Bir gün karşıma biri çıkacak ve bana: "Herşey olması gerektiği gibi olmaktadır, efendim" diyecektir. -A. Ağaoğlu, Yazsonu |
|
||||||||||
|
LÜTFEN... Senin o yumuşacık enerjini çok özlemişim... Hem de çok! Neden her şey daha kolay olmuyor ki sanki... Her şey karmaşık, yanlış ve saçma; daha kolay değil. Çok daha zor, çok fazla zor... Onun ruhu; öylesine katı, öylesine uzak, öylesine acıtıcı, öylesine zalim, öylesine... öylesine babam gibi ki! Bazen niye devam ediyorum, diyorum. Niye acıya bir son vermiyorum? Ama bu acıya son, bir başkasına başlangıç... Ve çoğu kişinin birden, büyük sıkıntısı demek... Ona bir türlü, şöyle içimdeki en derinimden gelerek “Seni seviyorum!” diyemiyorum. Hep ağlamaklı oluyorum, hep tutuk oluyorum... Sana ise... Sana ise, çok uzun zamandır tanıdığım, yumuşacık dalgalanan enerjinin içinde yüzerek, yüzüm mutluluk ve yükseklikten kızarmış haldeyken haykırabilirim. Hem de tam şu anda! Benimle uyu, lütfen... Sana sarılamaz mıyım? Bitiş... Tükeniş... Mantığımın hakim olduğu son hücrelerim de pes etti... Ben! Ben, sana sarılmaya gelmiştim! Seninle uyumaya gelmiştim zaten! Lütfen deme bana! Akıyorum yerlere... Yanan mum gibi, akıyorum yerlere... Vücudumun tıpası, fırlamak için zorluyor bedenimi sanki. Aslında bir tek sonsuzluk biliyor gerçeği... Bu geceyi kutsuyorum... Raistlin’e dokunan Crysania gibi titreyen kalbimi kutsuyorum. Böylesi güzellik, böylesi mutluluk, böylesi sevgi, bu gece –biraz arabesk ama- yasak bana... Seninleyken neden muzırlaşıyorum? Sen artık büyüdün... Büyümedin mi? Yaramaz bir çocuk oldun, benim gibi... Seni seviyorum! I loved you as I hate you! Yanıyorum! Gece çok sıcak... Sabah olmak üzere... Biliyorum, sen de uyuyamayacaksın. Sen de, güneş, sokakların en gölgeli köşelerine değinceye kadar, hayal kuracaksın... “Neden?” diyeceksin. “Neden bunu yaptı bana?” ve “Yarın ne olacak?” Korkacaksın ve belki de bininci kez benim yüzümden, ağlayacaksın... Gerçekten bu gece yanında olmayı çok isterdim. Gerek kırgınlığımdan, gerek kızgınlığımdan, gerek arsızlığımdan, gerek sevgimden... Ruhum bu gece senindir... Düşlerine amade... Sabaha karşı 5.30’da gökyüzüne bakarken, gözlerim birbirine aniden yapışarak olağanüstü acıdılar ve bedenim, biri hızla ittirmiş gibi sarsıldı. Çok uykum var... Düşünüyorum da, seninle mavi-mor duvarlar arasında koşuşturamazdık herhalde, değil mi? Mutlaka durmamız gerekirdi. Durup birbirimizi görmemiz gerekirdi paçavralardan arınmış şekilde... Güçlü değilim işte! Olmam gerektiği kadar güçlü değilim! Karşı koyamadım özlediğim dudaklardan çıkan özlemediğim sözcüklere... Sonsuzluk haklı, hazırım... Sen ki benim küçük kardeşim veya zeki oğlum olacaktın; yolunu şaşırdın... O zaman ‘lütfen’ deme bana! Lütfen deme! Nerde o eski günler? Ben çocuk, sen çocuk... Park ve ağaçlar... Umarım bu yazdıklarımı babam okumaz... Umarım bu yazdıklarımı sevgilim okumaz... İşte ikisi birbirine benziyor. İkisi de benden uzak ve hislerimden olabildiğince habersiz. İkisi de beni tanıdığını sanıyor ama öylesine... öylesine yabancılar ki bana! Bu şarkıya bayılırım! Evet, senin sevdiklerinden başka şarkıları sevdiğim