Bir kimse, neden oltasını, içinde tek bir balık olmadığını bildiği bir göle sarkıtır? -Adalet Ağaoğlu |
|
||||||||||
|
Yedi ceddini sevgiyle andığımın kendini bilmezi haber yollamış. Neymiş efendim: “Neden bunlar böyle olmuyormuş da, bir şey yapmayı bilmiyormuşuz da, her şeyi biz mi öğretecekmişiz de...”. Yapmayın efendim yapmayın. Ne yapın, ne de ardından boş boş konuşun. Zaten geçende tepem attı. Kalkıp çağırdılar: “Efendim siz yanlış evrak doldurmuşsunuz bu işi biz mi öğretelim size.” diye bastılar kalayı. Şimdi patronum olmasa elinin tersiyle çarpacaksın köfteyi. Ardından alacaksın ayağının altına ver Allah’ım ver, ver Allah’ım ver. Acıdım. Hem de çok acıdım. Çocuklarına bağışladım. Hani yumuşattığımda ağlar falan diye düşmedim üstüne garibin. O konuşurken eğdim başımı önüme yerdeki halıyı izledim. Halıda da bir desen var değmeyin gitsin. Hint halıları gibi mübarek. Ne kadar da özenmişler. Bizim parlatılmış kafa o ara konuşuyor. Parlatılmış dedim de ciddi ciddi parlatılmış adamın kafası. Pencereden ışık giriyor. O da kurulmuş pencerenin önüne. Işık olduğu gibi kafada. Kafada da saç falan olmayınca çok komik bir manzara çıkıyor ortaya. Hani kel diye komik demiyorum. Gözümü fena alıyor. Öyle olmasa belki konuşup da vereceğim ağzının payını... Arada, biri, bana bak mübarek deyip duruyor. Kendime geldim. Bizim çok bilmiş süper zeka. Hani kıl olurum mübarek lafına. Kendimi koyun gibi hissederim. Babam derdi ya kurbanlık koyunlara mübarek. Bana her mübarek dendiğinde o gelir aklıma. Kendimi koyun gibi hissederim. Öyle miyim oysaki. Neyse kaldırdım başımı. Baktım müdür kıpkırmızı olmuş. “Size diyorum iki saattir. Zaten bu dalgınlığınız fazla oluyor.” deyip duruyor. Azaltalım demişim. Ne yapayım ağzımdan kaçtı. Tabii o da neyi demez mi. Hakikaten neyi azaltacaktık diye düşünmeye başladım. Bir de yüzüme dik dik bakıp beklemez mi söyleyeceğimi. Hani beklemese daha rahat olacağım da hatırlayacağım neyi azaltacağımızı. Bir anda sallamam gerektiğini hissettim. İşi dedim. “Nasıl yani” demez mi. Hayda! Bir sorudan kurtulduk ikincisi geldi. Nasıl, nasıl, nasıl...”Çok çalışıyorum” demez miyim. Adamın önce geriye doğru kaydığını ardından yüksek sesle konuştuğunu duydum.” İşe doğru dürüst geldiğiniz mi var.” Babamın hatırına olmasa iki dakika bekletmezmiş kapı önüne koyarmış beni vesaire vesair... Yalnız anlamadığım neden kızdığı. Bunda kızılacak bir şey yok ki. İnsan haklarını da mı savunmasın. Her çalışanın hakkı var da bir tek benim mi yok. Sesi yükseldi dedim de, bana karşı epeyce mesafelidir bizim hödük. Hani tepem attı mı ne yapacağımı bilir. O sebeple yükseltemez sesini. Yalnız anlayamadığım başka bir nokta daha insanların neden odaya girip de daha sonra tek tek çıktığı. Ne münasebetsiz insanlar var bu dünyada. İnsan can ciğer patronuyla şöyle oturup iki kelime özel konuşamayacak mı. Ah ah eskiden daha iyiydi ilişkiler. Patron sekiz on dakika konuştuktan sonra hatasını anladı da sustu. Bu aralar biraz hasta sanırım. Ara ara kıpkırmızı oluyor. Derin derin soluyup duruyor. Vah garibim. Neyi var acaba. Hasta mı ne. Bak şimdi de masaya uzandı. Kollarını uzatıyor. Ne alacak acaba. Çok aptal canım. Burada kocaman bir adam duruyor. Benden istese ya. Öyle olsun. Benden isteyene kadar vermem istediğini. Yok öyle yağma. İnsan güzelce hitap eder. Ne bileyim, “Sayın Cicim” falan der. Böyle görgüsüzlükte olmaz ki. Şimdi de elini bana uzatıyor. Sol elini de göğsüne koydu. Anladım sanırım. Sanırım “Gönülden hürmetlerimle” deyip elimi sıkmak istiyor. Aslında tutmazdım elini ama affedilmek istiyor. Kızarmışta. Haydi neyse tutayım elini. Halen bir şeyler anlatıyor ama... Amaaaan bana ne. Elimi bir de bıraksa. Hayda! Yapıştı elime bırakmıyor. Bıraksana kardeşim demek geçiyor içimden ama demiyorum. Yani bu kadar sevildiğimi bilmiyordum. Elimi kurtardım. Gözlerim doldu valla. Şimdi de masanın altına indi. Emekler vaziyette. Herhalde kaybettiğini yerde bulmayı umuyor. İyi ama neden bu benim aklıma gelmedi. Onu bu halde görünce gülesim geldi. Hani durumuna değil. Bir anıma. Ben çocukken babam da böyle yapar bizi sırtına at niyetine bindirirdi. Deh der koşturur dururduk. İşte şimdi de patronun sırtına binmek geldi içimden de ona güldüm. Söylesem mi? İyi ama bu hödük ne anlar espriden. Zaten benimle ilgilenmeyi de bıraktı. Ben çıksam iyi olur sanırım. Hem garip biri. Şimdi de yan uzandı.Masanın dibine uzanıyor. Sanırım aradığını buldu. Elini uzatıp duruyor. Top gibi debeleniyor ama sevindim onun adına. Çok uğraştı ama buldu galiba aradığını. Onu aradığıyla bırakıp çıktım dışarı. Zaten mesaide bitti bitecek.Kırk dakika var ama ne olacak altı üstü kırk dakika görende bir şey sanacak. Hep yaptığımız bu değil mi? Arkadaşlarla göz göze geliyoruz. Selam verdim bir kaçına. Bir kaçına da iyi akşamlar. Çünkü artık çıkabilirim. Ne de olsa patronla aram iyi. Hem o en son elimi sıkışı yok mu... Sağ olsun.Allah uzun ömürler versin. Bütün patronlar böyle olsa ne iyi olurdu. Rahat rahat evin yolunu tutabilirim. Merdivenlerden indim. Dışarısı hafif soğuk. Ellerimi cebime koydum. Biraz ısındılar. Aklıma ellerim geldi. Böyle garip şeyler, garip fikirler hep beni bulur sanırım. Ne olacak işte iki el demek varken illaki aklıma takılacaklar. Fenerin maçı ne oldu acaba. Parayı ona basmıştım. Yine kazmalık yapmazlarsa alırlar bu maçı. Hem akıllıca da oynadım. Fenere bire dokuz veriyorlar. Karşı takıma ise bire çeyrek. Bunlar da enayi yahu. Hiç fenere oynayacakları düşünmezler mi. Gitti işte yeşil mangırları. Ama olsun böyle enayiler dururken benim gibi akıllılara ekmek parası çıkıyor. Keşke daha fazla oynasaydım. Allah kahretsin. Bir ses bana maaşın hepsini oyna dedi ama dinlemedim işte. Neyse yarısı da iyi. Hadi oğlum Fener kazan şu maçı. Binanın dibindeki kahvenin süper zeka çırağına sordum Fener maçını. Bugün değilmiş. Tüh be! Ne güzel sevinecektik. Olmadı. Neyse şunun şurasında dört gün var. Dört gün daha sabrettik mi tamamdır. Şimdi güzel bir yemek hazırlarım. Ardından televizyon izler, ardından bir güzel uyku çekerim. Hani ihtiyacım da var. Hem baksana çok çalışmaktan Fenerin maçının gününü bile unutmuşum. Uyandığımda işe gitmeye yarım saat olduğunu gördüm. Saatim hemen yanı başımdadır. Kalkıp hızlı hızlı giyindim. Hem patronla aram bu kadar iyiyken biraz sevindireyim onu. Erken gideyim iş yerine de beni örnek göstersin tüm arkadaşlara. İş yerine vardım. Büroya girdiğimde arkadaşlarım biraz tuhaf geldiler bana. Yan masadaki güzelce hanıma sordum neler olduğunu. Polisler de vardı çünkü büroda. Patronun odasına girip çıkıyorlardı. Bir ambulans sesi de duyuldu. Yan masadaki güzelce hanım duymadı beni. İkinci defa sordum. Aslında ilkinde de duymuştu ama kapris yapıyor. Daha doğrusu naz. E tabi benim gibi filinta yakışıklıyı nereden bulacak. Cevap verirken yüzüme bakmıyor. Sanırım gözlerime baktığında etkileneceğinden korkuyor. Hey yavrum hey! Yer mi Anadolu çocuğu. İstese de kurmam arkadaşlık bununla. Neyse ondan öğrendim. Bizim patron kalp krizi geçirmiş. Olay dün olmuş. Mesai bitimine doğru. Oysa ben onu en son gördüğümde top gibiydi maşallah. Hatta masanın dibine ben bile öyle giremezdim. Sekreteri işten erken ayrılmış. Eh tabi böyle sorumsuzlar olursa patron kalp krizi de geçirir beyin kanaması da... Tüh be! Tam da aramızın düzeldiği dönemdi. İyi ama şimdi yeni patron kim olacak. Kimi yollarlar acaba. Aslında iyi oluyor böyle. Farklı farklı insanlarla tanışıyorum. Benim için hayat tecrübesi. Bu patrondan önceki de fena değildi. Fakat biraz tuhaftı. Daha doğrusu böyle merkezi bir yerden taşranın bir ilçesine tayin istemesini anlamamıştım. Masamın önünden çaycı geçiyor. Pis pis gülüyor. Çay bırakıyor. “Abi bunu da yolladın. Helal sana. Sendeki bu teknikler bende olsa inan ülkeyi elime geçiririm.” diyor. İyide bu ne laubalilik. Ben böyle çaycı takımıyla mubabbet kurmam. Hele hele patronların gözdesiyken. Of ya mesaide ne uzunmuş. Daha yedi buçuk saat çalışacağız. Desene bu gece de erkenden yatmak zorunda kalacağım. Olsun devletim için patronlarım için canım feda.....
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Veysi Bora, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |