"Hayranlığı o dereceye vardı ki; yere düştü ve kendinden geçti." -Fuzuli (Leyla ile Mecnun) |
|
||||||||||
|
Giyinmek için odasına yürürken telefona baktı, çalmadığından emin olmak istercesine. Görülebilecek bir şey olsa da o gözlerle biraz zor görürdü zaten ya… Başını kaldırıp, salonda kendine tozlardan ikinci bir çerçeve yapmış emektar saatle kolundakini karşılaştırdı. İkisinde de akrep yelkovan aynı yerdeydi. Telefon, yine de çalmamıştı. Takım elbisesini giydi, kravatını düzeltirken bu kez de aynanın tozuna takıldı. Tozlar içinde Ekrem Bey. Sol elinin gerisiyle sağ, sağının tersiyle sol omzunu silkeledi. Aynanın ardında yine toz içinde Ekrem Bey. Yılların tozunu tüm ağırlığıyla yüzünün her çizgisinin içinde hissetti, yoruldu. Ne kadar da silse tozu kalkmıyordu artık bu aynanın, sırrı mı bozulmuştu ne? Çerçevesiyle aynanın arasına sıkıştırdığı fotoğrafa ilişti gözü. “Zeynep’imin ilk fotoğrafı” dedi. Süheyla Hanım’ın kucağında. Tahtakurularının güzelim mobilyalara yaptığını zaman da fotoğraflara yapıyordu sanki. Her gün daha da sararıyor, ufalıyordu. Adeta kağıtkurusu diye bir böcek varmış da gece gündüz o fotoğrafı kemiriyormuş doymak bilmeden… Sol bileğini burnuna dayayıp saatine baktı. “Kör olasıcalar” deyip bir karış öteden yine baktı. Pes edip gözlüğünü taktı. Duvardaki de aynıydı. Yine sehpanın üzerinde çalmadıkça soğuk ve daha ürkütücü görünen telefona baktı. Çalmadıkça büyüyordu. Tüm evi o etrafına yaydığı bekleyiş dalgasıyla ele geçirebilirdi hani. Kablosunu kontrol etti, ahizeyi kaldırıp “la” sesini aldı, kapattı. Telefon inatla çalmadı. Nasıl çıkacaktı şimdi. Ya o yokken çalardı da… Yok yok. “Biraz geç çıksak da olur değil mi Zarife Hanım, gel de sana biraz yemek koyalım madem” dedi. Evin içinde oradan oraya dolaşıyordu ama telefon sehpasına görünmez bir sicimle bağlıydı sanki. Kutusundan kaba dökülen bisküvilerin tıkırtısını duyan Zarife altından sıcak su borularının geçtiği parkesinden kalkıp sallana sallana geldi Ekrem Bey’in yanına. “Merak etme canım, elbet bir işi çıkmıştır, yoksa ablan bilmez olur mu hiç beklediğimizi”. Difenbahyanın arkasındaki tülü tekrar çekti. “Yağmasa bari” dedi. Sol koluna, duvara, gittikçe büyüyen telefona, ardından Zarife’ye baktı. Çalan kapı ziliyle ikisi de irkildi. “Hayırdır inşallah, dur sen, ben bakarım” dedi kapıya ilerlerken. Karşısında gözlerinin altı mosmor, genzi, burnu akmamış gözyaşlarından tıkanmış bir adam. “Hazır mısın baba?” “Amaan! Hoş geldin oğlum! Beklemiyordum sizi, Zeynep nerde? Aşağıda mı? Bugün aramadı hayırlar olsun inşallah diyordum, sürpriz mi yapacaktınız. Kocamış, yaşlı adama yapılır mı canım, evhamımdan dört dönüyorum sabah beri, al Zarife’ye sor, küçümencik de diken diken” “…” “Girsene içeri oğlum, arabasını mı park ediyor, Zeynep nerde? Ben de Zarife’ye diyordum, ablan bilir bekleyeceğimizi, arar, aramaz olur mu hiç diyordum” Adam tutamadı kendini, önce avucuna aldı mis kokulu buruşmuş ellerini, sımsıkı, öptü, başını kaldırıp dimdik gözlerinin içine baktı. Durmuyordu Ekrem Bey. Sımsıkı sarıldı, yaşlı adamın kaburgaları kollarının altında sarsılıyor, kafesin içinde yüreği titriyordu, ürpertiyordu insanı. Ama susmuyordu. “Ben de dışarı çıkacaktım. Arayacak diye bekledim bekledim, çıkamadım. Ah bilseydim böyle çat kapı geleceğinizi. Neyse ki çıkmamış beklemişim. Aklım da kalırdı zaten. Çıkmazdım belki de…” Koluna girdi Ekrem Bey’in. Kapıyı çekip merdivenleri birlikte indiler. Dışarıda Zeynep’i göremeyince. Sustu. Sessizce arabaya binerken yağmur başladı. Tozlar içinde Ekrem Bey, yıkanıyor bugün işte diye geçirdi. Penceredeki yağmur lekeleri düştü aklına. Hah dedi kendi kendine, bu yağmur bir yağar ki şimdi, bütün pislikleri temizler de kendi lekesini bırakır. Az yağarsa da yeni bir kat olur kururdu eskilerin üzerine. Şadiye Hanım’ı çağırmalı. Elli yıllık apartmanı arkalarında ufacık kalırken, “telefon” dedi. Telefon büyüyordu, ev kadar olmuş Zarife’yi köşeye kıstırmış, kaçamadıysa öldürmüştü belki de. Apartman çatlamış, paramparça olmuş. Uzaklaşırken, ardında, enkazın içinde yükselen koskocaman bir telefon kalmıştı Ekrem Bey’in .
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kuklacı kukla, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |