"Sevgi bilmekten doğar." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Senin o beğenmeyip burun kıvırdığın, koskoca bir kıtanın dinlediği, "uğrunda ölümlere gidip geldiği" bir müzik.O müzik ki bir uygarlığın hayalsiz günlerinin, çağcıl tutkularının eseri. O müzik ki şizofren davranışların ebedi hayali. O müzik ki bir ağaca tutsak, bir ekmeğe muhtaç, savaşın ortasında yitirilmiş çocukların, elma şekeri. O müzik ki yarım bırakılmış aşkların, belki de en aşk olma çağındaki kan damarları. O müzik ki unutulmuş bir coğrafyanın beter kısmetleri. O müzik ki yalın ayak, kına saçlı, sürme gözlü anaların ak sütü. O müzik ki alın terinin, göz nurunun, emeğin ayak sesleri. O müzik ki sessiz çığlıkların ilk utancı, yüreklerin ateşlerde söndürüldüğü; saatlerin ölümü gösterdiği, ekşi ter kokularının buram buram yayıldığı bir ufuktur. O ufuk ; Anadoludur. Sen ve ben Anadoluyuz. Bir müzikti bizim aşkımız tıpkı Anadolu gibi. Ben şimdi yorgun denizlerin ışığında sana sesleniyorum. Soluklandığım tüm limanlar seni özlüyor tıpkı benim gibi. O mahcup ormanlar seni bekliyor tıpkı benim gibi. Gitmesen olmaz mıydı?.......... Varolmanın sarhoşluğu boğuyor bedenimi, sensiz gecelerin karanlığı yıkıyor tüm hayallerimi. Ve bir bir sönüyor ışıkları saçlarının. Eskil ihtiraslarım yıkıyor beni biraz. Gölgelerinde dinlendiğim nice çamlar gibi dik ve gururlu olmayı istedim çoğu zaman.Asi rüzgarlar gibi savrulmamak ; her zaman bilinçli ve keskin durmak istedim sonuna dek. Acı ve yalnızlığın dalgaları kıyıya vurdu. Aç, susuz ve sefil gecelerin ortasında mahzun bir kız çocuğu edasıyla yine sana sokulmak istedim. tonlarca kez Anadolu gibi dinledim seni. O müzik ki çırpınışların durulduğu bir zaman diliminde haykırdığım sendin. o müzik ki eteği çıplak, başı açık, yüreği sert bir Anadolu kadınının kınalı elleriydi. Nasır tutmuş parmaklarıydı bir işçinin. O müzik ki utancıydı bir sevdanın. O müzik ki yani gel desen hemen geliverecek bir çocuğun bakışlarıydı. Anadolu efsanelerinde barınan bir eşkıyanın, toprağa gömerken en yakın sırdaşını süzülen gözyaşlarıydı. Usulca bir yağmurdu yağan; Anadolu bu yağmura da dayandı. O herkesin hor görüp aşağıladığı bir kültürün müziğini andırıyordu bizim aşkımız. Herkes bir parça Anadoludur aslında. Sen, ben, herkes, her insan... Etnisizmin ezilmişliğinde, gözlerinin içinde bir buğuydu. Her yerde vardı o müzik. Her yerde Anadolu. Dağlarının ardında, karlı tepelerin ıssızlığında, yitik bedenlerin kefeninde. Senin o beğenmeyip burun kıvırdığın, açıklamakta kelimelerin yetmediği bir uygarlık değil sadece ; o ki Anadolu ; o ki ömründe bir kez bile görmediği bir dünyanın acımasızlığının bedelini kanıyla ödeyen bir çaresizin ağıtıydı. Ne ağıtlar yazılmazdı ki onun uğruna. Gidip de dönmediğini bilmek zor. düşlerde büyütmek daha da zor. Öyle zor ki seni yüreğimden salıvermek. İdam sehpasına giden birinin son dileği gibi seni istedim son kez. Hapishanelerde çizdiğin duvarlarına bir gün de beni çiz bizi çiz istedim yıllarca. Hasretler zordur Anadoluda, havasından mı suyundan mı binmez, zordur bir kavgaya böylesine yürekli, böylesine onurlu dayanmak. O senin tırı vırı dediğin bir uygarlığın belki de ilk kez bir aşka dönüşüydü. Ve bir gün sevinçlerin üzünçlere dönüşmesi gibiydi belki. Ara sıra gidip gelen umutlar da olmasa belki de en yalnız kalacak olan bizlerdik. Bizlerdik belki de yalnız ama bir o kadar da gerçek. Bozkırlarında dolaşmayı özlediğim köyler gibiydi biraz da. Anadolu, yani o tüm tınılarıyla belleğimizi saran bu müzik; bizi biz yapan belki de en çok kaçmayı istediğimiz ama ayaklarımızı prangaya vuran öfkelerdi. Denizleriydik biz bu Anadolunun. Kimbilir belki de en uzak nehirlerdi çırpınışlarıyla bize akan. O Anadolu, yani sen, yani ben, yani biz, hepimiz. Aslında biraz kendimize benzetiriz olanları ve olacakları, yemyeşil bir diyardan gelen gözleri göremeyen birinin betimlemelerinde bulduğum heyecanlar; Anadolunun heyecanlarının kıskanç bakışları. O müzik ki yani senin ve sana benzeyenlerin aşağıladığı müzik: ortasından kan akan bir yeryüzü cennetinin kıpkırmızı bir göğü delip geçen eşsiz savaşımıydı kimbilir. Kimbilir o müzik ki acımsı bir tattı dudaklarda kalan. O müzik ki dağınık saçlı, kötü giyimli bir üstadın yazımlarıdır. O müzik ki açlığın, sefaletin kol gezdiği, bir parça ekmeğin her şeye yettiği bir dünyada ölüm sebebidir. O müzik ki duaların, verilen sözlerin, edilen yeminlerin mezar taşlarıdır. O müzik ki taçsız başların, ölümlü insanlarıdır. O müzik ki küllerinde bir yamacın yarım kalmış bir bekleyiştir. O müzik ki kimseyi kimseden sen olmaksızın yıkıp gittiği bir andır. O müzik ki Anadoludur. ANADOLU; YANİ BİRAZ SEN, BİRAZ BEN, BİRAZ DA HEPİMİZ.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Nilüfer, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |