"...Ve hepimiz az ya da çok rüyacı değil miyiz!" -Dostoyevski |
|
||||||||||
|
adım koray on iki yaşındayım ve ben hiç büyümeyeceğim sivas madımakta ak günler bekleyen ülkemin karanlık dünlerinde naklen yakıldım yazdı temmuz sıcağında babam ozan ismail tuttu ablamla beni "haydi çocuklar sivasa / baba ocağımıza pir sultan abdal şenliklerine semah dönmeye gidiyoruz" demişti ne bilirdim ki ateşte semah dönmeyi olacaktı kaderdi -büyüklerimizin söylediği gibi- otel odasının duvarlarında binlerce insanın "yakın" sesleri yankılanıyordu ölümden ötesi yoktu görünürde ölüm bize camdan gülümsüyordu adım koray on iki yaşındayım ben hiç büyümeyeceğim dikmenden aşağıya salınarak atatürk bulvarında -güzel ankarada- otobüsten sevinçle indiğimde -elimde çiçeklerle- gimanın önünde beni bekleyen bir sevgilim olmayacak adım koray siz şimdi kim bilir kaçıncı kadehi kaçıncı yalana kaldırırken "can-cana" derken benim ellerim yan mezardan hiroşimada ölen yaşıtıma uzanır sol tarafımda halepçe çocuğu sizin elleriniz oynaşta sizin elleriniz kadehlerde yeni vurgunlarda aklınız soygunlarda ben ise -yaşayabildiğim günlerde- semah ta tutmuştum bir kızın elini ellerim yılan / çıyan arasında şimdi soğuk burası ne din / ne iman anlamıştım ne de yakılacağını bilmezdim çocukların din uğruna suçum semah dönmekti -babamı dinlemekti- suçum çocuk olmaktı siz dans ederken dünyalılar mermerlerin üzerinde altınızdan bakıyorum siz sevişirken eşlerinizle sizleri gözlüyorum -ben hiç evlenemeyeceğim biliyor musunuz- adım koray on iki yaşındayım baba olamayacağım okşayamayacağım çocuklarımı ben hiç annemin dizlerinde -saçlarında parmaklar dolaşan- mutlu çocuk rolü yapamayacağım ben sizin adınıza ben mutlu gelecek adına bir değil / bin kez daha yan deseler cayır-cayır yanacağım -neden adım koray benim- duyuyor musunuz daha on iki yaşındayım bazen ozan nesimi oluyorum burada alıyorum elime sazımı bazen de hasret gültekin hasret türküleri söylüyorum çamurdan mezarımın duvarlarına duyarım ki kölnde hasret ağabeyimin oğlu olmuş adını hasret koymuşlar söyledikçe muhlis baba ben burada bile ateşte semaha dönüyorum görüyor musunuz adım koray benim dünyalılar en son sizin aranızdayken ateş camlardan bakıyordu bana yanıyorduk madımakta annem geldi gözümün önüne -ölmeden önce- babam / ankara geldi yanınca ben anneme götürdüler küllerimi ankaraya götürdüler tabutumdan kokusuz çiçekler verdim genç kızlara göremediler gelirken elimden tutan babam dönüşte tabutumu tutmuştu ben yanmıştım babam kavrulmuştu yeni doğan kardeşimin adını koray koymuşsunuz çamurla mezarımın duvarlarına yazdığım şiirlerimi sanırım sadece siz okumuşsunuz adım koray benim bilmediğim din uğruna -tanımadığım din adamları tarafından- devletin gözü önünde -sizlerin gözü önünde- naklen yayınlanırken "yangın" yananlar arasında ben de vardım en küçükleri "otuz üçün" otuz üç canın otuz üç karanfilin kokusu bendim tüm ülkeye yayılan ölümden ötesi yokmuş ankarada kızlara çiçek vermek de unutmayın mezarımdaki küllerden siz sorumlusunuz
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Erdal İrfan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |