Dogrusu ya anlatılmak istenenlerin en ozgur kaldığı yer;satırlardir bana kalırsa. Hele ki o kelimeler “kıymetli”nin ellerinden çıkmışsa...Okursun,okursun,okursun...Ezberleyene kadar...
Aşk bir anlamda kafanda çizdiğin hayale,kendi yakıştırdıklarıni giydirmek ise manevi anlamda;O’nun elinden çıkan her bir kelime başka bir mana kazanır ki,o manada boğulup gitmenin hazzı tüm gerçekliklerden daha gerçek,tüm dokunuşlardan daha sıcak,tüm hislerden üstündür. Üstündür;çünkü o an tam olarak sana ,sadece sana aittir. “Kıymetli” bilmez,anlatsan anlamaz,elini tutsan hissetmez senin hissettiklerini.Tümüyle sendedir o satırları okuduğunda sen... Ama artık O değildir.Sendedir...sendendir...aldatmaz..aldanmaz...bırakıp gitmez... zaman geçmez...Sen nereye koyarsan orada şikayet etmeden durup bekler.Hatirlanmayi bekler...Ozlenmeyi bekler... Aranmayı bekler...Değil mi ki aşk aslında asla iki kişilik olmamıştır. Aşk hep tektir... Tek kişiliktir... Tek candadır... Tek tendedir... Öyle bir zaman gelir ki aşk...“Beklediğin” olur... O hayalin hazzına öyle bir alışırsın ki,gerçeklerin vasatlığı altında ezilir zaman zaman.gördüğün düşün pınarıdır oysa “kıymetli”...Olmadan olmaz...Olsa da olmaz...Gelse de olmaz... Gitse de olmaz...Kıvrandırır hasreti ya,beklersin şimdi... Bir kelime...bir cümle... bir gülümseme olup aksın istersin kalbinin çorak topraklarına...acı mıdır,haz mıdır beklemek? Ölüm müdür,yaşadığının farkına varmak mi?vuslat midir aşk,vuslatı beklemek mi? Mecnun gibi...Leyla’sı olmak midir aşk? Leyla olup beklemek mi? Yakın olabilmeku mi,yakın olabilmeyi hayal etmek mi?Yakin olunursa kaybedilecek korkusuyla uzaktan sevmek mi,hissedebilmek için dokunmak mi?