..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Roman yazmanın üç kuralı vardır. Ne yazık kimse bu kuralların neler olduğunu bilmiyor. -Somerset Maugham
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Şiir > Özlem Şiirleri > Kibar TAVASAV




20 Eylül 2003
A044 - Gidiyor Şiir Yüklü Adam  
....

Kibar TAVASAV



:BBAF:


Gece,
Yağmuru katmış önüne,
Tutam tutam düşleri yerlere döke döke,
Rüzgarın yaprakları koparan şiddetiyle,
Götürüyordu sessizliğin,
Salkım salkım huzurlu kollarında.
Bu gecenin ayaz getiren poyraz karanlığında
Sarp dağın doruğuna yol olan
Kuzey yamaçtaki yarı kayalık patikaya
Kol kol büyüklüğünde kopan dal parçaları düşüyor...
Yağmur dövüyordu yıldırımların desti desti inmeleriyle
Ağaçları, toprakları
Bu puslu karanlıkta üç metre ilerisi bile görünmüyordu
Önce tanrı,
Sonra tabiat anaydı,
Koca heybetli dağların hakimi,
Sis kaplamıştı yağmurla birlikte geceyi
Nem kaplamıştı
Sanki gökyüzü,
Bardaktan boşanırcasına ağlıyor da
Kimse görmesin diye
Sisin içinde gözyaşlarını saklıyordu
Yılanlar, akrepler bile
Dans ediyordu uykunun en derin koynunda

Böyle ıslak, serin ayaz bir gecede
İçi köz köz yanan, şiir yüklü bir adam
Dizeleriyle
Bir başına
Tek başına
Fırtınanın ortasındaki gecenin, iki otuzunda
Sırt çantasına yüklediği yalnızlığıyla beraber
Walkman'i, su, ekmek ve aşının yanında
Katık ettiği umudu, hasreti, sevdasıyla
Yol alıyordu dağın doruğuna çıkan çalılık patikada
Tanrıların dünyaya bahşettiği öylesine gecelerden biriydi
Ne son geceydi
Ne de sondan bir önceki
İşte her yıl hayata konuk olan bir eylül gecesiydi
Yirmibirinci yüz yıl olmasına rağmen
İnsan oğlunun birbiriyle savaşıp ta
Teknolojinin doğayla hala savaşamadığı
İki ülkeyi birbirinden sadece
Hudut taşıyla ayıran sınırı geçti
Şimdi bir başka ülkedeydi
Lepiska lepiska çiçeklerin açmadığı
Çocukların ağladığı
Anaların Allah'a yalvardığı bir ülkeydi
Gidiyordu şiir yüklü adam

Geceydi arkadaşı
Yağmurdu yoldaşı
Yalnız değildi o aslında
Kuşlar, ağaçlar, yapraklar
Hatta kayalar bile komşuydu ona
Yağmur da bu puslu gecede
Yoldaşını yanlız bırakmamakta
Başından yanaklarına döküle döküle
Damla damla içine fısıldamaktaydı
İçindeki ter, yağmurun gözyaşlarıyla beraber
Bedeninde sarmaş dolaş olup
İliklerine kadar ıslatarak konuşmaktaydı

Şiir yüklü adam
Yağmur
Gece ve soğukla birlikte
İlerliyordu sarp dağın doruğuna çıkan patikada
Üşümüştü yağmurun fısıldadığı elleri
Pançosunun altına biraz daha çekti
Yağmur fısıltılarıyla karışan teri
Üşütüyordu şiir yüklü adamın içini
Yaş otuzbeşti
Hiçbirşey eskisi gibi değildi
Eskiden kemikleri bu kadar üşümezdi
Ve eskiden sarp dağlar onu bu kadar yoramaz, engelleyemezdi
Kabul etmese de yaşlanıyordu içten içe
Şimdi bak nefes nefeseydi

Sevmiyordu patikalarda yürümeyi
Doğayla sevişirken
Dağlarla ilişkiye girerken
Sınırsız olmalıydı adım atacağı topraklar
Özgür olmalıydı adımlarında
Ancak o ,
Göz gözü görmeyen karanlıkta
Kaybetmemek için yönünü
Yürümek zorundaydı patikada
Tehlikeliydi patikalar
Azrail ve ölüm kol geziyordu
Çakallar yol gözlüyor
Ve şiir yüklü adam bunu çok iyi biliyordu

Azrail de, ölüm de onun dostuydu
Zaman zaman... üçü birlikte oynuyor
En son oynadıkları oyun gibi
Şu ana kadar hep şiir yüklü adam galip geliyordu
O, seviyordu bu iki kadim dostuyla oynamayı
Şimdi bir başka oyun ne zamandı?
Nerede ve nasıl olacaktı?
Bunu tanrıdan başka kimse bilmiyordu...
Geçmiş yıllar...
Çok şeyini alıp götürmüştü şiir yüklü adamın
Ancak bıkmak bilmeyen hırsında
Yaşam gücünde zayıflamanın eseri yoktu
İşte gidiyordu şiir yüklü adam
Geceyi boynuna dolaya dolaya patikada

Bir yanı kendisinin
Öte yanı bal gözlüsünündü aşk'ı yüklendiği
Vurgundu o gözlere
Gidiyordu şiir yüklü adam
Vurgun olduğu bal gözlerin gölgesinde
Yorulmuştu
Bir vadinin yamacında, mola verdiği bir kaynağın başında
Su doldurdu matarasına kaynakta
Kaderi içti
Hüznü içti
Alın yazısını içti
Mutluluğu içti yudum yudum
Oturdu bir ceviz ağacının altına
Sırt çantasından ekmeğini çıkardı
Peynirini, tuzunu, biberini çıkardı
Özlemini, hasretini çıkardı
Tutkusunu, sevdasını, kaderini çıkardı
Bal gözlüsü şerefine açtığı sofrasına
Bir lokma ekmek aldı ağzına
Bir tutam hasret attı ardından
Biberi ısırdı tuza bana bana
Ardından bir bardak sıcak özlem yudumladı
Bir parça peynirle, bir lokma ekmeği
Tutkuyla, kadere banıp ağzına attı
Ekmeği böldü ikiye
Sofrasındakileri bal gözlüsüyle paylaştı birlikte
Sevdasıysa bu sofrada tatlının yerini aldı
Kebaplar, biftekler, kurabiyeler yoktu belki sofrasında ama
Helaldi Türk ulusunun kursağından keserek verdiği bu nimetler
Onun damak tadında, sağanak yağmurun altında
Göz şerbetiyle tatlandırdığı umutları vardı bu aşın ardında
Bir tek anasının kurabiyeleri rakipti
Ulusunun bu bal göz şerbeti tadındaki nimet umutlarına
Memleketi geldi aklına
Gözlerinin önüne İstanbul geldi
Adana Konya geldi, vatanı geldi
Türkiye geldi
Toprağını, taşını, dağlarını, ovalarını şimdiden
O kadar çok özlemişti ki
İşte ancak gözpınarlarından akan ırmaklar kadar olur

Umutları geldi gözlerinin önüne
Hasret damlaları yüklendiği
Özlemi
Tutkuları
Sevdası geldi
Doya doya bakamadığı bal gözler geldi
Döküldü gözpınarları
Aktı üşümüş yanaklarından aşağı
Çoook özlemişti...
Em-onaltısı elinde
Her zaman bir adım önünde giden bastonu diğerinde
Yaslandı ceviz ağacına
Beş dakika geçmişti
Teri soğumuş üşümüştü bedeni
Ürperdi
Ayağa kalkıp tekrar
Önünde her zaman diz çöken dağlara yöneldi
Su geçirmişti ayaklarının içine
Üşüdü ayak parmakları ayazda
Yürüdü hasrete, özleme, umuda
Uzaklardan,
Çoook uzaklardan...aşağıdan
Kendi ülkesindeki beş-on haneli bir mezradan
Gazyağı lambalarının ışıkları giriyordu
Yeşil gözlerinden içeriye
İnsan sesiyle karışık köpek ulumaları getiriyordu rüzgar
Baykuş sesleri, yağmurun gözyaşıyla karışıp
Anonim bir halk ezgisi oluşturuyordu
Türkü türkü ANADOLU kokan

Aniden çalılar hışırdadı
Diz çöktü şiir yüklü adam
Dondu öylece, kaldı sessizce
Alt tarafındaki dere yatağından geliyordu sesler
Gittikçe de kendine yaklaşmaktaydı
Kimdi bu ya da kimlerdi?
Ya da yeni bir oyun ve azrail miydi?
Aklından kare kare binbir film geçti
El bombasını hazırladı soğuktan, yağmurdan üşümüş ellerine
Sesler ve gelenler dimdik kendisine gelmekteydi
Düşündü ve karar verdi
İnsan bu eğimde bu şartlarda dimdik kendisine gelemezdi
Öyleyse bu insan değildi
Bekledi ve göz göze geldi
Karşısına çıkanlar düğün alayı edasıyla gelen
Bir domuz ailesiydi
Yavrular mini mini ve sevimliydi
Anne domuz şiir yüklü adamı görünce homurdandı
Rahatsız olmuştu besbelli
Yavrularını teker teker koklayıp eksik olmadığını hissedince
Ailesiyle birlikte gerisin geriye yöneldi
Gülümsedi için için şiir yüklü adam
Gözleri güldü
Bulutlar güldü katıla katıla
Yağmur güldü
Ayaz rüzgar güldü
O bu dağların hakimiydi

