..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuştuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik > Ömer Faruk Hüsmüllü




16 Ağustos 2016
Makineleşmek ve Kaçış - 3  
Ömer Faruk Hüsmüllü
İnsan dilini ne zaman, nerede ve nasıl kullanacağını bilirse, gerektiğinde susmasını yani sükût etmesini bilirse; ruhunu ve bedenini derin bir sessizliğe alıştırırsa huzur da kendiliğinden gelir ve onu bulur. Affedici ol, böylece huzurunu pekiştir. Kusur arama. Başkalarında kusur bulduğunda, büyük bir iş yapmış gibi sevinme. Her insanda -ararsan- mutlaka en az bir kusur bulmak o kadar zor bir şey değildir. Sende de öyle..


:AHAJ:


Çekinerek içeriye girdi, burada da horlanmaktan, kovulmaktan korkuyordu. İnsanların kendisine tiksinerek bakacaklarını, yanlarına yaklaştırmayacaklarını sanıyordu. Kendisine doğru güler yüzle bir adamın yaklaştığını görünce, bir yanlışlık olduğunu düşündü ve hemen geri dönüp oradan kaçmak istedi. Ama adam yanına gelmişti bile...
-Hoş geldiniz. Buyrun, sizi ağırlayalım.
-Kapı açıktı da... Onun için içeri girdim.
-Dergâhımızın kapısı hiç kapanmaz, hep açıktır. Düşman saldırısı olduğunda bir kez kapanmış sadece. Gelenler kapıyı kapalı görürlerse girmeye çekinebilirler, geri dönebilirler diye hep açık tutarız.
-Ama ben, üstüm başım... Diye kekeledi.
-Çekinmeyin buyrun. Burası Haydar Baba Dergâhı, burada misafirlerin üstüne başına bakılmaz.
-Pislik içerisindeyim. Böyle nasıl gelirim dergâhınıza?
-Dıştaki pislikler önemli değildir. Çünkü yıkanıp, temizleyince bu pisliklerin hepsi yok olur gider. Gelin, ben önce sizi hamama götürüp bu sıkıntıdan kurtarayım.
Derviş, onun önüne düştü, hamama götürdü. Vücudunu yıkamasına yardım etti. Ona yeni ve temiz giysiler verdi. Karnını doyurdu, bir süre sohbet edip, kısaca hayat hikâyesini öğrendi. Yorgun olduğunu anladığından biraz uyuması için bir yatak gösterdi.
Adam uyurken Derviş, ilginç bulduğu için bu hikâyeyi gidip Pirine anlattı. Pir, dergâha gelen her kişi ile görüşmezdi. Daha doğrusu görüşme talebi Pir'den değil, diğer kişilerden gelirdi. Ama bu sefer tersi oldu ve Pir bu adamla görüşmek istediğini söyledi.
Adam uyanıncaya kadar derviş onun başında bekledi. Uykusundaki sayıklamaları dinledi, bir tarafından öteki tarafına dönerken yaptığı ani hareketleri, çırpınışları, yüzündeki acı dolu ifadeleri seyretti.
Adam, uyanınca biraz şaşkınlık yaşadı. Burası neresi, diye sordu kendine. Burnuna pis kokular gelmiyordu, ellerini başına sürdü, saçlarında pislik yoktu. Şaşkınlığı fazla sürmedi, anladı nerede olduğunu ve kendisine tebessüm eden dervişe aynı şekilde cevap verdi.
Derviş, Pir'in onunla görüşmek istediğini söyleyince heyecanlandı. Gene aklına kötümser düşünceler geldi: Ya buradan gitmesini isterse?
Derviş, onu Pir'in odasına götürüp geri döndü. Pir, gözüne oldukça yaşlı ama saygı uyandıran biri olarak göründü. Uzun bir sedirin üzerinde oturuyordu. Ona, yanına oturması için işaret etti. O, oturup oturmamakta tereddüt etti, çekiniyordu. Pir tekrar oturma işareti yapınca gitti elini öptü, sedire oturdu, ellerini dizlerinin üzerine koyup sessizce Pir'in konuşmasını bekledi.
Pir, ondan yaşadıklarını ve neden buraya geldiğini anlatmasını istedi.
Anlattı. Geçmişte hangi şartlarda yaşadığını, nelere sahip olduğunu, nasıl bunalıma girdiğini, sıkıntılarının onu huzur aramaya sevkettiğini; ama bu arayış sırasında başına birçok olay geldiğini; ormanda kaybolduğunu, bataklığa saplandığını, yanmış bir evin külleri arasından nasıl çıktığını, kanalizasyona nasıl düştüğünü ve insanların ondan nasıl tiksindiğini, bu halinden büyük bir utanç duyduğunu anlattı ve izin verirse dergâhta birkaç gün kalmak istediğini söyledi.
Pir, onun anlattıklarını hiç sözünü kesmeden sonuna kadar dinledi. Anlattıkları bitince de bir müddet konuşmadı. Zaten konuşurken biraz zorlanıyordu. Yaşlılıktan olmalı. Nihayet konuşmaya başladı.
-Burada birkaç gün değil, istediğin kadar kalabilirsin. Dergâhta dervişler, misafirler, hastalar ve hastaların yakınları vardır. Yiyeceğimiz, yatacak yerimiz hepimize yeter. Kıtlık zamanı bile biz sıkıntı çekmedik; misafirlerimizi ve hastalarımızı o yokluk günlerinde de ağırlayabildik. Bunu hayırsever insanlarımız sayesinde başardık. Erzak deposunun arka tarafa açılan bir kapısı vardır. Hayırseverler getirdiklerini oraya bırakıp, kimselere görünmeden giderler. Yani degâhımıza yardım edenlerin kim olduğunu biz bilmeyiz. Belki şifa bulmuş olan bir hasta yakınıdır, belki varlıklı bir insanımızdır, belki de başka biri...
Pir, konuşurken yorulmuştu. Biraz dinlenip sordu:
-Huzuru nasıl bulacağına inanıyordun?
-İçimdeki zehri akıtarak.
-İnsanın içindeki zehir dışarı akmaz, ne yaparsa yapsın gene içinde kalır. Zaten dışarı akıtılabilseydi bile bunu yapmamak gerekirdi. Çünkü zehir senin içinde iken yalnız seni zehirliyor, ama dışarı akıtırsan başka insanları da zehirleyecektir. Onun için akıtılamaması bu açıdan yararlıdır. İçimizdeki zehri akıtamazsak da etkisiz hale getirebiliriz.
-Nasıl?
-Dil, sükût ve sessizlik ile. İnsan dilini ne zaman, nerede ve nasıl kullanacağını bilirse, gerektiğinde susmasını yani sükût etmesini bilirse; ruhunu ve bedenini derin bir sessizliğe alıştırırsa huzur da kendiliğinden gelir ve onu bulur. Affedici ol, böylece huzurunu pekiştir. Kusur arama. Başkalarında kusur bulduğunda, büyük bir iş yapmış gibi sevinme. Her insanda -ararsan- mutlaka en az bir kusur bulmak o kadar zor bir şey değildir. Sende de öyle... Edepli ol.
-Edepsize karşı da mı?
-Evet. Edepsize karşı bile edepli olmak gerekir. Edepli insan aynı zamanda şefkatli ve cömerttir. Bunlar bizim dergâhımızdaki derslerimizin ana konularıdır.
Pir, tekrar bir dinlenme molası verdi. Adam, onu yorduğunu anladı ve üzüldü; ama öğrenmek istediği daha çok şey vardı. O nedenle sormadan edemedi:
-Derviş nasıl olunur? Dedi.
Pir'in bu soru karşısında yüzünün asılır gibi olduğunu sandı. Hayır kızmamıştı; O'na öyle geldi.
-İyi ki “Ben derviş olabilir miyim?” diye sormadın. Çünkü böyle bir sorunun cevabını veremezdim. Dervişlik, gönül zenginliğidir, dervişin gönlü sevgi doludur. Gönlünü sevgi ile doldurmamış olanlar ve gönlü fakir olanlar boşu boşuna bu işe soyunmasınlar. Dervişlikte aza kanaat, yaradılanlara sevgi ve saygı, alçakgönüllülük, hoşgörü ve fedakârlık esastır. Derviş bilir ki kimse kimseden üstün değildir. O nedenle insanları eşit olarak görür. Derviş ayıpı görmez, yalanı duymaz, haramı tatmaz. Son söz olarak da şunu diyeyim: Derviş maşuku arayan bir âşıktır.
(Devam edecek...)



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın beklenmedik kümesinde bulunan diğer yazıları...
Küçücük Hikâyeler - 2
Prostat
34 Yıl Sonra Gelen İtiraf
Makineleşmek ve Kaçış - 4
Makineleşmek ve Kaçış - 5 (Son Bölüm)
Makineleşmek ve Kaçış - 2
Makineleşmek ve Kaçış - 1
Yanlış Adrese Mektup - 1
Yırtık Kefen
Acı Bir Düş

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Deliden Mektup Var
Acayip Bir Hikaye
Korona Hikayeleri - 8
Bir Murat Dört Surat
Küçük Hikâyeler - 1
Bir Ölünün Günlüğü - 8 Son Bölüm
Hırsız Kim?
Bir Ölünün Günlüğü - 3
Bir Ölünün Günlüğü - 4
Bir Ölünün Günlüğü - 6

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Siyasi Taşlama: Neşezâde - 2 [Şiir]
Siyasi Taşlama: Karamsarzâde [Şiir]
Kusurî"den Tırtıklama [Şiir]
Zam Zam Zam... [Şiir]
Tırtıklama (Kazak Abdal'dan) [Şiir]
Yoklar ve Varlar [Şiir]
İstanbul,sana Âşık Bu Kul [Şiir]
Âşık Dertli"den Tırtıklama [Şiir]
Namuslu Karaborsacı [Şiir]
Dostlarım [Şiir]


Ömer Faruk Hüsmüllü kimdir?

Uzun süre Oruç Yıldırım adını kullanarak çeşitli forumlara yazı yazdım. İddiasız iki romanım var. Çok sayıda siyasi içerikli yazıya ve biraz da denemelere sahibim. Emekli bir felsefe öğretmeniyim. Yazmaya çalışan her kişiye büyük bir saygım var. Çünkü yazılan her satır ömürden verilen bir parçadır.

Etkilendiği Yazarlar:
Az veya çok okuduğum tüm yazarlardan etkilenirim.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.