Kendi görüşlerim var -sağlam görüşler-, yine de her zaman onlara katılmıyorum. -G. Bush |
|
||||||||||
|
"Benim bir yıldızım var", dedi Tunç, "Adı Deborah" "Deborah mı?" "Evet, Deborah, ona bu ismi ben verdim." Güzel bir Ağustos gecesiydi. Bir süre gökyüzüne baktılar. Binlerce kristalden ışık yansıtan avize gibi görünüyordu. Herksin yıldızı var mıydı acaba? ya da kendisi ile Deborah'ı paylaşan kaç insan vardı yeryüzünde. Nüsapel'in de bir yıldızı olmalıydı, uzayın derinliklerinden mavi ışıklar saçan bir yıldız. O yıldızı ancak, sevmeyi bilenler görebilmeliydi. Nüsapel'in "Hangi yıldız" diye sormamasına içerledi biraz, Deborah'ı göstermek istedi. "Hayır" dedi Nüsapel, "Gösterme, onu ben keşfetmeliyim." Bağların arasından yürüyerek asfalta çıktılar. Gecenin bu saatinde, küçük kasabalarını kente bağlayan yol tenhaydı. Nüsapellerin bağı az ilerideydi. "Şimdi bütün aile bağda toplanmış, Serkis'in yaptığı yıllanmış şaraplardan içiyorlardır." diye düşündü Tunç. "Hampar kesin sarhoş olmuştur." dedi içinden. Nusapel'in aklı Deborah'ta kalmıştı: "Anlatsana Deborah'ı," "Dört-beş yaşlarındaydım, gökyüzüne baktığım bir gece, Deborah'la göz göze geldik, bana gülümsüyordu, ben de ona gülümsedim. O gün bugündür her gece yatmadan önce onunla konuşurum, sevdiğim insanlar için Deborah'tan isteklerde bulunurum onların haberi olmadan, şimdiye dek beni kırmadı her dileğimi yerine getirdi. Biliyor musun senin için de istekte bulundum Deborah'tan" "Benim için de mi? Şaşırmıştı Nüsapel, birkaç ay önce okuduğu liseye nakil gelen, bir aydır arkadaşlık ettiği birisiydi Tunç, onun için yıldızından ne istemiş olabilirdiki... Merakla: "Peki ne istedin" "Fransa'ya gitmemeni, sevgiyi burada bulmanı istedim dedi." Tunç. Nüsapel uzandı, elini tuttu Tunç'un, bağ evine kadar hiç konuşmadan el ele yürüdüler. Tunç, o yıldıza neden Deborah adını taktığını bilmiyordu, yabancı bir isim olmalıydı ama böyle bir isim duymadığından emindi. Ağabeyinin okuduğu kitaplardan aklında kalmış olabilir miydi? araştırmış ama bir türlü ne anlama geldiğini bulamamıştı. Bağ evinin önünde, gemici feneri ışığında toplanmıştı aile, tahmin ettikleri gibi, Nüsapelin ağabeyi Hampar sarhoştu ve her zaman yaptığı gibi "Sarı Gelin" türküsünü söylüyordu. Kavun, peynir, şarap ve ekmek vardı sofralarında. Nüsapel'le Tunç kerevete oturdular. Fenerin etrafında dönen pervaneleri izlediler. Fazla konuşmadılar, konuşmasalar da birbirlerinin ne düşündüklerini hissediyorlardı. O gece Nüsapel'den ayrıldıktan sonra Deborafla konuştu: "İlk kez kendim için birşeyler isteyeceğim Deborah, bana yardım et, ayırma bizi. Beynimde yakamozlar oluşuyor, ışık çekiyor beni kendine, yumurtasından yeni çıkmış kaplumbağa yavrusu gibi yöneliyorum ışığa, hızla... Ayıklamam gerek yanıltıcı ışıkları, ayıklamam ve gerçek ışığa bir an önce ulaşmam gerek. Zaman kısa, sabah olmadan tamamlamalıyım yolculuğumu. Merhaba demeliyim yaşama, merhaba demeliyim ışığa, suya ve tuza... merhaba demeliyim o sonsuzluğa, sonsuz aşka... bana yardım et" O sonbahar, Nüsapel ailesiyle Fransa'ya yerleşti. Pek çok Ermeni kökenli aile gibi onlarda varlarını yoklarını satıp gitmişlerdi yurtlarından. * Tatilinin ikinci günüydu Avşa'da, geç saate kadar balkonda oturmuş, şarabını içmiş, sahilde gezinenlere bakmıştı. Garip bir his vardı içinde bu akşam. Deborah'ı göremiyordu oturduğu yerden. Kadehini aldı, kaldığı pansiyonun önündeki sahile yürüdü, dalgaların sesini dinledi bir süre. Gökyüzüne baktı. Açıktı gökyüzü, binlerce kristalden ışık yansıtan avize gibi duruyordu yine. Tüm yıldızları selamlamak geldi içinden. Deborah'a baktı, her günden daha fazla gülümsüyordu. Duyduyu sesle irkildi birden: "Merhaba Tunç, Deborahla mı konuşuyorsun" Sesin geldiği yöne bakmaya cesareti yoktu. Birden onca yıl, geriye doğru akıverdi beyninden, o geceye, Nüsapel'le bağ evinde oturdukları geceye geldi ve durdu zaman. "Ben de sıkıntılı anlarımda Deborah'la konuşurum ama Fransa'da, gökyüzü bu kadar güzel değil." O iri, laciver gözleri hiç değişmemişti, yirmi iki yıl sonra, aynı masumiyet, aynı sevgi, aynı şefkat, aynı derinlikte bakıyordu Nüsapel. "Tanıştırayım", yanında duran genç kızı göstererek: "Kızım Deborah"
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © emre gümüşdoğan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |