Şiir, tarihten daha felsefidir ve daha yüksekte durur. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
à la pluie d'avril...* *YOKLUĞUNA İHANET Nisan yağmuruna… Bir cebine terk edişi, bir cebine umursazlığını koyup sessiz ve sinsice gidişinin yıl dönümündeyim... Bu gece, benzeri bir geceyarısı yaşıyorum yüreğimdeki karanlıkların kramplarında.. Yağmurun canlı konseri inmekte gözlerime, yüzüme, yüreğime.. taa içine hüzünlerin.. Bu gece yüreğimin kıyısına vurdu minicik bir damla adressiz yollardan.. Yine Nisan yağmuru yanlız bırakmadı hüzün yağmurlarımı. Her damlasında sanki bildik bir hüzün şarkısı şakır gibi.. Sanırım tek terk etmeyenim o olacak yıllarca, umutlarım bile terk etmişken yarınlarımı.. Sen(siz)liğimden kör ve sağır olan bu gecenin sabahında, her zamanki gibi yine kimsesiz bir yıldızın çığlığıyla uyanacağım, hiç dalmadığım “derin uykularım”dan.. O gecenin hatırına çekmeceme gizledim “derin uykularımı”, telaş ile unutup, arkanda bıraktığın “keşkeli cümlelerin” hemen yanıbaşına.. Seni bana anımsatığı için o geceden beri hala çıkarmadım “derin uykularımı” gizlediğim yerden.. Ne işeme yaracağını bilmediğim “keşkeli cümlelerini” hala atamadım tavan arasındaki değersiz eşyalar deposuna.. Neden? bilmiyorum ama, yine de saklıyorum. Belki bir gün lazım olur diye. Şimdi her yanımda hüzün yağmurları.. Ne yana baksam “sen(siz)liğim” dikiliyor karşıma.. Ve bu gece her yanım acıyor, yüreğim derinden kanıyor.. Ne yaralarıma sürdüğüm “keşkeli cümlelerin” dindiriyor yüreğimdeki derin kanamayı, ne de kör ve sağır gecelerin derin sessiz sarmaları kuçak açtı “derin uykularıma”.. Zaman geceye, yokluğunun en can alıcı, en çıldırtıcı saatlerine doğru ilerliyor. Bu gece iliklerime dek işliyor sen(siz)liğim. Hayalin olanca netliğiyle sahnedeki yerini alıyor. Başkalaşıyorum derin düşüncelerimin berrak yoğunluğunda. Yokluğunla, varlığın arasında gidip geliyor, kendimce bir o yana bir bu yana savruluyorum; hangisinin benim gerçeğim ve seçimim olduğunu henüz çözemedim ya da hangisine layık görüldüğümü.. Her şey içimde ve dışımda parçalara bölünüyor.. Ve teslim oluyorum sen(siz)liğime bir kez daha.. Yokluğun en tırmalıyıcı sesiyle tenime iyice sokulurken, böyle bir tutsaklıkta varlığını bütün isyanımla haykırıyorum. Her kendime çekilmelerimde binlerce kez yinelenen bu sahnede yokluğun ne kadar teslimiyetci ise varlığın onunla yarışan bir isyankar oluyor ruhuma. Amansız bir çatışmanın ortasında korunmasızım. Gözlerimi kapatıyorum. Artık susma ve duyumsama vaktidir. Bir yoksun, bir varsın; ama en çok yoksun. Başım dönüyor.. Tutunuyorum yenilgilerime ve isyankar yüregime.. Sen gittiğini sanırken bile aslında en çok çoğalandın.. Ama hiç bir zaman farkında olamadığın.. Sensizliğin fırtınalarını, sensizliğin sancılarını sen nerden bileceksin.. Sen hiç sensiz kalmadın ki..! “Yağmur saatlerimde beklemiştim seni, Başka başka anlamlar yüklemiştim, Ağrıtan, ağlatan, ağır damlaların sesinde.. Nisan yenilgilerimde Seni tanıdım saklandığın Gecelerin dolunay yanında.. Geçti istemem artık gelmeni.. Yokluğunda buldum seni. Yok oldukça başkalaştım.. Başkalaştıkça kendime döndüm.. Baştan başa sen oldum! Bulurken kaybetmek değil, Kaybederken bulmak! Oldun… " Ayrılıkları ayrıntılar acıtır.. Sen gitmişken yarınlarımızdan, ne gözlerimden bakışların, ne ruhumundan gülümseyişlerin, ne yüreğimden sıcaklığın gitmedi. Herşey benimle kalırken.., giden, bir tek sendin…“Gitme”, diyemediğim gibi “Dön”, de demiyeceğim.., fazlasıyla kanatmışken yüreğimizi, masumiyetimizi, ilk bakışlara yüklediğimiz anlamları, hayallerimizi, bizi! terk edişin!.. Üstelik ben seni bulduğum “yokluğuna” ihanet edemem.. Umutlarımı ya da hüzünlerimi yaslayabileceğim bir omzum yok belki ama yokluğun en büyük sığınağım oldu benim.. Sen gidendin, geriye kalan, sadece senden bana arta kalan… Hiçbir şey tartılmıyor başka bir şeyle, hatta çoğu zaman kendiyle bile.. Yokluk paylaşılamıyor başka biriyle.. Ben yine paylaşamadım gözyaşlarımla dokunduğum gecenin sabahıyla.. İstediğim sadece birlikte bir şarkı söylemekti. Belki kırık-dökük, notasız ama bizim olan bir şarkıyı en avaz sesimizle haykırmak.., birbirimizin sarhoşluğuyla salınıp durduğumuz gecenin sinesinde.. Bir öpüşmeye neler sığdırdığımı bilimezdin; serin, koca bir çınarın gölgesinde uymanın keyfi tadında.., delidolu, hırçın dalgaların sahille buluşma temposunda.., sıcak, içini ısıtan gün ışığını bulma huzurunda…, saf, ıslak toprak kokusunun bugusunda.., Anlatılamaz yaşanmamışlıklar, yaşamak gerek… Dokunabilmek gerek gözyaşlarına, gülüşlere, masumiyetlerin çekingen kanatlarına, hatta bizat hayattın kendine… Bekleyişlere ve tasarlanmış söz dizimlerinin arkasına sığınmadan.. Hayat ıskalamayı affetmez !!! Sen şimdi huzurluyken gitmişliğinle, ben hala ölmedim sanıldığı gibi kalmışlığımla.. Sende, bende yaşıyoruz, Halen yaşıyorum, halen sensiz ve sessiz bu yaşamda, sessiz matemlerimle.. Ama yüreğimin üstünde hala yağmurunun ve yumruğunun izi var… Rüzgar sadece dağlardan toz kaldırır, kayalar her zaman dimdik ayaktadır.., sen benden kendini götürken, bendeki sen hala yüreğimin üzerine kazılı… Evet, bu gece duygularımın esiriyim, birbirine benzer binbir geceden süzülen... ve Yaşamak cesaret ister..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özgür GÜNEŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |