salonun kapısında kellesini isteyen ılımlı male-basherların gösteri yapması, aşırı male-basherlarınsa bir keskin nişancıyı çevredeki binalardan birinin tepesine yerleştirmesine şaşırmaması gerekliydi.

Saat gece ikiyi bulduğunda Mustapha bir şekilde uyuması gerektiğini hatırladı. Bir gün sonra bilinmezlerden oluşan bir savaş onu bekliyordu. Ama biyolojik saati savaşmaya kurulmuştu bir kere. Yatakta geçirdiği bir saatin sonrasında uyumasının mümkün olmadığını farketti. Düşünceler birbirini kovalıyor, ıstırap içinde yatakta bir yandan öbür yana dönüp duruyordu.

Bir bardak sıcak süt içmek ve bir şeyler atıştırmanın sinirlerini yatıştırmaya biraz faydası dokunacağını düşünerek yataktan kalktı. Buzdolabına kadar olan 3 metrelik yolda bayan detektiflerin ortalığa savurduğu özel eşyalarının üzerine basmamak için çevik bir kaç hareket yapması gerekli oldu. Öğlen bir şey yememişti. Akşamüstü hazırladığı makarna polislerin gelmesiyle tencerede unutulmuş, tuzlu su-makarna-tencere üçlüsü daha şimdiden organik bağlar kurmaya başlayarak, makarnanın yaratılış amaçları içinde bulunmayan yapışkan ve sümüksü yeni bir varoluş biçimine değişmişti. Mutfakta kendine süt ısıtırken dolabı kurcaladı, aslında karnı hiç acıkmamıştı. Kendini zorlayarak küçük bir tabak kırmızı lahana salatası yedi.

O anda sıradan saydığı geçmiş yaşamının mükemmelliği zihninde belirdi. Yaptığı iş, başarıları, tekdüzeliğin verdiği huzur... Ama özellikle içinde yer aldığı robot projesini kaybedecek olmanın hüznü doldurdu içini. Bulunduğu konuma ulaşabilmek için yıllar süren çabalarını hatırladı. Okyanusya'da ilk başlarda çektiği maddi, manevi zorluklar. Sabırlı, tutumlu, dost canlısı, yaratıcı, dürüst, iyi niyetli gibi sıfatlar kullanılırdı hakkında. Ve şimdi herşeyini kaybetmekle kalmamış, bir de sıfat yüklenmişti: Detectist. (Detektörünü kapatanlara halk arasında takılan yaygın bir aşağılama sözüydü bu).

En çok işini özleyeceğini düşündü. Yaşlıların gündelik işlerini yapmalarında faydalanacakları bir robot projesinde çalışıyordu ve proje ilk meyvelerini verecek aşamaya gelmişti. Kuşkusuz proje onun yokluğunda da başkaları tarafından bir şekilde sonlandırılacaktı, fakat o insanlara yardım etmiş olmanın hazzını alamayacaktı bir daha. Gözünün önüne kalkamadığı yatağında robot tarafından sıcak bir bezle temizliği yapılan yatalak bir bayanın kendisine bu robot için nasıl teşekkür ettiği geldi. Yanaklarında yeniden iki damla yaş hissetti.

Hayır, kendini güçsüzlüğe, göz yaşlarına bırakamazdı. Kararını verdi, savaşacaktı. O gece zaten uyuması mümkün değildi, Mustapha bunu saat 6'ya yaklaşıken kabul etti. Ana bilgisayarına el konulduğu için mutfaktaki bilgisayarı çalıştırdı. Arama bölümüne şunları yazdı: Detektör kapama suçları - hatalı suçlamalar. Karşısına 189 adet dokuman geldi. Nedense bir çoğunda özellikle bu Bayan savcının adı geçiyordu, Bayan savcı Çakmaktaş. Çok ünlü bu bayan savcının toplumu bilinçlendirmek amacıyla detektör suçları hakkında ki yakın tarihli bir konuşmasının üzerine tıkladı. Bayan savcının konuşması son derece tartışmalı fikirler öne sürüyor, Mustapha'ya pek inandırıcı gelmeyen istatistiki veriler sunuyordu.

Çalıştığı programlar bilimsel araştırmalarda kullanıldığı için, Mustapha bilimsel verilerin analizinin kimi zaman çok tartışmalı olabildiğinden haberdardı. Özellikle içinde bir çok bilinmezi mevcut insan faktörünün yer aldığı sosyolojik ve psikolojik konularda araştırma sonuçlarının söylenmek istenilen amaca göre çarpıtılabildiğini biliyordu. Acı ama gerçek, para nereden geliyorsa bilim oraya hizmet ediyordu. Hem de çok dokunalmaz bir zarf içinde.

Çarpıtma iki şekilde gerçekleştiriliyordu: Ya sorulan soru baştan istenen cevaba göre hazırlanıyor, ya da sonuçlar arasında çıkara hizmet edenler öne çıkarılıyordu. Basit bir örnekle: Eğer siz üretkenlik artışı için insanların 4 saat mi, 14 saat mi uyuması daha yararlı olur sorusuna cevap arıyan bir araştırma tasarlayacak olursanız, çalışma büyük olasılıkla 4 saatin daha yararlı olacağı sonucunu verecektir. Bunu da üretkenlik artışı temel belirleyecisinden kopartılmış olarak halka ulaştırırsanız, günlük gazetelerde bilimsel olarak 4 saat uyumanın en iyisi olduğu kanıtlandığı tarzında bir haberle karşılaşabilirsiniz. Çalışmanın hem sorusu yanlıştı, hem de verilen cevap çarpıtılarak halka ulaştı, ama sonuçta 2034 yılında ortalama bir Okyanusya’lının uyku süresini 4 saat 43 dakikaya indirmeyi başardılar. İnsan bir yüzyıl öncesine göre yüzde 70 daha az uyuyan, her türlü silaha rahatlıkla ulaşan ve varoluş sorusuna ciddi bir yanıt bulmanın hiçbir yolunu öğrenmemiş olan Okyanusyalıların daha az silahlı suç işlemeleri sağlamanın yollarının araştırıldığı çalışmanın sonuçlarına elbette şüpheyle bakıyor. Özellikle çalışmanın maddi destekçileri arasında silah üreticileri derneği mevcutken ve çıkan tek sonuç daha fazla polisin gerekli olduğu olursa.

Aslında bilim bu çarpıtmalardan etkilenmeden kendi yolunda yürümeye devam ediyordu. Bilim yine doğru olanı söylemeye devam ediyordu. Ama kimi zaman gerçek cevabın sorusunu kimse sormadığı için veya güçlü politik ve finans grupları o sorunun sorulmaması engellediği için basit bir sorunun cevabı yıllarca gecikebiliyordu.



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın bilim kurgu kümesinde bulunan diğer yazıları...
Mustapha Garta'nın 30. Yaş Günü - 1

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Dünyanın En İyi İnsanı [Şiir]
Yeni Bir Çağın Başlangıcı [Öykü]
Sessizlik - 1 [Öykü]
Kadın Hakları - 1 [Öykü]
Kadın Hakları - 2 [Öykü]
O Şık Ayakkabıları Bu Dava İçin Almadınız, Bay Schopenhauer! [Öykü]
Sessizlik - 2 [Öykü]
Martı M. V. [Öykü]
Biyolojik Demir Bilye [Deneme]
Giyotin İstiyoruz, Giyotin İstiyoruz! [Deneme]


Var Samsa kimdir?

Bireyin varolma, kendisi olma şansını elinden alan kurumlarla sarılmış ve kötü bir şaka, bir tuzak haline dönmüş dünyada insan sorunu üzerine hikayeler, denemeler.

Etkilendiği Yazarlar:
Milan Kundera, Franz Kafka, J. P. Sartre, Orhan Pamuk


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Var Samsa, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.