Sorularla dolu bir kitap... hiçbir zaman eksiksiz olamaz. -Robert Hamilton |
|
||||||||||
|
Bir aralık, toprağa karışmış, parmaklarının ucu görünen bir el belirdi hayalde. Cansızdı; etrafını saran toprağı kabullenmese de iç içeydi onunla. Çok kesif bir trafikle hareket etmekte olan hücrelerin, fısıldaşan terennümleri de kesilmişti artık. Hayat doluyken, vadiler dolusu altının, malın mülkün, hırs ve emelin dolduramadığı o eli, nasıl da dolduruvermişti toprak... Ve kıskıvrak sarınca etrafını, karnı patlarcasına doymuştu da “tamam, yeter” bile diyememişti. İş bu kertede bitseydi, mesud sayacaktı kendini el sahibi. Sonra, aynen ağaç kurdunun tahtayı kemirmesi gibi toprak da etini kemirmeye, derisini yüzmeğe başlamıştı. Ardından yavaş yavaş vücudunun şeklini de kaybetmeye başladı. Sonra mı? Atılmış kemikler halinde kalakaldı. Geride bıraktığı hayır ve hasenat varsa, dost bulacaktı bir nebze, nefes alacaktı. Yoksa eğer, çok sessiz, karanlık ve dipsizdi bu çukur. Gün gelip de kemikler, oksitlenmiş demir gibi, yavaş yavaş eriyip toprakla hemdem olunca, mevcudiyetine ait hayat eseri de kalmamıştı. Ve derin, sessiz bir bekleyiş... Fakat bekleyişte ebedilik yok. Derken bedende diriliş, canı hissediş anı. Aynı anda beyinleri zonklatan bir ses. Sûr olsa gerek bu... Sonra; kumdan çıkıp, hayatı yeni soluklamış, sağa sola dağılıp denizi arayan yavru deniz kaplumbağaları gibi, şaşkın ve telaşlı bir tablo çiziyor insanlar. Bir zamanki nefsin “Biz öldükten sonra eski halimize mi döndürüleceğiz? Çürümüş kemikler olduğumuz zaman mı?” inkârlarını hatırlıyor ruhlar. “Demek ki ikinci diriliş de varmış”, diyorlar. Ama iş işten geçti, artık çok şey yok: Ana baba yok bugün, kardeş dost yok. Hepsi üryan, birbirlerini bile gördükleri yok. Evet, elbiseden üryan fakat günahları giyinmiş insanlar. Borçlarını gerdanlık gibi boyunlarına takınmış. Şimdi çıplaklıklarından değil, günahlarından utanıp duruyorlar; ayaklarına vurulmuş zincirler gibi sanki. Mahşerde toplanan insanlar, bir bir boyunun ölçüsünü alıyor mizanda. Öyleki tozlar bile heder olmayıp tartılıyor. Zerre iyilik, zerre kötülük bile kaydedilmiş defterlere. Sonra sağdan soldan uçuşuyor defterler. Buna mukabil gülen, ağlayan, sararıp solan yüzler. Kimi mesrur, kimi defterini gizler. Oysa o gün gizli saklı yok, her şey açıktır. Ve birden beliriverir müekkeller... Kimine melek, kimine zebani... Ardından yoğun bir sevkiyat başlar; bir yol cennete, bir yol cehenneme... Dünya-ahiret esrarını çözmüş ve amellerini ebedileştirmişlere ise, korku yoktur. Hak yolu erlerinin yüzlerinde endişe tüllenmez asla. Dünyada O’nun (cc) yolunda ayağa bulanmış bir toz, zorlarcasına çökertir kefeyi. Diğer tarafta katmer katmer günahlar olsa da havada kalır kefe. Bir mana veremez Hak eri bu işe: “Mümkün olsa da tekrar gidip toprağa, çamura bulasam ayaklarımı hizmet yolunda” der, gördüğü tablo karşısında. Nasıl ki dünyasını şehevatla dolduranlara cehennem kapıları açılıyor burada; dünyada ızdırap yüklenenlere de cennet kapılan açılır ardına kadar, çileden uzak. İman davasında koşturmaktan terleyen alınları ateş yalamaz o gün. Titreyen kalbin gözyaşları sel kesilir sıratta. İnler cehennem, “ateşimi söndürüyorsun, çabuk geç!” diye. Tahtlara yaslanıp binbir çeşit meyveden tatmak düşer ehl-i cennete. Küçük amellerle dikilen büyük sarayları temaşa eder gözler heyecanla. Gariplere müjdeler yağar o gün sağnak sağnak. Kimine acı, kimine mutlu sondan; sonra film şeridi başa dönercesine, toprağa karışmış el hayalleniyor tekrar. Gerçekleşmesi yüzde trilyon, trilyarlar olan hayal düşünülüyor. Bulunduğu noktaya bakıp zihinler, vicdanını polis yapıyor idrak edenler. Gönül ister ki, nefislerini tanısın hep canlar. Tanısın ki Rabb’ini tanısın, idrak etsin içinde bulunduğu hayatı. Aşina olsun fâsılaya ve ikinci dirilişe. Ve önüne aşılmaz dağlar gibi dikiliverdiği gün, “Zaten bekliyordum, tanıyorum bunu” desin gönül rahatlığıyla. Hafifleyip pervaz etsin sonsuzluğa.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Rasim KOCABAŞ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |