..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bir önyargıyı yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur. -Einstein
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > İronik > dündar bayram




5 Ocak 2005
Birşey Gibi Kötü  
dündar bayram


:BCJC:
    BİR ŞEY GİBİ KÖTÜ

“İçinizde birşey hissedeceksiniz , birşey gibi kötü , birşey gibi anlatılmaz . Sadece ve öylece sarıveren etrafınızı . Herhangi bir yaşamışlık üstüne konan , o uçarı ve kimsesiz sevda gibi ya da hayır , hiçbir şey gibi. Yapmacıksız ve hiçliğe öylece gebe . İşte o an bağırmanın tam vaktidir.”

“Düşün” dedi . Günlerdir beyninde çınlıyordu bu kelime . Ne istiyordu ? Neyi düşünmesi gerekiyordu . Etrafındakilere göre düşünecek birşey yoktu . Sadece birisini etkilemek için bulunan o ufak oyunlardan birisiydi . Sonuçta hiçbir kapıya çıkmayan , hiçbir amaca yakınsamayan , düz , basit ve kendi halinde bir kelimeydi belki de . Üstünde bu kadar yorulmanın bir anlamı yoktu sanki . “Ama ya öyle değilse” diye geçirdi içinden . O zaman ciddi bir sorun vardı ortada , katedilmesi gereken uzun bir yol vardı .

Kurşuni bir yalnızlığın tüm benliğini kargışlarcasına, dingin ve tutarsız , oratsındaydı . Kelimeler , özellikle o kelime aklından öylesine geçiveren , anlamlandıramadığı hengamesinde yaşamının , koku dolu bir ıssızlığı ve sessizliği , kelimelere inat sessizliği yaşamak , belki de olası çıkmazlar içinde en halden bilmezi, en çirkefiydi . Günlerin geçişi değişmeyen bir pervasızlık sürerken gözlerinin önüne , o , olanca yoksunluğuyla dikiliyordu karşısına sevdasına boşluğun . İçinde bir şey apansız büyüyor , o , onu yakalamaya çalıştıkça kaçıyor , kaçtıkça şey onu yakalıyordu . Bir şeydi , ne olduğu ,niye olduğu ve ne zaman geleceği belli olmayan . Savsaklandıkça boğuyordu onu . Ama şiddetle kaçıyordu gün ışığından . Savaşmaktan çok vurkaçtan yanaydı . Şimdi bir de bu kelime çıkmıştı başına . Belki dikkatsizce söylenmiş ama onun bütün vahşetini arttırmıştı .

Sıkılgan tavırlarla nereye varacağını izliyordu . Bir yandan da o kelimeyi söyleyene kızıyordu . “Bir ipucu vermeliydi . Bana biraz yardım etmeliydi . Bir çıkış yolu göstermeliydi.” diyordu. Böyle ortaya çıkıp küt diye “düşün” denir miydi? Bu bir insanın boğazına ip geçirmekten de betredi . O zaman ne olacağını biliyordu insan , ya şimdi ?

“Oturup ona mektup yazmalı” dedi . “ Ne istediğini , nasıl ve ne hakla ve neye dayanarak istediğini öğrenmeli” dedi. Sonra bunun kendisini küçük düşürmek olarak gördü . O söylemeden ne olduğunu bulmalıydı , bu problemi çözmeliydi . Belki kitaplarda buna benzer birşey bulabilirdi ya da bu işe daha önce bulaşmış birisini bulup ona sorabilirdi . Ama bu yapma bir rahatlık sağlayacaktı ona . Eğer varılacak bir nokta varsa o noktaya tek başına varmalıydı . Yoksa ne anlamı kalacaktı ki ? Sonuçta ona söylenen “düşün” git başkasına sor anlamına gelmiyordu ki . Hem bu içindeki şeyi de tatmin etmeyecek aksine iyice azdıracaktı . Bu yargıya nasıl vardığın bilmiyordu . Kontrolsüz bir içtepiydi bu belki . Kendine tam olarak egemen değildi . Sanki o , egemenlik hakkını bir başkasına vermiş , oy çokluğuyla (bir oy) başa geçen bu kişi de , onu istediği gibi yönetiyormuş gibi geliyordu ona . Acaba geçen seçimlerde meclis üyelerini seçerken böyle birkişiyi de seçmesi mi gerekmişti? Belki de öyleydi . Eğer egemenlik kendisinde değilse , yaptıklarından da sorumlu olamazdı , dilediğini yapabilir , sonra da egemen kişiyi suçlayabilirdi . Bunu diğere insanlarla anlatması biraz zor olacaktı ama mutlaka onlar da böyle bir kişiyi seçmiş olmalıydılar , belki farkında değldiler .Ama o anlatınca hemen anlayıvereceklerdi . Evet , evet , diyeveceklerdi , biz sadece bu ülkeyi yönetmeniz için oy vermiştik , bize bundan , bizi de ayrı ayrı egemenliğimizden edeceğinizden söz etmemiştiniz . Şimdi verin tüm egemenliklerimizi geri , sizi feshediyoruz , kendi krallığımıız ilan ediyoruz , diyeceklerdi . Bunu söylemeliydi insanlara , böylece elini kolunu bağlayan o şeyden kurtulabilirdi. Bu kelimenin altına şıkısıp kalmayacaktı . O zaman düşünebilecekti . Ne güzel olacaktı , bu sanrıyla kendini rahat hissetti . Belki de onun istediği buydu , eğer öyleyse sevilmeye layıktı . Tam bunu ona yazacakken uykudan uyanmıştı . Kendine lanet etti , daha bir arpa boyu yol alamamıştı . Oysa o bundan farklı birşey istiyordu . “Ne istiyorsun benden” diye haykırdı ve uyudu .

O günlerde “surat asma hakkını” kullanıyordu . Etrafındakler pek anlamıyordu bunu . Anayasada yada herhangi bir yasada böyle bir hak yoktu . Belki de o yasalara aykırı iş yapıyordu . Hem diğer insanlar böyle bir haktan bahsetmiyor , eğer suratlarını asarlarsa bunu bir nedene dayandırıyor , hiçbir şey bulamazlarsa suçu “can sıkıntısı” diye birisine atıyorlardı . Çok patavatsız ve sağı solu belli olmayan birisiydi bu can sıkıntısı , olur olmaz zamanlarda gelir insanların yüzlerini asmalarına neden olurdu . O olmasa hep gülecekti insancıklar . Görüldüğü yerde vurulması istendiğine dair söylentiler vardı . Ama bizimkli suçu ona atmayı doğru bulmuyordu . Kafası öyle karışık , içi öyle doluydu ki yüzünü asmaktan başka şansı olmadığına inanıyor ve bu hakkı kendinde görüyordu . Bunu yasalara koymamak yasa koyucuların düşüncesizliğiydi . İnsan ağlamak , gülmek , surat asmak gibi haklarının güvebce altına alınmamasını yadırgamalıydı . Peki ama bunun onunla ne ilgisi vardı ? acaba gidilmesi gereken yoldan uzaklaşıyor muydu ?

Şey , içinde bir o yana bir bu yana gezinip duruyordu . Ardısıra “düşünmek”i de sürüklüyordu . Şey , nereye gitse düşünmek oraya takılıyordu . Kendisine verilen emrin yerine getirilip getirilmediğini öğrenmek için aranmamıştı da . Belki de çoktan unutmuştu . “Niye debelenip duruyorum ki?” diye soruyordu , sonra da “daha yeterince debelenmedim” deyip geçiştiriyordu . Aslında artık emri verenden çok emrin kendisini önemsiyordu . Sonuçta bu kelime kendisini düşüncesizlikle suçluyordu . Hayır efendim , düşüncesiz filen değildi . Nereden çıkarıyorlardı bunu . Kimi kırmıştı bugüne dek, kimin tavuğuna kışt demişti. Çok yanılıyorlardı . Aslında bu emri verenlerin düşünmesi gerekiyordu . Hatta bu konuda bir rapor hazırlanıp ona sunulmalıydı . Raporda kelimenin tarihçesine, çeşitli dillerdeki anlamlarına kesinlikle yer verilmeli ve ne istendiği açık şekilde belirtilmeliydi . En ufak belirsizlik halinde rapor geri çevrilerek yeniden yazılması için iade edilmeliydi . Yasal süre dolduktan sonra yapılan başvurular dikkate alınmayarak haklarında bakaya işlemi yapılmalıydı . Evet , önce o düşünmeliydi . sonra kendisine ne düşündüğünü iyice anlatmalı ve oturup ikisi beraber yorumlamalıydılar . Belki o zaman istedikleri kapıya çıkacaklardı . Onları içeri buyur edeceklerdi . Rahatlayacak ve huzurla uyuyacaklardı . Acaba o bunları düşünüyor muydu ? Sonunda onu aramaya karar verdi .

Sıradan birgündü o gün de , iş yerine gitti , biraz oyalandıktan sonra heyecanla telefona sarıldı . Bir yandan heyecanlanıyor , bir yandan korkuyordu . İki ayrı işi aynı anda yapabilmek ne kadar güzeldi ve telefonun çalmaya başladı . Karşıdan sabah mahmurluğuna batırılmış bir ses cevapladı telefonu . Önce selamlaşma ve hatır sorma seviyesi aşıldı . O önemli ana yavaş yavaş yaklaşmak istiyordu . Bunun tadını çıkarmalıydı . Biraz konuştular ve artık o an gelmişti . “Benden birşey istemiştin hatırlıyor musun?” dedi, “Ne gibi?” diye sordu karşıdaki ses. Sesinde bir değişme yoktu . Yoksa hatırlamıyor muydu ? “Düşünmek gibi !” diye haykırdı birden . Acı içindeydi. “Sen hala orada mısın?” dedi karşıdaki ses , büyük bir şaşkınlıkla . Yıkılmıştı . “Şey, zaten sende ses çıkmayınca , ben ,şey , düşündüm , yani benimle ilgilenmediğini , ben de .....” . gerisini dinlemedi . O bağırmıştı , halbuki bu süre içerisinde , tüm benliğiyle , tüm hücreleriyle bağırmıştı hem de , hiç sesi kalmamacasına , yırtınırcasına , ama sesi ona yetişmemişti. Bir şarkı gibi , çok sevdiği , “yetişmiyor sana sesim , bekliyorum gelmiyorsun” , beklemişti , ama olmamıştı , demek “yollar bu kadar uzun” du . Bu yıkkınlık aldatılmaktan, kovulmaktan çok farklıydı . Öylece kaldı , yıkkınlık hakkını sonuna kadar kullanmakta kararlıydı , en azından bu hak tanınmalıydı ona . İçinde bir şeyin yeniden büyüdüğünü hissetti , bir şey gibi kötü , bir şey gibi anlatılmaz .


Dündar BAYRAM








Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın İronik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Kavuşma Meselesi

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Bir Sonraki Ayrılık
Bir Sonraki Ayrılık

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yitik Kelimeler Diyarı [Deneme]
Anonim [Deneme]
Yılların Ardından [Deneme]


dündar bayram kimdir?

yaşamak, yazmaktır

Etkilendiği Yazarlar:
oğuz atay , vedat türkali


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © dündar bayram, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.