..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
İnsanlığı tanımak insanları teker teker tanımaktan kolaydır. -La Rochefoucauld
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Bireysel > nurettin tan




5 Haziran 2016
206 Numaralı Oda  
O da nerden geldiğini ve nereye gideceğini bilmiyordu.

nurettin tan


Çünkü elinden bir şey gelmiyordu inanmaktan başka. Zaten biz insanlar inanmadan yapamayız. Bir şeylere inanma gereksinimi duyarız.


:BBDE:
...


Zifiri karanlık bir sokağa girmişti. Ne bir sokak lambası nede ışığı yanan tek bir ev vardı. Ayak seslerinden başka bir ses de duyulmuyordu. Ürkütücü bir sessizlik ve karanlık vardı. Nerden geldiğini veya nereye gideceğini bilmiyordu. Biraz tedirgin olmuştu fakat bu tedirginlik gizliden gizliye haz veriyordu sanki ona. Bir yandan bir an önce buradan kurtulmak bir yandan da kaybolup bir daha bulunamamak istiyordu. Gerçek anlamda kaybolduğunu hissettiğinde ise biraz korkmuştu. Sanki mezarlıkta yürüyormuş da her adımında mezar taşı olmayan, mezarı kaybolmuş ölülerin çığlıklarını duyuyordu. İçi ürpermiş, kalp atışları sıklaşmıştı. Her adımda daha çok korkuyor korktukça adımları hızlanıyordu. Nihayet koşarcasına aydınlık bir yer ve insan yüzü aramaya başlamıştı. Sonunda bir-iki insan görebilmişti. İçindeki korku biraz hafiflemiş, koşmayı bırakmış ağır ağır ruhu gece karanlığından daha da karanlık insanların arasından yürüyordu. Samimiyetsizliğini, yapmacık bir gülümsemenin arkasına gizleyen insanların arasından onlara çarpa çarpa. Kendisine, çıkarları doğrultusunda her şeyi yapabilme yetkisi veren insanların ve her fırsatta ahlak dersi vermeye çalışan ahlaksızların yanından geçip gitmişti odasına. Asıl korkması gerekenlerin ölüler değil de yaşayan insanlar olduğunu anladığında ise çoktan yatağa uzanmıştı. Sokak lambasının ışığı az da olsa odayı aydınlatmaya yetiyordu. Bu uhrevi bir hal katmıştı ortama. Üç beş sineğin ve sokak lambasının yanarken çıkardığı sesten başka bir ses de yoktu. Sırtüstü yatmış ve her gece yaptığı gibi tavandaki çatlakların nerden başlayıp nerde bittiğini çözmeye çalışıyordu. O kadar uğraşmasına rağmen bir türlü bulamamıştı başını ve sonunu. Bu durum onu her zaman sinirlendirmeye yetiyordu. Her zaman büyük bir kararlılıkla başlayıp sonuna gelemeden karıştırıyordu hangi uçtan başladığını ve hangi uca gideceğini bazen evde olmadığı zamanlarda bile çatlakları düşünüp sinirlenebiliyordu. Belki de onu en iyi anlatan şey buydu hayatta. O da nerden geldiğini ve nereye gideceğini bilmiyordu. Dünyaya sadece acı çekmeye geldiğine ve bunun sonucunda öbür dünyada mükâfatlandırılacağını inanıyordu ya da inanmak istiyordu. Çünkü elinden bir şey gelmiyordu inanmaktan başka. Zaten biz insanlar inanmadan yapamayız. Bir şeylere inanma gereksinimi duyarız hep genellikle de bizde ne çoksa ona inanırız. Kimimiz paraya inanır kimimiz aşka kimimiz acıya... Çatlaklara bakıp sinirlendiğinde yatağından birden kalkar bir bardak su içip gökyüzüne bakardı. Bazen o kadar uzun ve derin bakardı ki sabahın olduğunu bile fark etmezdi. Bazen ise hemen bakıp yatardı. Bu gece de her geceki ritüelleri yapmış hava yağmurlu olduğu için de yatmıştı hemen. Tavanı seyretmeyi kesip gözlerini kapatmıştı uyumak için. Fakat ruhu bu denli acıyla dolmuş insanlar gibi biraz zor oluyordu onun da uyuması. Gözlerini kapattığında mazi aklına geliyordu. Mazide yaşıyor, maziye özlem duyuyor, maziden hala bir mucize bekliyordu bütün çaresiz insanlar gibi. Ne zaman ayağa kalkıp ileriye doğru bir adım atsa mazi denen anılar yığını ayaklarından aşağı doğru çekiyordu onu. Çok uğraşmıştı geçmişi bütünüyle unutmak için ama başaramamıştı. Her şeye yeniden başlamak istiyordu her biten şey sonrası ama olmuyordu. Geçmişindeki geçmeyenler peşini bırakmıyordu ne yaparsa yapsın. O da buna alışmaya, ona karşı koymak yerine onunla yaşamayı öğrenmeye çalışıyordu fakat bu hiçte kolay değildi, kolay olmayacaktı. Yok saymak yerine saygı duymak gerek çünkü maziye.

...



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Sınavda Çıkmayan Şeyler [Deneme]
Cuma Busesi [Deneme]
Yine de Şükür [Eleştiri]


nurettin tan kimdir?




yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © nurettin tan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.