Dünyayı isteyen bilime sarılsın, ahireti isteyen bilime sarılsın; hem dünyayı hem ahireti isteyen yine bilime sarılsın" -Hz. Muhammed |
|
||||||||||
|
Açıklaması asla acımı dindirmemişti. Hangi sözler böyle bir acıyı dindirmek için yeterli olabilirdi ? Söyledikleri belki de yüzlerce yıldır aldatan kocaların sözlerinin aynısıydı. Aşkım, içkiliydim yalnızdım, zaten o kadar pişman oldum ki. Biliyorsun aramıza hiç yalan girmedi, senden hiç bir şey gizlemedim. Bunu sana söylemesem yaşayamazdım" dedi.sözleri beynimde yankılanıp duruyordu. Bu adam mıydı beni seven, bana aşık olan, aşık olduğum? Kendimi yatak odama kapatmış yatağın üzerine oturmuştum. Nasıl olabilirdi böyle bir şey, nasıl beni aldatabilirdi? Oysa biz birbirimize ne kadar çok aşıktık. Ya da ben öyle olduğunu sanıyordum. Saatlerdir aynı yerde kıpırdamadan oturduğumu sırtmın ağrımasından fark ettim ve kalktım. Ayaklarım uyuşmuştu, karıncalanıyordu. Bebeğimin doğumuna bir kaç gün vardı ve ben ağzıma bir lokma bile koymamıştım. Bunu ona yapamazdım yapmamalıydım. Karıncalanması azalan ayaklarımla mutfağa doğru yürüdüm. Masada oturuyordu. Kül tablası ağzına kadar dolmuş, sigara dumanından göz gözü görmez hale gelmişti mutfak. Oysa çok dikkat ederdi hep balkjonda içerdi sigarasını. Yüzüne baktım, gözleri kırmızıydı, ağlamış mıydı? Yok canım sigaranın dumanındandır. Az kalsın ağlamıştır diye üzülecektim. Aptal olma dedim yine kendimi.Benim Ona baktığımı görünce aptal bir gülümseme yayıldı yüzüne. -Hayatım bir şeyler hazırlayayım sana, kaç saattir açsın. Bu nasıl bir yüzsüzlüktü? Beni hiç mi tanımamıştı bu adam? Daha dört saat önce beni aldattığını söyleyen sanki o değildi. Ağlamamı belki bağırıp çağırmamı beklemiş, beklediği tepkiyi vermeyince de kolay atlattığını sanmış olmalıydı. Hiç konuşmadan soğutucuyu açıp bir şeyler çıkarttım, tepsiye koyarak salona gittim. Bana başka bir şey söyleyememişti. Hamileydim, ilkimizin bir çocuğu olacaktı. Yüzüm ve vücudum şişmişti belki korkunç görünüyordum . Hamilelik anne adayında fizyolojik değişimlere yol açabiliyordu işte böyle. Ama ben bebeğim doğacağı için bu halimle de mutluydum. O da bana hep böyle söylerdi. Her zaman güzelsin, her halinle aşık olduğum kadınsın. Her zaman sana olan aşkım giderek artıyor derdi bana. Hamileliğim boyunca da aksini gösterecek hiç bir şey yapmamıştı. Üzerime titremişti hep. O kadını ne zaman tanımıştı, aşık mı olmuştu, yok canım nasıl olur bu? Öfkeme bir de kıskançlık eklenmişti şimdi. Karnıma şiddetli bir sancı girmişti. Üşütmüş olmalıdım. Belki de yaşadığım travmanın sonucuydu Sancı kasıklarıma doğru yayılınca korktum. Acaba oğlum erken gelmeye mi karar vermişti?"Hayır, hayır oğlum, şimdi değil daha on günün var" dedim.Sancı bana düşüncelerimi, kıskançlığımı, aldatılmanın acısını unutturmuştu. Bir kaç dakika ya da daha kısa bilmiyordum ama sancı kesilmiş ve rahatlamış , kaldığım yerden düşünmeye devam etmiştim. Ne yapacaktım ben şimdi, ne yapmalıydım? Evet, en doğrusu ayrılmak, tayinimi isteyerek buradan gitmek olacaktı. Bu fikir aklıma çok yatmıştı. Tepsidekileri yedim ve uzandım. Ağrıyan sırtımı dinlendirmeliydim.Yaklaşık onbeş dakika sonra yeni bir sancı daha geldi bu sefer daha uzun sürdü . Artık emindim, periyodikti sancılar ve doğum sancısına benziyordu. Doktorum nasıl olacağını anlatmıştı çünkü. Kocamdan başka kimse yoktu evde, ona ihtiyaç duymak ne kadar kötüydü. Onunla gitmeyecektim hastaneye, ona ihtiyaç duymayacaktım, duymamalıydım. Annemi arasam nasıl da telaşlanacak, o kadar uzun yolu gelmek ona nasıl bir azap olacaktı. Ona söylemeyecek, bir şekilde kendi kendime halledecektim. Onun annesini aradım beni çok severdi ben de onu. -Biz hemen geliyoruz dedi. .Sancılar sıklaşmaya ve giderek şiddetlenmeye başladı. Sesimi duymuş olmalıydı yanıma geldi endişeli gözlerle bakıyordu. Doğum sancısı mı hayatım, bebeğim nolur konuş, sonra yine kız bana ama şimdi bunu yapma hastaneye gidelim nolur hadi dedi. Çok korktuğu ses tonundan belli oluyordu. Yine cevap vermedim, Onunla gitmeyecektim. Başkasına dokunan elleri ile bana dokunamazdı, dokunmamalıydı. Gözlerine baktım, ne garip hala kendimi görebiliyordum o gözlerde. Öyleyse neden yapmıştı neden aldatmıştı beni? Son gelen sancı dayanılacak gibi değildi, korkunçtu ve elimde olmadan çığlık atmıştım. Ellerimi tutmaya çalışıyordu ama ben itiyordum. Yaklaşık bir saat geçmişti artık sancılar çok daha sık gelmeye başlamıştı. Çalan kapıyı açmaya gitti. Kayınvalidemler gelmişti. Ona hep anne derdim, kayınvalidem diye düşündüğümü fark edip üzüldüm, ne suçu vardı. Onlardaki telaşı görünce sinirimden gülmeye başladım. İki çocuk doğurmuş bir kadındı kayınvalidem ve bana bakan gözler endişeli yüzü bembeyazdı. Bir taraftan bana sorular soruyor bir taraftan kocama bağırıyordu. -Aslı sen uzan kızım, ben valizini kontrol edeyim, annenlere haber verdin mi, sen ne bekliyorsun öyle yardım etsene karına diye.Ne yapacağını bilemiyor eli ayağına dolaşıyordu. Onun telaşı eşimi daha da çok korkuttu valizi odamızdan getirdiler ve eşim tüm karşı koymama rağmen beni kucağına alarak arabaya kadar taşıdı. Ailesinin yanında fazla tepki göstermediğim için cesaret bulmuştu. Açıkçası ben de içimizde çözmeden önce kimsenin aldatıldığımı bilmesini istemiyordum. Hastaneye geldik, hemen çağrılan doktorum doğumun başladığını söyledi. Her şey bir anda olmuştu. Korkuyordum, annemi istiyordum yanımda ama aramamıştım ki. Eşim doğumda yanımda olacaktı, ellerimi tutup bana destek olacaktı, böyle konuşmuştuk. Doktorla konuşuyor doğumda yanımda olmak istediğini söylüyordu, kabul etmedim asla olmayacaktı böyle bir şey, onun desteğini ihtiyacım olsa bile bana bunu yapan adamın bebeğimin doğumuna tanık olmasını istemiyordum. Doğumhaneye yalnız girdim. Ağlıyordum, hem sancıdan, hem yaşadıklarımdan. Oğlum böyle mi gelmeliydi dünyaya? Şu an yanımda olması gereken kişi yanımda değildi, istemiyordum ama içim çok acıyordu. Bebeğim doğmuş bir hafta geçmişti. Kayınvalidemler bizim evde kalıyorlardı. Annemler gelmişti. Evde adım atacak bir yer kalmamıştı ve ben hala kimseyle yaşadığım olayı paylaşmamıştım. Birisi ile paylaşmayı, annem üzülmesin, kayınvalidem bana acımasın diye sürekli kendime bahaneler yaratıyor sürekli erteliyordum.Herkes kocama soğuk davrandığımın farkındaydı ama lohusa sendromu zannedip sorgulamıyorlardı. Bebeğimiz 2 haftalık olmuştu artık ve herkes evine geri dönmüştü. Ben hala verdiğim, daha doğrusu verdiğimi düşündüğüm kararı uygulamaya koymamıştım. Neyi bekliyordum? İşe başlar başlamaz veririm dilekçemi diye oyalıyordum kendimi. Evde yalnız kalmaya başladıktan sonra onunla hiç konuşmaz olmuştum. Eve geliyor, gidiyor, konuşmaya çabalıyor ama ben sessizliğimi hep koruyordum. Oğlum bir aylık olmuştu. O akşam kocam eve gelmedi. Bir yanımla kaygılanmaya, bir yanımla kendime kızmaya başlamıştım. Saat oldukça ilerlemişti ve hala yoktu, inatla aramıyordum. Sabahın üçü olmuştu ki kapım çaldı, gelmişti işte, derin bir nefes alarak kapıyı açmaya gittim. Kocam değildi kapıdaki, arkadaşıydı. -Aslı, Levent küçük bir kaza geçirmiş seni hastaneye götürmeye geldim. dedi. Kocam, kaza, hastane, bebeğim. Her şey karıştı bir anda. Küçük bir kaza olamazdı. Öyle olsaydı Levent kendisi arardı. Bebeğimi kucakladım ne yapacağımı bilmiyordum. Hastaneye gittiğimde herkes oradaydı, gözlerindeki yaşları bana göstermemeye çalışıyorlardı. Levent ameliyattan çıkmamıştı ve ameliyattan nasıl çıkacağı belli değildi. İç kanaması vardı ve bu doktorları korkutuyordu. Çevreme bakıyordum, aptal gibiydim. Duygularım uyuşmuş gibiydi, ağlamıyor, konuşmuyor öylece bakıyordum insanlara. Şonunda ameliyat bitti. Doktor yanımıza gelerek "elimizden geleni yaptık, bundan sonra sadece bekleyecek ve dua edeceğiz" dedikten sonra gitti. Dua etmek mi? O kadar mı diye bağırdım, kendi sesimden korkmuştum, o kadar mı kötü diye sordum. Doktor yüzüme baktı, yutkundu ve gitti. Hıçkırıklarıma engel olamıyordum şimdi Levent içerde ölümle savaşıyordu. belki de savaşmıyordu. O sabah evden çıkarken -Aslı yanımdayken benden bu kadar uzak olmana dayanamıyorum, ölsem daha iyi demişti Savaşmıyor olabilir miydi? Yoğun bakımın kapısında sessizce bekliyorduk, saatler geçmişti ve hiç bir gelişme yoktu. Hayatın ne zaman ne getireceği gerçekten belli olmuyordu. Şu an kocam o odadan çıkıp gelseydi başka neyin önemi olabilirdi ki diye düşündüğümü fark ettim. Aldatması bile umurumda değildi. Bir insanın, bir babanın yaşamasından daha önemli ne olabilirdi ki? O yaşamalıydı, bizim bir aylık bebeğimiz vardı. Ona olan kızgınlığımdan elini sürdürmediğim, sevmesini engellediğim bir bebeğimiz. O babasız kalamazdı. Kendimi yoğun bakımda kocamın ellerini tutarken buldum. Buraya nasıl girdiğimi bile bilmiyordum. Yanaklarımdan yaşlar süzülüyor ve ben anlamsız sözlerle konuşmaya çalışıyordum.Elimi sıktı, attığım çığlık doktorların hemlşirelerin bir anda içeriye girmesine ve beni dışarıya çıkarmasına neden oldu. Elimi sıkması iyi bir gelişmeydi, öyleyse beni neden dışarıya çıkartmışlardı, yoksa sadece bir refleks miydi, daha mı kötüye gidiyordu durumu? Saniyeler ilerlemiyordu sanki.Kapı açılıyordu, kötü bir şey söylerse ne yapacaktım ama doktorun yüzü gülüyordu -Geçmiş olsun, kocan yaşam savaşını kazandı , aşkın, aşkınızın mucizesi bu" diyordu. Ben de kendimle olan savaşı kazanmıştım. Kimbilir belki de kaybetmiştim ama ne fark eder ki. Ben önce anne sonra kadındım. Yorum YapPaylaş 2 Paylaşım
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aysun Delikanlıoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |