Ölümden önce yaşam var mı? -Duvaryazısı |
|
||||||||||
|
İnsanlık kaçıncı yüzyıldaymış bana ne. Benim dünyam, şuan bulunduğum çatı katından ibaret. Neymiş efendim, uzay çağıymış eğer dünyada uzaylılar varsa, onlarında tadını kaçıracaklar. Sizin modern çağınızı bilirim ben. İnsanların, birbirlerinin yüzüne bakmadığı, ellerindeki aletlere bakarken, dört tekerli canavarların altında kaldıkları modern yüzyıl. Neyse, hiçbiri buraya ulaşamaz. İnsanları rahatsız etmek için icat edilmiş, iç gıdıklayan, korna denilen aletin sesiyle rahatsız olsam da, güvendeyim. Çatı katına kendini hapsetmiş bir yabaniymişim. Sen, kendini boyutunun, on da biri olmayan aletlerin içine hapsediyorsun, ben bir şey diyor muyum. Bu çatı katıyla, benim aramdaki münasebeti, nereden bileceksiniz. Birbirine çapraz duran, tekli koltuklarım bile, sizden daha yakınlar bana. Koltuklarımdan birinin, kolumu yasladığım kenarı kırık. Diğer koltuğun, bu koltuğa nispet yaptığına hiç şahit olmadım. Kırık koluna rağmen, hiç yarı yolda bırakmadı beni. Vicdansız eski sahiplerinin, kırdığı kolunun cezasını bana çektirtmedi. Kitaplarım var hem benim. Camı kırık dolabımın, içini dolduran kitaplarım. Bu sarı dolabı bulduğumda, bitap bir haldeydi. Biraz para görmüş, emektar dolabını yüz üstü bırakıp, kendine, yeni, parlak camları olan, gürgen ağacından yapılmış, yapmacık dolaplardan alan biri sokağa fırlatmıştı onu. Eskilerin atıldığı bir araziden buldum. Sırt üstü atılmıştı sokağa. Hınç alır gibi fırlatmışlar. Üst camının kenarları kırılmıştı. O günden beri, çatı katımın baş misafiri. Kitaplarımın koruyucusu. İçinde, bin bir dünya saklı. Hani şu öldürme merakı içinde olan, insanoğlunu anlatan karakter vardı ya, evet raskolnikov, ondan tutun da denizlerin korkulu rüyası gürgen balığına kadar, hepsi burada yaşamakta. Birde, bana yalnız derler. Küçük diye alay ettikleri bu çatı katı, bir çok hayat barındırıyor içinde. Ondan bahsetmezsem olmaz tabi. Çatı katımdaki, en sinirli misafir. Tepesinden çıkardığı dumanla, korkutucu bir görüntü sergileyen, içi sıcacık, bir dost. Daha da merak içinde bırakmayayım sizi. Semaverden bahsediyorum. Çıkardığı ilginç ses ve tepesinden çıkan dumanlarla, eski bir fabrikayı hatırlatan bu alet, çatı katımın neşesi haline geldi. Soğuk günlerde, sıcacık çayıyla iç ısıtan bir neşe. Göründüğü kadar asabide değil hem. Sabahın ilk ışıklarında çıkardığı düdük sesleri, çatı katıma sabah geldiğini ifade eder. Çatı katımın en marifetlisinden bahsetmedim size. Odun sobası. Kombi denen sevimsiz aletleri soktular hayatlarına. Bu emektarlar, ya çatı katlarına atıldı, ya da boş bir araziye. Ekmek ısıtmayan sobaya, sobamı derim ben. Şöminesinde türlü yemeklerin piştiği, şöminesine gömülen patates kokusunun, çatı katımın her yanına dağılması, çatı katım ile oluşan bir dünya.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Okan Boncuk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |