"Leyla'nın işi naz ve işve; Mecnun'un gözü yaşı çeşme çeşme..." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Atatürk Türkiye’sine sahip olamadığımız her gün sinirim, kızgınlığım bir kat daha artıyor. Neden? Diyorum başımıza felaketler gelmeden tedbir alamıyoruz. Neden bizi yönetenleri iş bilenlerden seçmiyoruz? Neden kendimizi cahillerin yönetmesine, temsil etmesine izin veriyoruz? Evet… Ben çok kızgınım. Herkesten önce kendime. Geçen Çarşamba günü kış şartları iyice yaşamımızı zorladı. Büyük fırtınalar yaşandı. Ve Türkiye zor hava şartlarına teslim oldu. Perşembe günü sabah saat 06 da uyandığımda elektrik yoktu. Normal bir kesinti sandık. Tüm gün elektriklerimiz yoktu. Kar ve tipi tüm şiddeti ve ihtişamıyla devam etti. Geceyi romantik ortamda güle oynaya geçirdik. Ertesi gün dışarıya çıktığımda olayın vahametini kavrayıverdim. Tüm şehirden resmen bir kasırga geçmişti. Ağaçlar devrilmişti yollara, arabaların üzerine. Tüm elektrik kabloları yerlerdeydi. Telefon tellerinde kopukluklar azdı, Allah’tan. Yarım metreyi bulan kar buz tutmuştu. Ekmek çıkmıyordu. Kalorifer yanmıyordu. Isınma araçlarına ulaşması bile zorlaşmıştı. Merkez de oturduğumuz için biz şanslıydık. Ama diğer bölgelerde oturanların suyu da kesikti. Toplu ulaşım araçları çalışmıyordu. Özel araçlar yerlerinde buz tutmuştu zaten hareket etmiyordu. Odun fırınlarının önlerinde kuyruklar oluşmuştu bile çoktan. Sonra komik ama tanesi 1000 TL. dan satılan adi mum kuyrukları oluştu. Tüp kuyrukları sonra. Bankaların son ödeme günü kuyrukları. Garaj birbirine girmişti. Yollar kapalı haberiyle tüm öğrenciler kalakalmışlardı. Büyük alış-veriş merkezlerinde yine kuyruklar vardı. İlk kuyruk ekmekteydi. İnsanlar önce su reyonlarını boşaltmışlar, ardından un, makarna reyonları boşaltılmıştı. Sonra içki reyonlarında tek bira bile kalmayışı enteresan geldi. Sonra sigaraların bitmesi. Şaşkın , bakakaldım bu tüketim anlayışına. Zar zor eve dönerken, yol manzaralarına akıl erdiremiyordum. Tam bir afet yaşıyorduk. Ne Valimizin haberi vardı durumdan! Ne de Sevgili Belediye Başkanımızın umurundaydı olanlar. Ve aynı Belediye Başkan Adayımız 3. kez yine aynı mağdur ve unutkan halk tarafından , yine seçilecek!!! Eve geldiğimde bunalıma girmiştim bile. Bir kriz masası oluşturulmalıydı. Ama hiçbir çalışmayı bırakın kıpırtı bile yoktu. Üşümüşlüğün verdiği uyku hissi ile biraz yattım. Hemen dalıp rüya görmüşüm.Canımcımla yaptığım kısa telefon konuşmasından etkilenmiş olmalıydım ki rüyamdaydı. Canımcım kapıdan giriyordu, elektrik düğmesini çeviriyordu. Ev aydınlanıyordu, kalorifer yanıyordu, ısınıyorduk. Her şey güzelleşiyordu. Ama uyandığımda bunun bir rüya olduğunu anlayıp karamsarlığa düşmem uzun sürmedi. Sonra aklıma deprem zedeler geldi. Onlar ile aramızdaki farklar, bizim başımızı sokacak bir evimizin olması, suyumuzun olması, bir de ısınma aracımızın olmasıydı. Yoksa bizde onlar gibi hatırlanmadan çoktan unutulmuştuk. Tek çeken trt-1 radyosunda bile bizden söz edilmiyordu. Mutsuz bir gece daha geçirdik, mumlar ellerimizi yakarak. 3 üncü gün elektrik kablolarının toplandığı haberi geldi. Nihayet iyi bir haber almıştık. Bu arada telekom gerçekten iyi çalışan bir kurum. İlk günden itibaren onarma işlemlerine başladılar. Onlara teşekkür ediyorum. Elektrik acaba yarın gelir miydi?yaşam elektriğe bağlıydı çünkü. 3 üncü elektriksiz geceyi de unutulmuşluğumuzu kanıksayarak geçirdik. 4üncü gün kulağımız yine haberlerde. Güya Valimizin ancak aklı başına gelmişti. Kimi uyanık , kalbur üstü devlet memurları, kurum misafir hanelerine taşındı ailesiyle, kimi bavullarını toplayıp otellere yerleşti, kimi sobalı evleri olan akrabalarına sığındı, kimi de bizim gibi kendi çabasıyla ısınmaya çalıştı. Etraf illerden aranmaya başladık. Durumumuz çok mu kötü? Diye soranlar oldu. Buraya gelin diyenler oldu. Siyasilere kızanlar oldu. Ben de onların arasındayım. Ama en çok hala bunların değişmesine çaba göstermediğim için kendime kızıyorum. Hala hatır için oy veriyoruz. Hala iş bilenlerin değerini bilmiyoruz. Hala unutuyoruz. Ve de unutmaya devam ediyoruz… 5 inci gün sabırlar kalmamıştı. Ama nihayet bir şeyler düzelmeye başlamıştı. Hareketlenmeye başladı şehir. Ölü uykusundan uyanıyordu. Sonunda elektriğimiz geldi. 5 koca gün perişan olduk ama. Canım memleketimin hali buydu işte. Çok sevdiğim bir ağabeyim var. Yürüyelim, dedim ona. Ben gelirim seninle. Güldü bana. Yürümekle yollar aşınmaz, dedi. Haklısın dedim. Ben de ona güldüm. Bunu da unutacaktık işte. Unutmamalı!!! Yaşanmış olumsuzlukları düzeltmek için çabalamalıyız. Memnun olmamalıyız halimizden. Değiliz zaten. Ama bir şeyler yapmalı. Yoksa üzüleceğiz. Hep üzüleceğiz. Tek üzüleceğiz. (Ben bu satırları yazdığımda tarih Ocak ayının sonlarıydı! Sitede problem olduğu için geç yayınlandı.)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Serpil Başol, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |