Umutlar, tersine çevrilmiş anılardır. -Anonim |
|
||||||||||
|
Otomobil kornaları ve kalabalığın anlam veremediği bölük pörçük sesleri kendisine gelmesini,halen dünyada hatta kendi evinde olduğunun farkına varmasını sağladı. Kendine geldi ve biraz rahatladı. Bir süre sonra rahatlamanın yerini avucundaki ağrı aldı. Ellerini kaldırıp baktığında avucunda oluşmuş tırnak izlerini gördü. Uykusunda fena kasılmış ve yumruklarını çok sıkmış olsa gerekti. Onu bu kadar etkilemiş olan rüya neydi acaba? Konsantre olarak hatırlamaya çalıştı,ama bir süre sonra uğraşmayı bıraktı;hatırlamıyordu. Yataktan kalktı ve ayaklarına takılan kasetleri, sinirli bir biçimde kenara itti. Güne iyi başlamak adına, onu her zaman rahatlatan duvardaki postere;Drew Barrymore’un sımsıcak gülümseyişine baktı. Bunun etkisi olmamıştı. Sabah kalktığında yaptığı ilk iş olan ritueli yapmak için tuvaletin yolunu tuttu. Dün akşam 2 paket sigaranın eşliğinde içtiği votka ve biranın kanalizasyona karışmasını izledi. Sifonu çekerek bu karışma sürecini hızlandırdı. Ağzındaki ,muhtemelen fazla alkol ve sigara tüketimi sonucu oluşan çirkin tat onu rahatsız etmişti. Saate baktı 10:05’i gösteriyordu. Salona geçerek mutfağa doğru ilerledi. Annesinden “Kahvaltın hazır tatlım” cümlesini duymayı ne kadar çok isterdi. Ama o ses yaklaşık 300 km uzaklıktaydı. Yine de o sesi anımsamak ve tekrar duyabileceğini bilmek içini rahatlattı. Mutfağın hali perişandı.Arkadaşları geldiğinde dediği: “Evini bok götürüyor” cümlesi kafasında yankılandı. Kendi kendine toparlarım dedi ve muhtemelen unutmak adına hafızasına silik harflerle yazdı. Bulaşıklar arasından cezveyi alarak içine su doldurdu ve ocağa koydu. Sessizliği bozmak, en azından kafasındaki akşamdan kalmalığın verdiği baş ağrısından kurtulmak adına radyoyu açtı. Yine radyo kanallarının çoğu boktan pop müziği,acılı arabesk ve hala hoşlanamadığı, halk müziği adı altında yapılan saçmalıklara ayrılmıştı. Sürekli arabesk dinleyenlerde kanser olma olasılığını merak ediyordu. Yani insana sürekli psikolojik telkinle umutsuzluk,kadersizlik,aşk acısı,çaresizlik,isyan aşılansa ne olabilirdi ki? Ki buda somut olsa yani şırıngayla enjekte edilebilse,en fazla üç dozdan sonra insanın kanser olacağından emindi. Pop müzik;o da dozu azaltılmış kanserojen bir maddeydi. Bir doz sevinç,iki doz hüzün...Sonuçta yine kanserojen... Cezvedeki suyun “ben kaynıyorum” diyen hışırtısı kendisine gelmesini sağladı. Fincana bir kaşık kahve koydu. Yok, yetmezdi, 2 kaşık daha kahve koyarak ayılmasını garantiledi. Kahvesini hazırlayarak masaya koydu, içmeye koyuldu. Aniden içinde kapıda biri olduğuna dair bir his belirdi. Saçmalık,saçmalık...Kafasından bu düşünceyi atmaya çalıştı. Sigara içmeyi unuttuğunu hatırladı. Onun için kahvenin en iyi dostu neydi?Tabi ki sigara...Yüzüne yerleşen gülümsemeyle, sigarayı almak için;salona,oradan odadaki sehpanın üzerindeki Winston paketine ulaşmak için masadan kalktı. Salona geçtiğinde kapıya gözü takıldı. Hala o ”kapıda biri var” hissi kaybolmamıştı. Aptalca gelse de kapıya yöneldi. Böyle anlarda izlediği bir filmdeki sahne aklına geliyordu. Sapık bir katil kapıyı çaldıktan sonra kurbanın kapı dürbününden kendisine bakmasını bekliyor ve sonra aniden matkabın ucunu dürbünden geçirip kurbanın gözüne sokuyor ve matkabın düğmesine basıyordu. Bunları kafasından attı. Gözünü kapı dürbününe dayadı. Diğer uçta yani kapının dışında kimse gözükmüyordu. Ama hala o his geçmemişti. Dışarıda kimse olmadığına kendisini iyice inandırmak için kapıyı açtı ve kafasını dışarıya uzattı. Nefes alıp vermesi hızlandı. Vücudunda artan adrenalin etkisiyle, kan dolaşımının hızlandığını ,dizlerinin çözüldüğünü hissetti. Neydi bu his adlandıramıyordu. Korku? Panik? Belki ikisi de...Gördüğüne inanamıyordu. Gözlerini kapadı tekrar açtı, hala ordaydı. Saydam bir insan silueti. Kendisiyle aynı boydaydı, şeffaf görünümünün bir bütün halinde görünmesini sağlayan,siyah gri çizgilerle hatları belli oluyordu. Öylece karşısındaydı. Baktığında karşı komşunun kapısını net olarak görüyordu. Ama ordaydı işte, kapısının önünde bir şey vardı. İlk tepkiyle aniden kapıyı çarparak kapattı ve sırtını kapıya dayayarak, yavaş çekim bir pozisyonda,ayağındaki zeminin kaydığını hissederek çömeldi. Tanrım neydi bu...”Tanrım”,oysa normal yaşamında bu kelimeye ne kadar uzaktı. Demek, korku ve panik anında insan yine kendinden büyük yüce bir güce ihtiyaç duyuyordu. Sığınmak, O’na seslenerek yardım dileme ihtiyacı hissediyordu. Oysa kendini oldukça soğukkanlı bulurdu. Toparlanıp tekrar kapı dürbününe gözünü dayadı. Kimse yoktu. Saydam olduğu aklına geldi,daha dikkatli baktı, yine kimse yoktu. Kapıyı tekrar açtı. Korku ve panik reaksiyonu eşliğinde,deja vu misali tekrar aynı sahneyle karşılaştı.Ordaydı işte... Sesinin titrediğini hissederek ağzından “Kimsin sen” cümlesini çıkarma cesaretini gösterdi. Karşı taraf cevap vermedi. Derin nefes alarak sakinleşmeye çalıştı, ama olmuyordu işte,kalbinin atış sesinin nerdeyse dışardan duyulabilecek hale gelmesini engelleyemiyordu. “Neden burdasın” dedi. Karşı taraf cevapladı.”Sen çağırdın”. Saydam siluet konuştuğunda,aynı su üstündeki dalgalanmalar gibi titreştiğini gördü. Şaşırarak “Ne” sözcüğü ağzından döküldü. Karşı taraf cevap verdi:”Sen çağırmadan,ben gelmem”. Kafayı yediğini düşündü. Bir yandan, uzaylılar ve cinler hakkında okuduğu kitaplar,izlediği filmlerden görüntüler kafasına üşüşüyor,bir yandan da alkolün beyin üzerindeki yapabileceği tahribatları ve bunun sonuçlarının neler olabileceğini tahmin etmeye çalışıyordu. Uzun süredir vücudunun ve beyninin alkolle damıtılmasını düzenli ve aşırı hale getirmişti. “Bu gerçek değil,bu gerçek değil” diyerek, konsantre olmaya çalıştı ve gözlerini yumdu. İçinden tekrarlamaya devam etti. Sonunda gözünü açtı. O saydam şey,her neyse işte karşısında yoktu. Rahatladı ve kapıyı kapattı. Bu kadar kolay olacağını tahmin etmiyordu. Aptal bir gülümseme suratına yerleşti. Kaldığı yerden, sigarayı almak için odaya yöneldiğinde,mutfaktan geçerken gözü bir şeye takıldı. Saydam şey, mutfak masasının önünde oturuyordu.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © mavi, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |