Tarihten öğreniyoruz ki tarihten hiçbir şey öğrenmiyoruz. -Hegel |
|
||||||||||
|
GERÇEKTEN DE DUYULMUYORMUŞ! Kilisenin birinde zangoç çanların altında dikiliyormuş. Papaz sinirle zangocun 2 m ötesine gelmiş ve – “Yine kutsal şarabı içtin değil mi?” diye bağırarak sormuş. Zangoç – “Ya dediğin hiçbir şey duyulmuyor. Bağır bağır!” demiş yandan yandan bakarak. Papaz iyice sinirlenmiş – “2 metreden nasıl duyulmuyor?” demiş. Zangoç hala – “Dediğin duyulmuyor. İstersen sonra konuşalım.” diyormuş. Papaz artık o kadar çok sinirlenmiş ki neredeyse zangocun üzerine üzerine yürüyecekmiş. – “Nasıl duymuyorsun be adam?” diye kükremiş. Sonunda zangoç – “İstersen yer değiştirelim. O zaman belki duyulur.” demiş ve yer değiştirmişler. Zangoç – “Şimdi sen söyle bakalım. Geçen ay toplanan hayır parasına ne oldu?” diyerek papaza bakmış. Papaz – “Zangoççum valla sen çok haklısın. Gerçekten de 2 metreden duyulmuyormuş.” ** KABAĞIN SAHİBİ GÜCENMİŞ OLMALI “Vaktiyle Kalenderîyye yoluna mensup bir derviş, nefsle mücahede makamının sonuna gelir. Meşrebin usulünce bundan sonraki makam Kalenderîlik makamıdır. Yani her türlü süsten, gösterişten arınacak, varlıktan vazgeçecektir. Fakat iş yamalı bir hırka giymekten ibaret değildir. Her türlü görünür süslerden arınması gereklidir… Saç, sakal, bıyık, kaş ne varsa hepsinden. Derviş, usule uygun hareket eder, soluğu berberde alır. – Vur usturayı berber efendi, der. Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar. Derviş aynada kendini takip etmektedir. Başının sağ kısmı tamamen kazınmıştır. Berber tam diğer tarafa usturayı vuracakken, yağız mı yağız, bıçkın mı bıçkın bir kabadayı girer içeri. Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış kısmına okkalı bir tokat atarak: – Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye kükrer. Dervişlik bu… Sövene dilsiz, vurana elsiz gerek. Kaideyi bozmaz derviş. Ses çıkarmaz, usulca kalkar yerinden. Berber mahcup, fakat korkmuştur. Ses çıkaramaz. Kabadayı koltuğa oturur, berber traşa başlar. Fakat küstah kabadayı tıraş esnasında da sürekli aşağılar dervişi, alay eder: “Kabak aşağı, kabak yukarı.” Nihayet traş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, gemden boşanmış bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelir. Kabadayı şaşkınlıkla yol ortasında kalakalır. Derken, iki atın ortasına denge için yerleştirilmiş uzun sivri demir karnına dalıverir. Kabadayı oracığa yığılır, kalır. Ölmüştür. Görenler çığlığı basar. Berber ise şaşkın, bir manzaraya, bir dervişe bakar, gayri ihtiyarî sorar: – Biraz ağır olmadı mı derviş efendi? Derviş mahzun, düşünceli cevap verir: – Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki kabağın bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!.. ** O ARABA KULLANIRKEN HERKES DUA EDİYORDU Peder ve Bahadır ölmüşler.Cennetin kapısında onları bir melek beklemekteymiş. Melek sormuş: – “Yaşadığınız sürece ne günah işlediniz?” Peder hemen atlamış: – “Ben sürekli Tanrı için dua ettim. Hayatım boyunca onun yolundan hiç çıkmadım” demiş.Bahadır ise: – “Valla benim tek kötü huyum vardı oda çok hızlı araba kullanırdım” demiş. Peki demiş melek: – “Peder sana cennetin gümüş anahtarını, Bahadır sana da cennetin altın anahtarını veriyorum”. Peder bu duruma çok sinirlenmiş ve meleğe sormuş: – “Ben hayatımı Tanrı ya adadım, sürekli onun için dua ettim, şimdi bu çocuk niye benden üstün tutuluyor?” Melek cevap vermiş: – “Peder sen vaaz verirken herkes uyuyordu ama Bahadır araba kullanırken herkes dua ediyordu” ** SENİN DUAN PARA ETSEYDİ! Bektaşi bir dilenciye on para vermiş, -“Duanı istemem!” demiş… Dilenci şaşırmış: -“Niye duamı istemiyorsun?” -“Ulan senin duan beş para etseydi, kendini kurtarır, dilenmezdin!” ** DELİ BALIK TUTARSA! Delinin biri sokak duvarında oturmuş ve elindeki oltayı sokağa doğru sarkıtmış. Yoldan gelip geçenler şaşkın bir şekilde sorular soruyormuş: – Orada ne yapıyorsun sen? Yoksa balık mı tutuyorsun? – Evet, demiş deli. – Tutabildin mi bari hiç? – Tutuyorum tabi, senle beraber 23 tane oldu, demiş. ** PENCEREDEN KAÇARIZ İki akıl hastası kafadar, tımarhaneden kaçmanın bir yolunu arıyorlarmış. Nasıl olduysa kapının anahtarını bir şekilde uydurup her gece dışarı çıkmaya başlamışlar. 3-5 gün bu böyle devam etmiş. Bir gece yine kaçmak için hazırlık yapmışlar. Tam kapının önüne gelmişler, bir de bakmışlar ki görevli kapıyı açık unutmuş. Bunu gören akıl hastalarından birisi şöyle demiş : – Eyvah kapı açık kalmış. Nasıl kaçacağız bu gece? Diğeri gayet sakin şekilde cevaplamış: – Hemen panik yapma, biz de pencereden kaçarız. ** BOŞ ŞİŞELERİ GETİRDİM Ruh ve sinir hastalıkları hastanesinde yatan bir hasta hastanede çalışan görevliye yanıma gel diye çağırır. "Hemen git marketten bana 6 tane gazoz al gel" der. Görevli hastaya kızarak 6 defa tokat atar ve " Al marketten gazozlarını aldım" der. Bu olayın üzerinden biraz zaman geçer, hasta yine hastane görevlisini yanına çağırır ve hastane görevlisine 6 tokat atar, ne olduğunu anlamayan görevli sorar. -Ne oldu? Hasta yanıtlar: -“Boş şişeleri getirdim ağabey”. ** BİR ZAMANLAR BEN DE BAŞBAKANDIM Bir ülkenin başbakanı iş gezisi için Türkiye’dedir. Bazı kurumlara ziyaretlerde bulunurken yolu Bakırköy ruh ve sinir hastalıkları hastahanesine düşer. Orada incelemelerde bulunurken akıl hastalarından birisiyle diyalog kurmaya çalışır ama bir türlü başaramaz. Hasta başbakanı sürekli terslemektedir. Başbakan dayanamaz ve : – Sen benim kim olduğumu biliyor musun? Ben başbakanım. Benimle böyle konuşamazsın, der. Akıl hastasının cevabı çok basittir : – İlk zamanlar ben de kendimi senin gibi başbakan zannediyordum, der ** BURALARDA AKILLI EŞEK NE GEZER? Milletvekilinin biri bir köyü gezerken, bağlı olduğu değirmeni döndüren bir eşek görmüş. Yanındaki köylüye sormuş: -Bu eşeğin boynundaki zil ne işe yarıyor ? -Efendim, demiş köylü. O zil sustuğunda eşeğin durduğunu anlıyorum. Müdahale edince tekrar harekete başlıyor. -Akıllıca ,demiş vekil. Peki eşek olduğu yerde durupta başını sağa sola sallarsa nereden anlayacaksın durduğunu? -Anlayamam ama, ne gezer efendim sizin gibi akıllı eşek buralarda… ** DOMUZ ÖLDÜ Bir gün Bush ve şoförü bir kır gezisine çıkmışlar. Bir çiftlikten geçerken hızlı oldukları için tavuğa arkasından ördeğe ve onun arkasından da ineğe çarpmışlar. Bush bütün ihtişamıyla : -’Dur ben gidip şimdi çiftlik sahibiyle konuşur onu bilgilendirip geliyorum’ der. Neyse, bizim Bush gider ve hemen arkasından ağız burun takas olmuş şekilde gelir. Ve şoförüne : -’Kaç, kaçalım, …’ gibi sözler söylemeye başlar. Neyse, bizim ikili hızla giderken öbür çiftliğin domuzuna çarpıp dururlar. Bush: -’Bu sefer sıra sende.’ der. Bunun üzerine bizim şoför gider çiftliğin kapısını çalar. Bush arabanın içine saklanmış şoförü beklemektedir otuz dakika geçer ne gelen var ne giden, bir saat geçer gene bizim şoförden haber yok.Neyse, iki saat sonra bizim şoför ellerinde meyve sepetleriyle gelmektedir. Bush bu olay karşısında şaşırıp şoföre sorar: -’Ne oldu dayak yememişsin?’ Şoför cevap verir: ‘Vallahi başkanım dediğim cümle şu ‘BEN BUSH’UN ŞÖFÖRÜYÜM; DOMUZ ÖLDÜ’ adam bana yemek yemeden gidemezsin dedi, ben de yemek yeyip de geldim’ ** NE FARK VAR? Bakan olan görgüsüz birisi şöförüne sorar. ‘Şöför söyle bakalım eşekle şöför arasında ne fark vardır? ‘ Şoför bir süre düşündükten sonra mahcup bir sekilde; ‘Bilemedim bakanım’ der. Bakan cevap olarak: ‘Eşeğe çüş deyince, şoföre ise dur deyince durur’ demiş. Bunun üzerine şöför çok sinirlenmiş ama karşıdaki bakan olduğu için bir şey söyleyememiş. Belirli bir süre sonra bu defa şöför bakana: ‘Bir soru sorabilir miyim bakanım?’ der. Bakan da: ‘Sor bakalım’ der. Şoför sorar: ‘Eşekle bakan arasında ne fark vardır?’ Bakan bir süre sonra: ‘Bulamadım şöför söyle bakalım’ diyor. Bunun üzerine şöför de: ‘Vallahi bakanım ben de bulamadim… ‘ cevabını veriyor. ** SÜTUNA DİKKAT EDİİİN! Amerika’da ölen bir kadın için kilisede cenaze töreni düzenlenmişti. Tören sonunda cenaze görevlileri tabutu taşırken, tabutun ön bölümünü yanlışlıkla kilisedeki sütunlardan birine çarptılar. Bu sırada tabuttan bir inilti sesi duyuldu. Tabut açıldı ve öldüğü sanılan kadının yaşadığı anlaşıldı. Bir süre hastanede tedavi edilen kadın iyileşti ve 10 yıl daha yaşadı. 10 yıl sonra öldüğünde ise cenaze töreni yine aynı kilisede yapıldı. Tören sonrası görevliler tabutu taşırken, kilisedeki aynı sütunun önüne geldiklerinde, ölen kadının kocasının, arkalardan telaşlı sesi duyuldu; -Sütuna dikkat ediiiiin... ** POLİTİKACILAR YALAN SÖYLERLER Bir otobüs dolusu politikacı seçim kampanyası için Teksas’ ta dolaşıyorlarmış. Otobüs büyük bir çiftliğin yanından geçerken, otobüs şoförün dalgınlığı yüzünden derin bir şarampole uçmuş. Çiftçi koşarak gelmiş, gece kurda kusa yem olmasınlar diye cesetleri gömmeye başlamış. Ertesi sabah, Şerif soruşturma için çiftliğe gelmiş. Çiftçiye sormuş: -‘Otobüsteki bütün politikacıları gömdün demek… Hepsi de ölüydü, eminsin değil mi?’ Çiftçi cevap vermiş: -‘Bazıları yaşadıklarını iddia ettiler ama politikacıları bilirsiniz. Nasıl yalan söylerler! ‘. ** BEN DİYEREM HE! Erzurum'a bilgisayarın daha yeni yeni gelmeye başladığı zamanlarda Bir işyerine bilgisayar ve stok programı satılır. Teknik servis elemanı bilgisayarı işyerine kurduktan sonra stok programının kullanımı ile ilgili bilgi verir ve ayrılır. Aradan bir iki saat geçer, işyerinden telefon: -Kardeşim sizin anlattığınız gibi yapirem fakat program düzgün çalışmiir. Teknik servis elemanı sorar: ' -Nasıl yapıyorsunuz?' -Senin anlattığın gibi.'Hata ne?' -'Yazdığım bilgiler kaydetmeme rağmen saklanmir.' -'İşlem basamaklarını tek tek anlatın.' -'Tamam' diyor ve başlıyor anlatmaya.. -'Programı açirem. Malın adı bölümüne adını,adedi bölümüne adedini, birim fiyatını vs. yazirem. Hepsini yazdıktan sonra senin anlattığın gibi kayıt bölümüne basirem. Ekrana bir yazı geliir: "Kaydetmek ister misiniz?" diyer. Sonra E / H yazısı çıkir. -Ben de diyirem He. ** KAMYONDAKİ MAL Polis, yurtdışına kaçak insan taşıyan kamyon şoförüne sorar: -Ne var kamyonda? Şoför: -Mal var amirim. Bunun üzerine kaçaklardan biri oradan kafasını çıkararak: -Sen kime mal diyorsun lan? der. Polis: -Hani mal vardı, sen kimi kandırıyorsun? Şoför: -Ee mal olmasa kafasını çıkarır mı? ** AYRILDIĞIM EŞİM VE ANNESİ İÇİN Sevgililer gününde, bir radyo canlı yayında istekleri yerine getirmektedir: -"Ayrıldığım eşim ve annesi için bir şarkı istiyorum " der bir erkek dinleyici. Kadın spiker, -"Ne kadar güzel, ne kadar medeni bir davranış. Ayrıldığınız eşiniz ve annesi için bir istek yapıyorsunuz. Sizin davranış ve tavrınız herkese örnek olmalı" der ve her türlü övgüyü yaptıktan sonra : -"istediğiniz şarkı nedir? " diye sorar. Adam, boğuk ve soğuk bir sesle isteğini söyler: -"Elalarını,elalarını,Allah versin belalarını" ** KARINDAN KORKUYOR MUSUN? Adama sormuşlar: -"Karından korkuyor musun"? -"Niye korkacakmışım yahu; bulaşıkları, çamaşırları yıkadım, ütüleri yaptım, yemeği pişirdim, camları sildim, toz aldım ve çocuğun bezini değiştirdim.... İşini yapmayan korksun" ** SANA NE ARKADAŞIM DEĞİL Mİ? Adamın biri yolda gidiyormuş ensesine şöyle okkalı cinsinden bir tokat yemiş, arkasına dönüp bakmış iri yarı bir adam. -Ne oldu ya? Neden bana vurdunuz? demiş. Adam da: -Seni bir arkadaşıma benzettim pardon kardeşim, demiş. -Ama bu kadarda sert vurulmaz ki canım, demiş. Adam da: -Sana ne be adam arkadaşım değil mi? İstediğim gibi vururum, demiş. ** YÜZ ALTIN MI MADALYA MI? Bir gün Bismark, harpte yararlılık gösteren bir askere madalya takarken: - Asker, yüz altın mı istersin, yoksa bu madalyayı mı? Diye sorar. Asker: - Madalyanın kıymeti nedir? der. Bismark: - Maddi kıymeti aşağı yukarı üç altın, diye cevap verir. Asker : - Öyleyse 97 altınla madalyayı isterim! der. ** HANGİ ZAMANDIR? Öğretmen sınıfta sordu: - Eğer çalışmak eğlencelidir dersek bu hangi zamandır? Bir öğrenci, hemen cevabı verdi: - Nadir rastlanan bir zaman hocam!..
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |