Eğer bir kelebeği sevebiliyorsak, tırtıllara da değer vermemiz gerekir. -Antonie de Saint-Exupery |
|
||||||||||
|
Açlık Oyunları adlı üç kitaplık bir serinin perdedeki yansıması , The Hunger Games; Capitol şehri etrafında toplanmış 12 bölgeden her yıl bir erkek ve bir kızın Açlık Oyunları adında yarışmaya katıldıkları bir dünyayı anlatıyor. Açlık Oyunları dediğimiz şey ise ölümüne mücadele edilen bir kavga. Kişisel fikrim bir kitabı filme çevirmenin çok riskli olduğudur. Ama söz konusu olan filmin işlenişi değil bugün anlatmak istediğim konu ile alakalı olmasıdır. Filmin konusu, kura ile çekilen 24 kişinin –çocuk dahi olabilir-herkesin gözleri önünde, canlı yayında hayatta kalma mücadelesi vermesidir. Tek umut edilen ise kurada başka birinin seçilmesidir. İzleyenlerin içinde anne ve babaların da olduğu düşünülürse durumun ne kadar acıklı olduğu gözler önüne serilebilir. Benim, insanın, insan olma yolunda kaybettiği şeyleri görmesinin/bakmasının /farketmesinin en güzel yolu olarak düşündüğüm, sinema ve tiyatro yapabileceğinin en iyisini yapıyor. Ancak bunların ne kadarının farkında olunduğundan emin değiliz. Her karşınıza çıkan felaketten başkalarını sorumlu tutmak, sizin artık aynaya sadece sivilceniz olduğunda baktığınızın kanıtı olmaktadır. Yunus Emre, Mevlana ;bakmak ve görmenin ötesine gitmişler ,yüzyıllarca önce , irfan ve müşahede yoluyla görme düzlemlerine ancak sıradan/günlük tecrübe düzeninden çıkarak ulaşmayı başarmışlardır. Onların insana bakış açıları; onun bir 'sevgi varlığı” , sevginin de insanda birleştirici, bütünleştirici bir eğilim niteliğinde olduğudur. İyiliği emretme, kötülükten men etme düşüncelerini anlatmayı amaç edinmişlerdir. Yeni şeyleri keşfetme içgüdümüzü birazda 13.yüzyılda bile varolan Yunus Emre’nin şiirleri , Mevlana’nın Mesnevi ‘si ile insanın var olan duyusunu tekrar hissedebilirsek ne mutlu bize. Ne mutlu farkında olana. Sözü Müşfik Kenter’in o güzel sesinden dökülen bu kelimelerle ile tatlıya bağlayalım; Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi? Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi? Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"... Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar... Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi. Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum! Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini? Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını? İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza? Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız? Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir? Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman? Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını? Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında? Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda? Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aysun Güven, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |