..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Deney, herkesin hatalarına verdiği addır. -Oscar Wilde
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Politik Olaylar ve Görüşler > Şenol Durmuş




26 Haziran 2011
Paşa Paşa Yatmak  
Şenol Durmuş
Bir dönemin kudretli paşaları, kodamanları... Son günlerde bazıları bir hayli sıkıntı yaşıyormuş. Çok yazık. Bir ömür boyu bu devlete, bu millete hizmet et dur, sonra da bu hallere düş. Olacak şey değilmiş. Hasdal Askeri Cezaevinde yatan muvazzaf paşalar da dert yanıyormuş. Yemeklerden şikayetçilermiş. Kuru fasulye, nohut yemekten helak olmuşlar.


:BCII:
Bir dönemin kudretli paşaları, kodamanları... Son günlerde bazıları bir hayli sıkıntı yaşıyormuş. Çok yazık. Bir ömür boyu bu devlete, bu millete hizmet et dur, sonra da bu hallere düş. Olacak şey değilmiş. Hasdal Askeri Cezaevinde yatan muvazzaf paşalar da dert yanıyormuş. Yemeklerden şikayetçilermiş. Kuru fasulye, nohut yemekten helak olmuşlar. Hele Çetin Doğan paşamız tam isyandaymış. Silivri'nin yemekleri de çok berbatmış. Sağlık sorunlarından dolayı diyet yemekleri veriliyormuş ama o bile daha berbatmış. Kantinden haftanın bir günü alınan sebzeler ile salata yaparak yemeğin biraz kalitesini artırmışlar. Salatayı Çetin paşa yapıyormuş. Bulaşığı da o yıkıyormuş.

Temizlik, paspas işlerini de diğer iki koğuş arkadaşı Tümamiral yapıyormuş. Büyük ihtimalle çay demleme işlerini de Amiraller yapıyordur. Burada rütbe, mevki farkı yokmuş. General lojmanlarıyla kıyaslandığında gerçekten felaket bir durum. Yüz yıldır bir ulusun kaderini çizen, onu istediği gibi kullanan, sömüren, ezen, aç sefil, yoksul bırakan, çürüten bir sistemin son adamlarının düştüğü durum bir dram mı acaba? Kader ben seni kime şikayet edeyim gibi mi acaba? O beğenmedikleri yemeği usta aşçıların hazırlamadığı malum. Cezaevlerinde mutfakta çalışanlar çoğunlukla belli suç profilinde olan mahkumlardır. Çoğunluğu hırsız, tinerci, köprü altında yatanlar gibi suçlular arasından seçilir.

İyi aşçı olmadıkları aşikar. Sömürdükleri sistemin bir bakıma kurbanları olan bu suçlular bizim paşaların aşçılığını yapıyorlarmış. Bilinir cezaevlerinin yüzü soğuktur. İçeri giren bir kişi daha ilk adımda bunu hisseder. Yaz kış hiç farketmez. Koridor koğuşlar sürekli serin ve soğuktur. İnsan adeta bir morga girmişçesine ürker. Zaten burasının da bir morgtan farkı yoktur. Yaşayan ölülerin ikamet ettiği bir yer. Cezaevinde sadece çok değil altı ay yatan bir insan artık psikolojik sorunları olan bir hasta durumuna geçermiş. Bir de bu süreden fazla yıllarca yatan insanların halini düşünürsek. Yan tesirleri, etkileri de vardır bu durumun. Alışkanlık da yaratabilir. Birçok kişi de görülmüştür bu durum. Dışarı çıktığında bir süre şaşkın ördek gibi dolaşır durur. Mutlu değildir. Durmadan düşünür, taşınır, kaşınır durur. Ve bir gün kararını verir. Yeniden suç işler. Hem de bu işi gönüllü yapar. Büyük bir zevkle.

O yatağını özlemiştir. Koğuş arkadaşlarını, bir anne misali gardiyanını, bir baba gibi jandarmayı özlemiştir. Bizim şefkatli adaletimiz bu tip insanları da yaratmıştır. Çetin paşamız ve diğerleri inşallah bu sorunları yaşamaz. Birçoğu altmışına, yetmişine merdiven dayamış insanlar. Herhalde ömürleri yetmeyebilir. Paşanın bir şikayeti daha varmış. Koğuştan her çıktığında misal avukat ziyaretçi görüşmesinde veya revire, mahkemeye çıkışında çok ince bir aramadan geçiyormuş. Donundan çoraplarına varıncaya kadar defalarca aramadan geçiyormuş. Zoruna gidiyormuş paşanın. Bu haksızlığı içine sindiremiyormuş. Bir türlü kabullenememiş.

Stadlarda binlerce insanı toplamaktan, yeni cezaevleri kurmaktan bahsederken, oraya bir gün kendisinin düşeceğini hesap etmemiştir. Bunda haklı da olabilir. Cezaevleri zenginler, elitler, bürokratlar, masonlar, subaylar, mevki sahibi insanlar için herhalde yapılmamıştır. Köylüler, işçiler, serseriler, sefiller, açlıktan çalanlar, hak arayanlar için yapıldığı söylenir. Bugünlerde durum tersine döndü gibi. Köylü kurnazı devlet sistemi cumhuriyet kurulduğundan beri de bu sisteme çok güzel bir kılıf bulmuştu. Bu yığınlar, sefil suçlular için. Kader mahkumu edebiyatı. İnsanları sömür, aç sefil cahil bırak, sonra da bunlar suç işlesin, kendi açığını kapatmak için de bu insanlara "kader mahkumu" de, işin içinden çık git.

Sistem tıkandığında da on yılda bir af ver. Rahşan hanım gibi loca üyelerinden birisi ve kocasının yaptığı gibi de gözyaşı dök, ağla sızla ve bir af ver. İsyan çıktığı zamanlarda da televizyon ekranlarında boy gösteren büyük hukukçu adalet bakanı Çetin Paşa gibi komutanlar, yüksek yargı mensupları toplanarak bir emir ver. "İsyanı her türlü şekilde bastırın." Sonra da ölen, sakat kalan, kemikleri kırılan mahkumların çığlıkları, feryatları.

Operasyondan sonra bu otorite bir sistemi hayata geçirdi. Otokontrol sistemi. Bir gardiyan diğer gardiyanı kontrol ediyordu. Jandarma beraber görev yaptığı gardiyana güvenmiyordu. Aynı şekilde gardıyan da ona. Bir vilayetin cezaevi yönetimi, diğer vilayetin cezaevine güvenmeyecekti. Müdürler, memurlar, personel arasında -güvenmeme- üzerine kurulu bir kontrol sistemi. Koğuş aramalarında bile mahkumlar bir yana, gardiyan jandarmayı ararken, jandarma da gardiyanı arama sistemi çok başarılı oldu. Sistem kendi içersinde kendine güvenmiyordu. Mahkumlar arasında bile sistemi oturttular. Mahkumların kendi arasında koğuş temsilcisi, yöneticisi seçmesi yasaklandı. Gardiyanların tanıdığı en yalaka, ispiyoncu, muhbir suçlular koğuşlara atamayla yönetici yapıldı. İdarenin, devletin aleyhine konuşanın vay haline. Dünyadan tamamen tecrit edilmiş bir odanın içersinde iki mahkumun konuşma özgürlüğü artık yoktu.

Dayak mangaları, kameralar, güvenilir muhbirler ile tam bir adalet sağlanıyordu. Yeni cezaevi, modern insan rejimi hayata geçirilmişti. Barolar, yargı, üniversite, ordu destekli, projeli bir sistem. Acaba bu sistemi oluşturanlardan kaç tanesi şu an Silivri'de, Hasdal'da?

Cezaevleri sefillerin, yattığı yerlerdir. Onlar hiçbir zaman zorluk çekmez. O doğduğu andan beri zaten bir yokluğun, sefaletin, cehaletin ortasındadır. Bilakis bu yerler, onlar için dış dünyadan daha rahattır. Üç öğün yemek, bir yatak, haftalık sıcak su, bedava televizyon, bedava sağlık hizmetleri, dışarı da bile görmediği imkanlardır.

Ya bunlar, subaylar, işadamları, rektörler, gazeteciler, bu milyon dolarlık adamlar, general lojmanları, villalar, yazlıklar,kırmızı, yeşil pasaportlar, Bodrum, Marmaris, Paris, Amerika...

O küçük koğuşlarda bu imkanlardan yoksun yaşamak acaba nasıl bir duygudur? Acaba bu akşam karavanada ne var? Nohut mu kuru fasülye mi? İnşallah etli patates gelir. Gelir de bir parça et yüzü görürüz. Acaba neler düşünüyorlardır? Cezaevlerinde gardiyanların meşhur bir sözü vardır:

"Mahkumun bir gözü pencerede, bir gözü tencerededir."

İster paşa ol, ister profesör ol, ister hırsız ol. O göz değişmezmiş, diyorlar...


.Eleştiriler & Yorumlar

:: iktidarı korumak.
Gönderen: Şenol Durmuş / , Türkiye
27 Haziran 2011
Evet, bir nevi bu iktidarların,otoritenin güvenliğini sağlayan, bir sigorta misali cezaevleri...Bizim aydın ve sanatçıları, batıdakiler ile kıyaslarsak çok iyi bilirsiniz hayal kırıklığına uğramışızdır.En acı tarafı ise hukukçular safhasıdır.Ekranlarda sürekli boy gösteren haktan, adaletten, insan haklarından bahseden yargı mensupları, üstelik baro temsilcileri, avukatların bu sistemin suç ortakları olması bir yana sessiz kalmasıdır. Sadece bulunduğu kurumların, ideolojilerini haklarını savunurlar.Milletvekili olma, kariyer peşinde koşma savaşı yaparlar.Nazımın ya da Yaşar Kemalin "memedi" işkence görmüş, cezaevinde helak olmuştur ama onların umurunda bile olmaz..Ama kendi sınıfından birileri cezaevinde oldu mu ortalığı yıkarlar, feryat ederler..Tecrit, insan hakları diye bas bas bağırırlar.Böyle bir toplumda bu tip aydınların olması da gayet normaldir.Aydın, sanatçı diye gözükürler ama üstündeki o köylü ceketi hep sırıtır.Ekranlardaki tartışmalarda izlediğimiz kadarı ile " dana gibi böğürmeleri" sanırım bunun bir ölçüde kanıtıdır...Teşekkür ederim.

:: İktidar olabilmek
Gönderen: Vildan Sevil / , Türkiye
26 Haziran 2011
Foucault, Hapisanelerin Tarihi adlı büyük yapıtında, hapisaneler-hapisanedekiler-iktidar ilişkisini irdeler. Her iktidar,gücünü, sömürüsünü ve sürdürebilirliğini korumak için düşmanlarını, suçlularını ve cezalarını yaratır.Bu da zorunlu olarak, görece de olsa gerçek adaleti değil, iktidara göre adalet anlayışını getirir. Sanırım aydın ve sanatçının imlemesi gereken nokta bu olmalıdır. GERÇEK SANATÇI,eşitsizliği,adaletsizliği, sömürüyü yaratan nedenin,böylesi bir sistem sorunsalı olduğunu bilir, onun için de her dönemde muhalif ve hedeftir. Ülkemizdeki hapisanelere, işleyen sisteme ait yine keskin gözlemler içeriyor öykü. Dostlukla...




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Edebiyat

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Ego - [Şiir]
Açım Ben [Şiir]
Hani [Şiir]
Konstantin Ağlıyor... [Şiir]
Kuyu [Şiir]
Sen Gidersen [Şiir]
Haydar [Şiir]
Karşılıksız Sevgi [Şiir]
Hayal [Şiir]
Kuvvetli Suç Şüphesi [Şiir]


Şenol Durmuş kimdir?



Etkilendiği Yazarlar:
CERVANTES


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Şenol Durmuş, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.