Birden dostu ayı, yıldızları göremediğini farketti
Bulutlar bu dostluğu kıskanmış
Bu gece aralarına bir perde germişti
''Hain bulutlar'' dedi içinden
Yoluna devam ederken
Cebinden bir çikolata çıkarıp
Yemeğe başladı dağlara yeniden tırmanırken
Fıstıklıydı çikolata, o çok severdi
Fıstığın rengi, bal gözlüsünün gözleri gibiydi
Onun gözlerini içtiğini bir an için geçirdi içinden
)))
Gülümsedi neşeli neşeli
Nereden de aklına gelmişti
'Oğlum Kibar, ne zaman aklından çıktı ki,
Nereden aklıma geldi diyorsun'' diye söylenerek
Kızdı kendine, bir an için boşluğun içinde
Önemsizmiş gibi davranmıştı bal gözlüsüne
İçinden yüze kadar sayıp her adımda
Sonra da özür diledi dudaklarını kıpırdatarak sessizce

Ter kokuyordu, artık yağlı bir pehlivana dönmüştü
Alnından damla damla dökülen ter
Gözlerinin içine giriyor ve tatlı tatlı yakıyordu gözlerini
Burnuna düşen damlaları üfleyerek oynuyordu giderken
Her tarafı vıcık vıcık ıslaktı
Kasları gerilmiş bedeni ısınmıştı artık
Hiç birşey hissetmiyor
Konsantre oluyordu, beyniyle hedefine kilitlenirken
Yüz kasları gerilmiş, ter damlaları basamak basamak iniyordu
Aşağı boynundan içeri girerken

Yağmurla sarmaş dolaş olup
Geceyi, ayazı, rüzgarı yanına alarak
Gidiyor alaca sabahlara şiir yüklü adam
Hasreti
Özlemi
Sevdayı çeke çeke
Bıkmadan
Korkmadan
Yılmadan
Gidiyordu işte sisi yara yara
Yağmurun sabaha kadar bedenini kusursuz dokunuşlarla
Öpüp okşadığı bir gecede
Sarp dağların doruklarına gizlenen bal gözlerin içine
Sırt çantasında aşk'ı götürüyordu
Sevdayı
Hasreti
Özlemi
Umudu götürüyordu
Yüreğinde beste beste dokuduğu
Aşk kokan şarkıları
Şiirleri götürüyordu giderken yanında
BEŞ SAKALI BEYAZLAMIŞ ŞİİR YÜKLÜ ADAM! ...

Kibar Tavasav


.Eleştiriler & Yorumlar

:: seninle birlikte yaşadım sanki..
Gönderen: duygusağanağı / ankara/türkiye
27 Eylül 2003
şu an ben de seninle birlikte ıslanıyorum,üşüyorum, acıktım ve en önemlisi ağlıyorum sevgili kibar.. lütfen gruplarına döner misin..sevenlerini üzmeye hakkın yok biliyorsun..sensiz olmuyor..

:: colden merhaba...
Gönderen: abir zaki / suudi arabistan
23 Eylül 2003
bu siirini burada ikinci kez okudum, yine ayni zevkle ayni keyifle okudum......




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın özlem şiirleri kümesinde bulunan diğer yazıları...
A009 - Dostum
A163 - Hıçkırıklarım
A031 - Gül Gözlüm
A045 - Doğum Gününü Gözyaşlarıma İşlediğim Dizelerde
A079 - Sana Olan Aşkımı Meleklere Anlatıyorum
A166 - Yanlızlık
A037 - Sedir Ağacı
A075 - Bu Can
A036 - Senin Olsun
A041 - Biz Neden Ayrıldık?

Yazarın şiir ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
A192 - Ihlamurlar Çiçek Açınca Gel
A003 - Gülümsu/vıchy Bakışlım
A002 - Sana Aşık Olmak
A101 - Seni Seviyorum
Sana Kuru İki Kelime Bırakıyorum
Çömlekçi Suyu Saksıdan İçer Sevgilim
A001 - Aşk'a Tutsak Gülüşlerim
A219 - Işıkları Söndür... Ay Düşsün Gözlerine
A200 - Çağan Günbatları Esiyor Aşkın Yollarına
A038 - Benimle Evlenir misin?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Türkler mi, Ermeniler mi Katletti? [Eleştiri]


Kibar TAVASAV kimdir?

. . .

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Kibar TAVASAV, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.