Bir Dolu Ağyar
(Ayşe AKKOYUNLU...) 22 Ağustos 2007 |
Lirik |
| |
Kuru kalabalıklara...sadece biraz zaman belki her şey için... |
|
Hicran Terennümü
(Ayşe AKKOYUNLU...) 5 Eylül 2007 |
Tasavvuf |
| |
Kalbimi ufku saran hicrana kalkan eyledim.../bu dünyada olanlar için biçare gönlüm hep muhacir... |
|
Aşk Diye Bir Şey
(Ayşe AKKOYUNLU...) 10 Eylül 2007 |
Anı |
| |
yine zaman oynuyor benimle...durmuyor ki; bir an olsun yerinde... |
|
Mevsim-i Hazan
(Ayşe AKKOYUNLU...) 12 Eylül 2007 |
Umut |
| |
Sen ne de çok şeydin...vakit ise çok geçti bana... |
|
Sessiz Şiir
(Ayşe AKKOYUNLU...) 16 Eylül 2007 |
Soyut |
| |
hayat bir şiir aslında, sessizce söylenen... |
|
Ölümden Sonra Seslenmek
(Ayşe AKKOYUNLU...) 19 Eylül 2007 |
Garip |
| |
ölümden sonra seslenmek sana...en az yaşadığım kadar yalan...yeniden başlamak kadar imkansız... |
|
Müntehir ve Akşam
(Ayşe AKKOYUNLU...) 18 Ekim 2007 |
Taşlama (Kinaye) |
| |
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun.
Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü;
Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun.
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti:
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun,
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...
Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa;
Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar.
Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa,
İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar.
Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar.
Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağa.
Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve kediler her gece sürünür yastıklara.
Denizleri bahtiyar eden günler kısalır;
Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara,
Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır.
Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara
Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır.
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi.
Sana da Monna Rosa, taş bebeği bıraktık.
Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi.
Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık;
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi...
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
|
|
Ağır Uyku
(Ayşe AKKOYUNLU...) 27 Kasım 2007 |
Yaşam |
| |
SİYAH GÖZLERİNE BENİ DE GÖTÜR
daha dokunmadan kurudu irem
çöllere bir türlü yağamıyorum
yeni bir koşunun başlangıcında
biraz deprem sonrası
biraz şehir hülyâsı
bir kalp yangınından geriye kalan
siyah gözlerine beni de götür
artık bu yerlere sığamıyorum
pembe uçurtmalar yolladığından beri
sarardı tiryaki menekşeleri
sonbaharın tozlu kafeslerinde
sevgi turnaları yakalıyorum
turnalar gidiyor;ben kalıyorum
âvâreyim,asûdeyim,yorgunum
bilmiyorum neden sana vurgunum
erzurum garında,banklar üstünde
uyku tutmuyor karanlıkları
yitik düşleri kovalıyorum
gölgeler gidiyor;ben kalıyorum
binbir türlü kokuyorsa yaylalar
siyah gözlerine beni de götür
baharından koynundan koparıp sana
ipek bir mendile sardığım yüreğimle
şehzâde gülleri gönderiyorum
umutlar kalıyor;ben gidiyorum
bütün yelkenlileri,deniz fenerlerini
kaptanları sorgulayan
yanından geçen küheylanların
korku tûfanına yakalandığı
siyah gözlerine beni de götür
güneş ülkesinden gelen yiğitler
benzeri olmayan bir dünya kursun
cellar,ayrılığın boynunu vursun
usul usul intizârı çürüten
bu hercai diken,bu çılgın arzu
sürüklüyor imkansız muştuların
eşiğine gönül vâdilerini
bir ağaçtan düşen yapraklar gibi
düşüyorum tanyerine
ya topla yaralı kırlangıçları
ya da bu vefâsız şarkıyı bitir
özgürlüğe giden tutsaklar gibi
siyah gözlerine beni de götür
Nurullah GENÇ
|
|
Mecruh Bir Gece
(Ayşe AKKOYUNLU...) 4 Aralık 2007 |
Öyküsel |
| |
.........Lambalar yanıyor hafif ve sarı /
/
Çocuklara açar mağaraları /
/
Güngörmemiş kuşlar ve örümcekler /
/
İlân-ı aşktan dil balıkları /
/
Aşina suları çabuk terkeder. /
/
/
/
Lambalar yanıyor hafif ve sarı /
/
Bakıyor ateşe, küle böcekler. /
/
Köpekler parçalar kanaryaları /
/
Mektupları bir boz ağaç kurdu yer /
/
Baykuşlar ötüyor harabelerde /
/
Yanıyor lambalar hafif ve sarı. /
/
/
/
Bir kaza kurşunudur her yerde /
/
Süvarisiz şaha kalkan atları /
/
Bir ruhun ışığı vardır göklerde /
/
Lambalar yanıyor hafif ve sarı /
/
Ötüyor baykuşlar harabelerde. /
/
/
/
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı /
/
Titriyor yıldırım düşmüş gibi yer /
/
Bekledi arzuyla karanlıkları /
/
Anneler, babalar, erkek kardeşler: /
/
Tâ içinden duyar ani bir ağrı /
/
Bir hüzün şarkısı tutturur gider /
/
Anneler, babalar, erkek kardeşler... /
/
/
/
Lambalar yanıyor hafif ve sarı /
/
Her yatak dopdolu, bir yatak bomboş /
/
Bir neşe şarkısı tutturur gider /
/
Birinci, ikinci, üçüncü sarhoş /
/
Kurşunlar sıkılır göklere doğru /
/
Serçe yavruları havada titrer /
/
Lambalar yanıyor hafif ve sarı... /
/
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı /
/
İnce yelkenleri alıyor yeller /
/
Titretir kalpleri ve bayrakları /
/
Gemiden toprağa uzanan eller... /
/
/
/
Lambalar yanıyor hafif ve sarı /
/
Bir yosun köküne hasret kalacak /
/
Gizli hazineler, su yılanları... /
/
İnce yelkenleri alıyor yeller /
/
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı /
/
/
/
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı /
/
Beyaz pelerinli hür tayfaları /
/
Kendine bağlar siyah kediler /
/
Titriyor gönüller ve kara bayrak /
/
Bir yosun köküne hasret kalacak /
/
Gemiden toprağa uzanan eller /
/
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı /
/
/
/
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı /
/
Garip bir yolculuk, tren ve geyve /
/
Bir hançer bölüyor, ah... rüyaları: /
/
Bir rüya, bir hançer, bir el: ve, ve, ve... /
/
|
|
|
VE MONNA ROSA
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi.
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara:
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi.
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara,
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince, uzun.
Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü;
Sana ne olmuş Rosa, bir derde tutulmuşsun.
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti:
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun,
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...
Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa;
Her şeyim sizin olsun, hep sizin kesik başlar.
Rüyasında örümcek başlarsa ağlamağa,
İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar.
Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
Gibi ölüm önünde öz benliğim yavaşlar.
Öyleyse şu şapkayı fırlatayım ırmağa.
Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve kediler her gece sürünür yastıklara.
Denizleri bahtiyar eden günler kısalır;
Satılmayan çiçekler, zehirli ve kapkara,
Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır.
Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara
Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır.
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi.
Sana da Monna Rosa, taş bebeği bıraktık.
Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi.
Senin hatıran gibi büyük, yeni, karanlık;
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi...
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık!
.......................
Sezai KARAKOÇ...
|
20.09.2007 12:03:29
|
...ruhumu dinlendiren yerdeyim... |
| |
Sevgide güneş gibi ol, dostluk ve kardeşlikte akarsu gibi ol,
hataları örtmede gece gibi ol, tevazuda toprak gibi ol,
öfkede ölü gibi ol, her ne olursan ol,
ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol...Mevlana..
|
|
20.09.2007 12:02:10
|
...ruhumu dinlendiren yerdeyim... |
| |
Mevlâna, insanın sorumluluğunu bir örnekle anlatıyor:
Adamın biri bir bağa girmiş, zerdali ağacını silkerek meyveleri yemeye başlamış. Bunu gören mal sahibi "Allah'tan korkmuyor musun?" deyince,
'Neden korkayım, ağaç Allah'ın ağacı, ben de Allah'ın kuluyum. Allah'ın kulu, Allah'ın malını yiyor." karşılığını vermiş.
Bunun üzerine bağ sahibi adamı bir ağaca bağlayarak bir sopa ile iyice döğmeye başlamış. Sopanın acılarına dayanamayan adam, bağ sahibine
"Allah'tan korkmuyor musun?" deyince, bağ sahibi
"Niçin korkayım? Sen Allah'ın kulusun, bu da Allah'ın sopası, Allah'ın sopasını Allah'ın kuluna vuruyorum." demiş.
Böylece Mevlâna adamın çalma fiilinden dolayı sorumlu olduğunu vurgulamıştır. Demek ki, Mevlâna her şeyin Allah'ın bilgisi ve gücü içinde olduğunu kabul etmekle birlikte insanın sınırlı bir özgürlüğünün bulunduğunu vurgulamaktadır. Bundan dolayı da insanı sorumlu tutmaktadır. |
|
|