için kapris yapmayacaksın, biliyorum. Sen, benim değerlim! Evet, sen! Nerden geldin? Nerden çıktın şimdi? Bir boşluk vardı tüm bu düzenin içinde, pek önemsememeye çalıştığım bir boşluk... Gelip o boşluğu doldurdun ve ben farkına vardım ki, aslında her şey o boşlukla beraber boşmuş... Onun dışındaki bütün doluluk, fazlalıkmış... Gel! Gel! En çok sana yakışır bu diktiğim, kolları gümüş rünlerle süslü cüppe... Gelip beni de cüppenin içine al. Hiçbir şey için küçümseme beni, ne olur... Yargılama, sadece sev... Oradayım; sana elini uzatmış, ışığıyla koruduğu alana çekecek olan benim! Seni bekliyorum. Yaralarını saracağım. Sana iyi bakacağım. Sonunda umarım, eskisinden daha büyük yaralar açmam kalbinde... Suçluluk mu? O da ne! Hissettiğim bu sıkıştırıcı ve bastırıcı his, suçluluk mu sanıyorsunuz? Ben... ben, şeyy... ben, onu... ben onu aldatmıyorum ki! Tek yaptığım, mutsuzluğum yüzünden yanlış bir şey söyleyip onu kırmamak için mutlu olmaya çalışmak... Nankör müyüm? Nankör müyüm, onun beni mutlu edemediğini düşündüğüm için? Bazen, evet bazen mutlu ediyor. Hem de çok... Uçuruyor beni o sevimli gülüşüyle... Onun ne kadar tatlı bir koala olduğunu düşünüp gözlerimi ondan alamıyorum. Hemen yumuşamaya hazır oluyorum o zaman; hemen affetmeye hazır... Tek yapması gereken, onun için değerli olduğumu hissettirmek... Sadece bunu istiyorum, beni kırdığının farkına varmasını... O zaman her şey düzelecek, kaşlarımın altından bakmayı keseceğim ve kapıyı açıp ona sarılacağım. Göz yaşlarım saçlarıma damlarken, tek istediğim bu oluyor; beni sevmesi...Ağzından bir görev gibi çıkan “seni çok seviyorum”ları değil, onları istemiyorum artık! Ama o asla ödün vermiyor! Bir kere sinirlenince, hiç durmuyor! Bir kere üzünce, hiç... hiç durmuyor! Hiç! Yumuşak dudaklarından sürekli “Haksızsın, yanlış bu yaptıkların! Ben haklıyım, doğru bütün yaptıklarım!” dökülüyor. Hatta bazen, boğa sabrımın eteklerini çekiştirecek derecede sinirlendirerek “Benden öğreneceksin nasıl doğru ve mükemmel olunduğunu” diyor ya, orda kopuyor bütün halatlar. Kalbimden beynime giden teleferiğin bütün halatları... Evet, kendimi haklı çıkarmaya çalışıyorum... Bir başkasına karşı derin hisler beslediğim gerçeğini, adice davranmamı haklı çıkarmaya çalışıyorum. Ee ayrıl o zaman, dediklerini duyuyorum birilerinin... Yapamam! Ayrılamam! Onu seviyorum! Bu da doğru, onu seviyorum... Ne kadar camıma her seferinde daha büyük taşlar atsa da, onu seviyorum... Bu değişik bir sevgi; kırgınlıkların arasından, her an çürüyebilecek narin bir çiçek gibi çıkmış ve her şeye rağmen açmış... Bu yüzden değerli... Soyutlaşıyorsun kollarımda! Yo, hayır! Gitme! Beni yalnız bırakma! - Yalnız değilsin ki, o var... - Hayır, ben seni istiyorum! - Karar ver lütfen... Ben seni yine de beklerim ama üzülmene de dayanamam... - Lütfen deme! Lütfen deme bana! Öyle güzelsin ki... Öyle platin... Öyle eş... Öyle meyvemsi... Öyle büyücü... Öyle esmer... Öyle sıcak... Lütfen deme bana! Vaz geçemiyorum lütfenlerinden, senden...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Burcuk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |