Öküzün rengini dışında, insanın rengini içinde ara. -Mevlânâ |
|
||||||||||
|
Parantezler açacak kadar hayatımızı, hüznümüzü dar yaşıyoruz. Fakat paranteze alınan cümlelerse bizi ifadelendiremiyor. Biz kelimelerin en unutulan yanını kullanıyoruz. Kıyıda kalanların kıyıdakilerle yetinmek zorunda olduklarını da bir türlü kabul etmiyoruz. Üstümüze aldığımız kelimeler bizi tanımlıyor ve bize ad oluyor. Oysa toplum bu kelimelere yabancı olduğu gibi bu kelimelerle tanımlandığımız için bizlere de uzak duruyor. Gözlerimize antika ve pahalı bir eşya gibi bakıyorlar sadece. Gözlerimiz vitrinlerde eskiyecek dostum. Gecikmiş reel bir dünyanın önünde duruyoruz. Onun için kanadı kırılmaya layık kuşlar hep bizlerle uçacak. Kıyıda kaldığımız için hasta martılar konacak teknemize. Denizin gökyüzüyle birleştiği çizgiye en geniş açıdan bakabilmek için kıyıda kaldık belki de. Hüznümüzü ve hayatımızı bu yelpazenin gen işliğine bakarak darlaştırdık. Fakat dünyanın yuvarlak olduğunu unuttuk dostum. Gözleriyle bakanlardan daha şanslıdır, gönüllerinden ufuklara bakanlar diyerek, gönlümüzü ufuklara çevirdik ve göz kırpan güneşin parıltısına sözler yazdık, ağıtlar geliştirdik. Fakat melankoli ve kahır yüklü sular doldu teknemize. Bu ufuklardan gönlümüze bulaşan kir kokan kentin yankısıydı. Güneşi en iyi biz çizdik. Ufuğa giden geminin en onurlu rotası bizdeydi. Fakat dostum gözlerimizi açmamalıydık. Açmamalıydık yapay ufuklarla insanların kandırıldığı kentlere. Gözlerimizi açtık ve denizin tuzlu suları, hayatın kirli avuntuları doluverdi düşlerimize. Dostum! Artık, sigaramızı kül tablasına basıp parantezsiz sözler söylemeliyiz. Çünkü gözlerimizi bir kere de olsa açtık. Onur zedelendi. Teknemize konan kanadı kırık martılar çoktan kenti terk etti. Gözlerimizi vitrinlerden alıp kullanıma açmalıyız. Parantezsiz sözler yazmalıyız. Yonttuğumuz aşkın sırrından elimizde bir şey kalmadı. Bizler aşkı yazdıkça içimizi, içimizi yazdıkça aşkı bulduk. Ne Leyla çıktı karşımıza ne Mecnun. Gözü kendi kendine kamaşan mimara döndük. Uğraşa uğraşa bunun da kanadını kırdık. Hayallerimiz su alıyor, ufuklara taşıyamaz bizleri. Bundan böyle gecikmiş reel bir dünyadan yakalamalıyız aşkı. Onuru orada onların arasında Leyla'ya karşı sürdürmeliyiz. Bu gerçek ve sahih bir savaş olacak, dostum. Ağladığımız koridorlarda gözyaşı geçmiyor. Sözlerimizin hiç mi hiç kıymeti yok. Onun için susmuştum. Bundan sonra da susacağım. Göz yaşlarımı; hayallerimi diri tutmak için değil antikalaşmış gözlerimi yıkamak için kullanacağım. Allah'a emanet ol, vesselam... Ağlamasını, yazmasını, konuşmasını bilmeyen Dostun.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Faruk GÜRDOĞAN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |