İnsanın en iyi tarafı ürperebilmesidir. -Andre Gide |
|
||||||||||
|
Odamda mahalli gazeteleri okuyorum. Salondaki sessizliği yabancı sesler bozuyor.Santral memurunun “Müdür Bey yok,müdür yardımcısı burada.”sözlerini duyuyorum.İşleri varsa benimle görüşmek durumundalar. Kapım vuruluyor. Sesimi yükselterek: —Gel! diyorum.Odamın önünde sesler var.Fakat içeri girmediklerine göre ya dediğimi duymadılar ya da çekiniyorlar.Tekrar: —Gel! diye bu defa yüksek sesle davet ediyorum gelenleri. Kapım yavaşça açılıyor.75–80 yaşlarında ak sakallı bir ihtiyar... —Buyur dede, neden bekliyorsun, gelsene, diyorum .İhtiyar içeri giriyor ama arkasında biri daha var.Bu,bir çocuk.11-12 yaşlarında.Onlara yer gösteriyorum. İhtiyar, nurani yüzlü, eski fakat oldukça temiz giyimli. Çocuk;esmerce,yeşil gözleri çekingen tavırlarla etrafı süzüyor. Pantolonunun diz kısmı küçük yamalıklı. İç hat telefonumdan onlara çay söylüyorum. Hal hatır soruyorum. Geliş sebebini öğrenmek istiyorum.Biraz tahmin de yapıyorum kendi kendime.İhtiyar benim sormama fırsat bırakmıyor, anlatmaya başlıyor: —Efendi oğlum, bizim bir derdimiz var. —Buyur dede, diyorum. O devam ediyor. Araç’ın merkeze yakın bir köyündenmişler.Yanındaki çocuk torunuymuş.İki yıl önce oğlu kalp yetmezliğinden ölünce, gelini başka bir adamla evlenmiş.İhtiyar da başka kimseleri olmadığından hem kendine hem de bu çocuğa bakmak zorunda kalmış. Komşuları zaman zaman yardım etmişler ama ne kadar yardım etseler de aç kaldıkları bile olmuş. Çocuk bin bir zorlukla ilkokulu bitirmiş. Bitirmiş ama asıl mesele bundan sonra başlamış. Çocuğu ortaokula vermek lazım. Köyde ortaokul olmadığından şehirde okutmak gerek. Ne var ki, ihtiyarın buna mecali yok. Köyün öğretmeni ona Yetiştirme Yurdu’nu tavsiye etmiş. O da çocuğu alıp gelmiş. Bu işin hemen olamayacağını belirterek kendisine bir dilekçe yazıveriyorum. Ne yapacağını tek tek anlatıyorum. Teşekkür ederek odamdan ayrılıyorlar. … Bu konuşmanın üzerinden üç ay geçmiş. Bu defa müdür beyin odasındayım. İhtiyar yine çocukla kapıdan içeri giriyor. Yüzünde sevinçli bir ifade var. Dilekçesi işleme konulmuş, çocuğun yurda alınması kararlaştırılmış. Müdür Bey onları oturtuyor. — Gözün aydın dede, diyorum. Gözyaşlarını tutamıyor. — Rahmetli babası bunu hep okutmak isterdi. Fakat ömrü vefa etmedi. Devlet sayesinde, sizlerin sayesinde inşallah okur da rahmetlinin arzusu yerine gelir. Dedeyi bizimle öğle yemeği yemeden bırakmıyoruz. Yemekten sonra ayrılık vakti geliyor. Dede ve torun vedalaşıyorlar. Bana dönerek: — Allah’a ve size emanet, diyor. — Sen merak etme, diyorum. Göz yaşlarını silerek yurdun kapısından çıkıyor. Çocuğu odama götürüyorum. Onunla sohbet ediyoruz. Adını sorduğumda: — Turgay, diyor. Okulların kayıt sürelerinin yakında dolacağı aklıma geliyor. Hangi okula gitmek istediğini soruyorum: — İmam Hatip, diye cevaplıyor kısaca. Merak ediyorum. O sanki sebebini soracağımı tahmin etmiş gibi: — Rahmetli babam benim hep bu okulda okumamı isterdi de… Onun için. Hem kısa yoldan hayatımı kazanmak istiyorum. Sözleri beni etkiliyor. Babasının yokluğu onu daha şimdiden hayatın acı gerçeğiyle yüz yüze getirmiş. Öğleden sonra öğretmen arkadaşın biri onu okula kaydolmaya götürüyor. Ertesi gün Sümerbank’tan elbise alınacak. Bütün öğrencileri grup grup götürüp orada giydiriyoruz. Sıra Turgay’a geliyor. Üzerindeki eskileri çıkarıp yenileri giyerken sevinç içinde. Elbiseyi giyiyor. Yalnız ayağındaki naylon ayakkabılar yeni elbisenin altına yakışmadı. Ben diğer çocuklarla ilgileniyorum. Bir ara Turgay gözden kayboluyor. Çocuklardan biri bana gelerek; — Öğretmenim, yeni gelen arkadaş ağlıyor, diyor. Onun olduğunu tahmin ediyorum. Etrafıma bakınıyorum. Onu göremiyorum. Çocuklar olduğu yeri gösteriyorlar. O bir köşeye çömelmiş, hıçkıra hıçkıra ağlıyor. Ayağa kaldırıyorum. Saçlarını, yanaklarını okşuyorum. Başını göğsüme yaslıyorum. Neden ağladığını öğrenmeye çalışıyorum. Söylemek istemiyor. Israr ediyorum: — Öğretmenim ben bu elbiseleri hep rüyalarımda giyerdim. Şimdi çok mutluyum, rüyalarım gerçek oldu, diyor. Ben de duygulanıyorum, gözyaşlarımı zorlukla tutuyorum … Onu ve onun gibi daha nicelerini besleyip-büyüten, okutan, adam eden, devletimizin daha da güçlü olması için Allah’a dua ediyorum. 24 Kasım 1989/Kastamonu
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Selçuk Küçükyıldız, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |