Geçmiş ölmedi. Henüz geçmedi bile. -William Faulkner |
|
||||||||||
|
Bir yandan da hayat devam ediyordu her şeye rağmen. Sıkıcı dersler, 3 yıl önce ki geceli gündüzlü çalışmaların boşa gittiğinin göstergeleriydi. Neyse ki sarılabileceği kitapları vardı. O gün Uygarlık Tarihi dersinin meşhur hocası, bu adam bu okul için fazla dedirttiren hocası, birtakım kitapların adlarını ve yayınevlerini vermişti. John Berger'den Umberto Eco'ya; Jean-Paul Sartre'dan Niccolo Machiavelli'ye kadar onlarca yazarın kitabını not etmişti, balta girmemiş ormanlar gibi hiç bozulmamış defterine. Ders bitiminde yapacak bir şeyi olmaması canını sıkıyordu. Elindeki listeye baktı, cebindeki tüm parayı masanın üstüne döküp, saydı. Biraz düşündü ve demli çayından son bir yudum aldı. Masadaki liraların bir kısmını ayırıp sol cebine koydu. Kalan kısmın içinden çay parasını masaya bırakıp, arta kalanıyla en yakındaki otobüs durağına gitti ve iki öğrenci bileti satın aldı. İçi taş doluymuş gibi yüklü çantasını yokladı ve pasosunu buldu. Alışkın olmadığı, boş bir otobüse binip, o çok sevdiği, ama bir türlü fırsatını bulup da oturamadığı tekli köşe koltuklarından birine yerleşti. Yolu çok uzun değildi, üç durak sonra inecekti; ama olsundu, birkaç dakikalık da olsa bu keyfe değerdi. Yenikapı'ya giden otobüsün Elmadağ durağına ulaşmasıyla yerinden kalkıp, kapıya durdu ve inmek için düğmeye bastı. Hay aksi, unutmuştu, Tarlabaşı'ndan önceki durak kaldırılmıştı ve meydanın oldukça aşağısında inmek durumunda kalmıştı. Kendi kendine "önemseme" telkinlerinde bulunduysa da bu işe canı sıkılmıştı. Yolun karşısına geçmek için uzun bir süre bekledi ve sonunda iki taksi ve bir siyah şahinin önüne atılarak yolu yarılamayı başardı. Yolu ikiye ayıran demir engelleri, üstünden atlamak yoluyla, aşarak geçti ve cep telefonlarına duyarlı yeşil otobüsün durağa yanaşmasını fırsat bilerek bu zorlu barikatı aştı. Tarlabaşı'ndan İstiklal Caddesi'ne doğru sallana sallana yürüdü ve AFA Kitabevi'ne girdi. Çantasına sıkıştırdığı defterini açıp, not aldığı sayfayı kopardı ve yaklaşan görevliye uzattı: "Bu listedeki kitapları istiyorum" dedi ve ekledi "Hepsini almayacağım, içinden seçeceğim ama önce görmek istiyorum" dedi. Kitapçıyla birlikte bütün kitapları tek tek araştırarak listedekilerden 6 adetini buldular. Bu duruma önce üzüldü; ancak sonra seçmekte daha az zorlanacağını düşünerek kendini rahatlattı. Bir köşeye çekilip teker teker inceledi, fiyatlarına baktı. Kafasında bölmeler, toplamalar, çıkarmalar yaptı ve dördünü almaya karar verdi. Kasanın durduğu tezgaha yöneldi ve elindeki kitapları bıraktı. "Sözcükler, Jean-Paul Sartre 4 milyon 800 bin, Görme Biçimleri John Berger 4 milyon, Medya Denetimi, Noam Chomsky 2 milyon 250 bin, Sanatçının Bir Genç Adam Olarak Portresi, James Joyce 8 milyon 300 bin; toplam 19 milyon 350 bin. Öğrenci indirimini de eklersek... yuvarlayalım 15 milyon 500 bin lira." Sol cebindeki parayı çıkarttı ve tezgaha bıraktı, para tam yetmişti. Sevindi. Kitapları bir poşete koymakla uğraşan kasiyere teşekkür edip kitabevinden ayrıldı. Otobüs durağına doğru yürüdü. Bu sefer şanslı değildi ve ayakta kaldı. Bir saat süren yolculukta yolu izleyerek, düşündü... Bir dakikalık uğraş sonucunda kapının kilidini açmayı başardı, montunu çıkarıp askıya astı. Ayakkabılarını, yerine yerleştirdi. Evde kimse yoktu. Odasına gidip kapıyı içeriden kilitledi. Ailesi neden kapıyı kilitlediğine bir anlam veremiyordu. Amerikan dizilerindeki çocuk ve genç kahramanların etkisinde kaldığını düşünüyorlardı. 19 yaşına gelen çocuklarını hiç tanıyamamışlardı. Kitapları poşetinden çıkarıp, çalışma masasına dizdi. Kapaklarını inceledi. Onları okşadı. Sonra diğer kitaplarını görüp yaptığından utandı. "Alındılar" diye düşündü. Bu kez de "Önce hangisini okuyacağım" diye düşündü. İnsanların garip huyları vardır. Kimisi kitaplarını başkalarıyla paylaşmayı sevmez, kitap fetişistidir, kimisi de yüzlerce kitap alır ama birçoğunu okumaz. Kahramanımızın da böyle değişik bir huyu var. Daha önceleri yaptığı gibi, önce ince kitaplardan başlamayı uygun gördü. Böylesini seviyordu. Düşünüyordu ki, eğer kalın kitaptan başlarsa, diğer kitaplara ulaşması uzun zaman alacaktı. Sabırsızdı, bekleyemezdi. Noam Chomsky'nin Medya Denetimi kitabını bir kenara ayırdı. Diğerlerini, incitmeden, eski kitaplarla kaynaşabilmeleri için yüzlerce kitabın arasına koydu. Kitapların birbirlerini benimsemesi için bu gerekliydi. "Asya felsefesi aydınlanmayı öğretir. Sağduyu ve içtenlik ise, ayartıcı mesajlar, monologlar, satış taktikleri, tuzaklar ve bilgi kırıntısı taşımayan aşırı sansasyonel haberlerin saldırısına her gün maruz kaldığımız koşullarda bize mücadele yürütebileceğimiz sağlam bir zemin sunar."* diye yazıyordu "Immediast Bildirgesi" başlığının altında. Gökyüzü inledi o an, şiddetli bir ses duyuldu ve bardaktan boşanırcasına bir yağmur tüm sokakları temizledi. Pencereyi açtı, yağmur kaçaklarını bekledi. Evet, işte evin içine giriyorlardı. İzledi. Bugün bütün benliğini saran, kafasını kaşındıran düşüncelerini hatırladı ve kitaba döndü pencereyi açık bırakarak. "Her birimiz kitle iletişim araçlarının geniş bir saldırısına maruz kalmanın insanları bir duygusuzluk ve bulantı içinde nasıl donuklaştırdığını görebiliriz. Her kamusal alandan baskıcı bir monolog duyularımıza sızar ve dikkatimizi altüst eder."* Kapının sesini duydu. Odasının kilidini açıp oturma odasına girdi. Küçük kardeşiydi gelen ve çantasını bir köşeye atıp, televizyonun karşısına kurulmuş meşrubat için kutup ayılarını seyrediyordu. Odasına dönüp kapıyı tekrar kilitledi ve okumaya devam etti. "Kendi hükümetimizi, kendi devletimizi ve iletişim medyamızı -yaşamların gerçekliğine tuttuğumuz ayna- denetleyemediğimiz sürece, her birimizi arzulanır, seçkin ve doğru yapmayı vaat eden ürünler çöplüğüne atılmış komik aynalarca çarpıtılan suretlerimizi görmek zorunda kalmaya devam edeceğiz. Her köşede saldırı altındayız." Üşümüştü, yağmur kaçakları soğutmuştu odasını. Radyo Marti'yi düşündü, Panama'yı düşündü, ikiz kulelere yapılan saldırıyı ve sonrasını düşündü... Televizyon seyreden kardeşinin yok edildiğini düşündü. Pencereyi kapattı, kapısını açtı. Kitapları arasından Richard Bach'ın Martı'sını seçip oturma odasına yürüdü. "Sen hiç kitap okudun mu?" diye sordu kardeşine. "Hayır" cevabını aldı. "Okumak ister misin?" "Evet, ama annem senin kitaplarına dokunmamam gerektiğini söyledi" "Gel" dedi. Odasına yöneldi. Kardeşine elindeki kitabı verdi. Bir teşekkür aldı karşılığında. Bugüne kadar aldığı teşekkürlerin en içteni en güzeliydi. Çocuk kitabı alıp oturma odasına girdi, televizyonu kapattı. Babasının her akşam gazete okuduğu koltuğa oturup, onun gibi, -babasının- gözlüklerini taktı. Ayaklarını koltuğun karşısındaki sehpaya uzatıp, kitabın kapağını kaldırdı. *"Medya Denetimi-Immediast Bildirgesi" Noam Chomsky, Tümzamanlar Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul, Ekim 1995 *"Yağmur Kaçağı" sözcüğü Atilla İlhan'dan alınmıştır; ancak bambaşka bir anlamda kullanılmıştır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Mehmet Sercan Tezcanoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |