Yazma Üstüne Bir Güzelleme
Herhangi bir düşünceyi veya his ve duygularınızı kaleme almak için yalnız olmanız gerekir. Bir insan güzel bir yazı yazabiliyorsa bilin ki o gerçek bir yalnızdır.
Herhangi bir düşünceyi veya his ve duygularınızı kaleme almak için yalnız olmanız gerekir. Bir insan güzel bir yazı yazabiliyorsa bilin ki o gerçek bir yalnızdır.
Türkiyede siyaset üzerine yazılan çoğu yazılar; kulis yazısıdır, yani ucuz kahramanlık yazısı Çoğu insan siyaset arenasında neler olup bittiğini, kahvehanelerden bile öğrenebilir.. Oysa önemli olan, bugünlerin bizi yarınlara nasıl götüreceği değil midir? Burada aydın denilen kişiler, taşın altına elini sokmalı değil midir?
Her ne ise, işte aldığım kitaplardan biri Kitap Yayınevindendi ve Ortaçağlar Anadolusunda İslâmın Ayak İzleri adını taşıyordu. Hocanın diğer kitapları da Timaş Yayınevinden çıkmış: Türkiye Sosyal Tarihinde İslâmın Macerası ve Osmanlı Sufiliğine Bakışlar üzerine. Bu üç kitap da Makaleler-Araştırmalar alt başlığını taşıyor. Hem Türkiyenin sosyal tarihinde İslâmın yerine
Bir bahçe gibi açıktı sana bildiklerim / Geldin, oturdun, dinledin ve belledin.
İstanbulun tepelerini, cüce dağlarını, ormanlarını gezerken gördüm ki bütün bir varlık yakın zamanda değişerek, renkten renge girecek. Kimi fısıltıyla, kimi sesini karşı tepelerde çınlatarak o ezeli değişim şarkısını söyleyecek
Onca tanıdığım insan, okuduğum onca kitap beni huzurlu bir emniyet duygusuyla kuşatamazken, uzaktan gördüğüm bir ihtiyar kadına, beli bükülmüş bir pîri faniye yakınlık duyuverişimi yadırgamayın lütfen Çok yakın bir zamanda bizim de onlar gibi olacağımız kuşku götürmez bir gerçekken hem.
Genel de çoğu kişi yaz tatilinde kitap tavsiyesinde bulunur ama ben böyle düşünmüyorum. Çünkü bana göre kitap okumanın herhangi bir mevsimi yoktur. Okumak isteyen için yazın, kışın da pekâlâ kitap okunur. Hem, Borges; Ben kendi payıma hazcı bir okurum; bugüne kadar tek bir kitabı bile yalnızca eski olduğu
Ve benim her akşam korkunç bir yılgınlıkla, çaresiz eve nasıl geldiğimi de bilemezsiniz. Zaman ışık hızıyla akıp geçiyor ve onu yavaşlatacak hiçbir güç yok bu dünyada. Bizim çaresizliğimiz de onu büsbütün şımartıyor, küstahlaştırıyor olsa gerek. Yüzümüze bile bakmıyor artık, baksa da mütemadiyen kızgın Bize günlerin soluk fotoğraflarını bırakıyor,
Stefan Zweig, Rainer Maria Rilkenin ardından: tek avuntumuz, bizler onunla yaşadık, diyebilmek diye yazmıştı. Ben de onu taklitle: biricik avuntumuz, bu hissizleşmiş, derisi kalınlaşmış modern çağda, vicdanın Yazın sıcak karnında kendisuyukendineyeten Arizonalıbirkaktüs olmadığını söyleme cesareti gösteren bir şairle yaşadık, yaşıyoruz diyorum
Cebir görüntülü rahmet tezahürleri ürperti halindedir daha. Bilinmeyi murat eden Ezeli ve Ebedi İrade, marifete götürecek sebeplerin hikmet perdelerini aralamamıştır henüz. Şuurlar kapalı, zaman durgundur, hadiseler sükuna demirli, merak ve hayret sessizliğe gömülüdür
Kadın soyunduğu zaman, üzerinden çıkardığı her giysi parçasıyla biraz daha soyunur, oysa erkek üzerindeki donu çıkarana dek soyunmuş sayılmaz. Bu işlemi yaptığı zaman da sahnede olan kendisi değil aslında penisidir. Çıplak bir kadın vücudunu izleyen göz, cinselliği vücudun bütün noktalarından algılayabilir, ancak çıplak bir erkek bedeninde ister önden
Hele hele, Külkedisinin sarayda çalışmaya başladığını, üstelik sunulan hizmetin eskisinden daha iyi olduğunu fark ettiğinde kendini daha da berbat hissediyor. Ara sıra duygulanıp cam pabucu okşuyor. Külkedisinin evlenmek isteyeceği gibi biri olsaydım diye hayıflanıp duruyor. Bu arada Külkedisi de aşktan zerre kadar anlamayacak şekilde işine kaptırmış kendini eşek
bilmiyorum; / hissettiklerimi dile getirmekten, / söyleyip söylememekten alıkoyacak beni
Psikolojide bu uyumdan söz eden ilk yazar, Carl Gustav Jungdur. Çalışmalarında Nietscheden ve Doğu felsefesinden etkilenen Jung, sözünü ettiğim elbiselere arketip diyor. Yani tanımlanmış benimize uygun olarak giyip durduğumuz elbiseler bilinçli yanımızı, giymeyip gardropta beklettiklerimiz ise bilinçdışımızı oluşturuyor. Jung psikolojisinin esas amacı; bilinçli aydınlık yanımızı tanımak ve yardıma
Şöyle bir düşünelim, genellemeler olmazsa; detaylardan, tüme varmaya çalışan yazarlar ne yazardı hiç düşündünüz mü? Ya da edebiyat sürekli olarak size, yaşam kalitesi için -şiir değilse-, vasiyetiniz kadar özel sırlarınızı giriş gelişme ve sonuç noktasında daha da acıklısı anafikri olan bir düzyazıya dönüştürme mecburiyetini dikte etseydi ne yazardınız
Martin Heideggerin, Kastner ile olan yazışmalarında kullandığı güzel bir sözü var. Söz aslında Paul Valérynin. Der ki: Düşüncenin üstesinden gelemeyen, düşünenin üstesinden gelmeye çalışır. Çok doğru ve yerinde bir söz. İnanın söyleyecek sözü kalmayanın yumruğu sıkılır, dili küfürlü konuşur ve nihayetinde son çare kavga etmeye başlar.
İş yerinde her gün ve her an hareketli saatler yaşıyoruz. Malum bu ülkede gündem ışık hızında değişebiliyor. Tabii ki benim vazifem biraz daha farklı. Yani, yaptığım işler yüzünden ne gecem, ne gündüzüm belli Kendime ayırdığım bir zaman yok maalesef.. Hal böyle olunca her fırsatı sonuna kadar kullanmaya çalışıyorum.
Doğu ve Batı üzerine birçok esere imza atan Ahmet Hamdi Tanpınarın takdire şayan çabası, yaşadığı dönemde maalesef pek anlaşılamamış Hatta döneminin birçok yazarları tarafından ortaya koyduğu bu eserler küçümsenmiş, yadırganmıştır. Söz konusu bu çabanın bugün bile yeterince anlaşıldığını sanmıyorum maalesef
Nerudanın şiir kitaplarından birini elime ne zaman alsam, derdimi sıkıntımı unutuveririm. Okuduğum bu kitapta yazarla adeta karşılıklı konuşup, dertleşir gibi hissedip bir nevi terapi olurum
Bütün ilkler şirindir, tatlıdır ve güzeldir! Hatta bütün ilk gözağrıları da öyledir. Adını unuttuğumuz şairlerden biri olan Celâl Sahir Erozanın da dizesinde dediği gibi: Bir genç şair ilk yazdığı şiiri nasıl severse diye başlar şiirine İşte öyledir ilkler, ilk gözağrıları..
Felsefe ve edebiyat aşığı! Yayıncı, gazeteci ve kitapsever...
türkiye
Deneme
halen araştırıyorum