Tarih, hiçbir zaman orada bulunmamış kişiler tarafından anlatılan hiçbir zaman olmamış olaylarla dolu bir yalan. -Santayana |
|
||||||||||
|
Her şey sabahın köründe uyanmamla başladı. Güne ne zaman erken başlasam ya bir şiir çıkıyor içimden ya da gözyaşı- bu sabah ikisi birlikte fışkırdı o ayrı. Her neyse çayımı alıp bilgisayar başına oturup neler inmiş diye kontrol edip bir yandan da "sometimes we cry" parçasına keyifle eşlik ederken gülümsememin donduğu anlardan birine denk geldim. Evrenin garip oyunlarından biri olduğunu düşünürüm hep gülümsemenin donmasını. Hani çok mutlu olduğunuz bir anda gülümsemeniz donar ve ağlayama başlarsınız ya… Ya da ağlarken gözyaşınız donar ya bir anda... İşte o anlık donma oyununun bu sabah ki kurbanı da ben oldum. Bir yudum çay boğazımda düğümlendi, gülümsemem dondu- gözlerim doldu... Yakın zamanda kırılmışlığımda olmamıştı oysaki... Bilgisayarın etrafına saçılmış karalama defterlerimdeki kelimelerde "o an" çılgınlığına kapılıp haikudan nesire dönüştü. Sonrası mı?.. Kâbus. İçsel olarak tanıdığım biri diye başlamışım yazıma... Sokakta yanımdan geçerken ya da barda gördüğüm- bir anda "çok tuhaf ve çok tanıdık gelen bir simaya sürekli bakma isteği"mden bahsedeceğim sanırım. Kelimeleri ararken bir yandan da sağ alt köşeye sonraki satırın karalamasını yaparken Tom Jones'un sesinin biraz daha yükseldiğini fark ettiğimde "o an" dalgasının çekimine çoktan kapılmıştım. Şarkının sözleri zihnimde Türkçeye çevrildikçe gözlerim giderek çekikleşmeye başlamıştı bile. Bir süre sonra elimdeki kalemi bırakıp mendil arayışına girmiştim bile. Böyle zamanlarda yazma isteğim ile ağlama isteğime psikolojide yaklaşma- yaklaşma denilse de ben en azından birinden uzaklaşıp diğerine konsantre olmayı istiyordum ama olmadı. Kirpiklere peçeteyi bastırıp kağıdı görür hale geldikten sonra karalamaya devam ettim. Yazı ve gözyaşlarım bittiğinde yaşadığım "katarsis"den mutlu bir şekilde yazıyı demlenmeye bırakıp bir çay daha almaya gittim. Çayın yanında her ne kadar kurabiye kemirmeyi istesem de diyette olduğumdan Oruç Aruba ile çayın tadını çıkartmaya karar verdim. Yürüme kitabından rastgele bir sayfa açtığımda bir başka "o an" vurdu beni. Yazdığım şeyin orijinalliğini düşündürten “acaba bunu ben daha önce okudum da esinlendim mi” diyen iç sesime - zihnimin “hadi oradan resmen araklamışsın işte” dediği o an… Evrenin bu sabahki tüm eğlencesi ben olmuştum. Anlama anı, yazma anı, donup kalma anı ve nicesi... Kitaptaki satırları okurken yaşadığım duyguya en yakını tokat sonrasıdır. Tıpta buna beyne atılan tokata bağlı stres bozukluğu da denebilir. (Post-traumatic Stress Disorder) Yediğim tokat sonrası delilik sınırına ulaşmadan önce yaşadığım o kısacık an ve sessizliğin içinde barındırdıkları…. Tokatı yiyenin kestirilemez karşılık verme olasılıkları ile tokat atanın pişmanlıkla karışık ezikliği-gururu- rahatlaması sonrası ne yapacağını düşündüğü o sessizlik anı… Atanın da yiyenin de ben olduğum – en sağlam gerilim filmlerini bile geride bırakacak o sessizlik ve bekleme anı işte… Sonrasını siz düşünün… İşte benim karalamam ve Oruç Aruoba'nın dizeleri... İçsel olarak tanıdığın barda ya da sokakta gördüğün Anlık bir bakış sonrası tanıdık gelen o sima. Hissettiğim tuhaflık ve yüze yansıması Birkaç kelime ve bir gece sonrası zihni fırçalama isteği. En olası kişiye en olmadık şekilde kendini tanıtmanın utancı ile... Ve Oruç Aruoba dizeleri Ötekiler, sağından mı solundan mı geçeceğimize son anda- çarpışmaktan kaçınma anında- karar vereceğimiz, devingen ama anlamsız cisimlerdir. Ancak arada bir, aralarından biri, anlam taşıyan, bizi anlayan, bizimde anlamaya çalıştığımız, bir şeyler anlatmayı denediğimiz bir kişi olur, bizim için – kendimiz gibi bir kişi… - Oysa, tıpatıp aynı bakış açısını o biri de bize uygulamıştır, uygulamaktadır… Not : Birçok işi aynı anda organize etme işi çocukluktan gelen bir yetenek mi yoksa zihinsel bir bozukluk mu hiç bilemedim. Aynı anda çok şey yapabilen insanlarda bir anormallik olduğu kesin ki doğa bu türden çok az ürün veriyor. Bence birçok şeyi aynı anda yapmak demek zamandan kazanmak demek olsa da kazandığım zamanı bu sabahki gibi ağlayarak geçirmek hoş olmadı. Aynı anda şarkı söyleyip, nette dolanıp bir yandan çay içip öte yandan karalama yapmaya çalışmanın sonucu zihin kısa devre yapabiliyormuş… Dolayısıyla arıza-bakım-tadilat-tasfiye-değişiklik-taşınma ve sayamadığım birçok nedenden zihnim bir süre kapalıdır. Bu süreçte verdiğim rahatsızlıktan dolayı özür beklemeyin zira özür dileyecek bilinçte olsam özür dilenecek davranışı gerçekleştirmekten kaçınırdım…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © öykü yılmaz, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |