Yahudi asıllı Fransız yazar Andre Mauroisa göre, gerçek bir aydın ve devlet adamı kendi iç âleminde dış âlemin resmini taşır, ülkesinin sesini yüreğinde duyar, milletinin muhtemel hallerini dahi bilir. Bu bilince sahip olmayanı hiçbir malumat hatadan kurtaramaz. der
Aslında hangi mesele olursa olsun hepsinin temelinde insan vardır ve bu sebepten hepsi insan meselesine bağlanmak zorundadır. Yine Maurois; Tekniğin dilinden anlayan insanları yetiştirmek marifet değil, öğretimin asıl amacı anlayışlı, kavrayışlı beyinler yetiştirmektir. demiştir bir yazısında.
İnsan fıtratı, yabancılaşmayı, eksilip bütünlüğünü kaybetmeyi ve yozlaşmayı geçen zaman içinde -negatif, pozitif etkileşimlerle- değişebilir. Bu yüzden bir bütünlük şuuru olmadan birinin başka birine hoşgörüsünün olması düşünülemez ama, fakat ve lakin belki hoşgörünme çabası olabilir
Bugün bu kavramların içi dolmamış olsa da adeta bir siluet halinde belirtilişi bile güzel diye düşünüyorum. Çünkü çözmek için başkaca çıkar bir yol göremiyorum
Erich Fromm da, Marxa atfen sonsuz bir iyi niyet yorumculuğuyla aynı şeyleri söylemiştir. Zira başka bir tutarlılık biçimi yok. İlla o dönecek dolaşacak, isteyerek istemeyerek oraya uğrayacaktır.
Peki o iş Ateizmle olur mu?!
Yani dilediğin kadar panteist süslemeler yap gene de olmaz. Hatta oldurmaya çalışırsan, yabancılaştırmanın tetikçisi olur çıkarsın.
Kapitalizme-modernizme yenik düşmenin sebebi, güya eleştirirken onun yaptığını bir başka biçimde yaparak onu dolaylı yoldan güçlendirmektir.
Marksizmin yaptığı da budur! Bugün de durum böyledir.
Görüyorum, okuyorum; savunmaya soyutta devam ediyorlar, ama oturmuyor, tutmuyor bir türlü Ne aradıklarını bilmeden, sırf arıyor olmanın psikolojisinden bir teselli umuduyla arayışlarını sürdürmeye hala devam ediyorlar
Edebiyatı ideolojide kullanmak değil, edebiyatı bizatihi ideoloji haline getirme tavrı da bu çaresizliğin bir ürünü olsa gerek.
Kendine, hayata, gerçeğe yabancılaşmanın dik âlâsından başka bir şey değildir bu.
Ama gel de anlat
Bunlar, Marxı yok sayamazlar.
İster istemez onu yorumlayacak ve yine onu merkeze alan yeni bir daire çizecekler. Fakat gene bir yol bulamayacaklar.
Yabancılaşmanın en korkuncuna en dayanılmazına sürüklenirken elinden, avucundan hayat akıp gider ve inandığın bütün kavramlar insan için, hayat için olmaktan çıkar.
Yapılacak şey, kavramları, mahpus kaldıkları kalıplardan kurtarmak ve özlerine bağlamaktır. Ama bu tutum da gerçekten mangal gibi bir yürek ister.
Tabii, birikim de ister.
Yılları boşa geçirmenin bedelini ödemek kolay değildir.
Türk solu, yeniden var olmanın manasını anlayabilmiş değil ki, başarısını kazanabilsin.
Peki buna nazari olarak bir imkan, bir yol yok mu?
Var!
Kavramları özlerine bağlayıp bütünlüğü fark edebilen için, soldan da baksa, önemli bir düşünce payıyla mümkün kılınabilir.
Ancak onlarda bu yönde bir tavır, bir alamet yok.
Yapmaya çalıştıkları ne biliyor musunuz?
Kendi kavramlarını kalıp mahbeslerinden kurtarmaları gerekirken, sözde mücadele ettikleri yeni düzen kapitalizminin kavramlarını da oraya tıkıştırarak bir şekilde Aşama kayıt etmek!
Bu kilit ne yapılırsa yapılsın ancak merkez-sağda çözülebilir.
Peki bu kolay mı?
Değil
Değil; ama olacaksa da orada olacak.
Olabilmesi, Mauroisnın tanımladığı siyaset düşüncesi adamlarının zuhuruna ve takaddümüme bağlı bir keyfiyet gibi geliyor bana ve bunun da bir şartı var: Müstesnaların, tedricen uğradığı zaafları fark etmeleri.
Yani, zaman içinde yerleşmiş bazı alışkanlıklardan kurtulmaları.
Esasları bilen ve gören için ayrıntılar önemlidir.
Fakat mütemadiyen ayrıntıları zumlayıp duran, esasları ise hiç hatırlamayan ilgiler de bilgiler de insan idrakini köreltir, istikamet şuurunu dumura uğratır, ağaçların peşinden koşarken ormanda kaybolmasına neden olur.
İşte ülkem solunun hali pür melali bu Herhangi bir ismin üzerinden gidince bazı dostlarımın nefislerine dokunup tepki vermesine neden olmamak için isimler üzerinden gidip yanlışlarını inatla sürdürmelerini istemiyorum.
Bu yüzden konuya farklı bir açıdan bakmaya çalışıyorum
Peki bunun bir faydası olur mu?
Yani paylaşılırsa neden olmasın!
Kolaycılıklara ibzal eylediğimiz paylaşma gayretinin binde biri bile yeter özlediğimiz rönesansın ışımasına. Ama anlamak için, anlamayı öncelikle istemek lâzım
Gerisi laf-ı güzaf
Kalın sağlıcakla.