|
Tren düdüklerinden korkardım hep, resmi üniformalı hareket memurlarından da, çocukluğum onların arasında geçmişti. Kahverengi tren vagonları camlarımızın zoraki manzaralarıydılar, ben onları seyrederdim bütün gün sonrada sıkılır sokaktan gelip geçen arabaları taşlardık arkadaşlarla. Devlet Demiryollarının sarı boyalı lojmanının duvarına asılı potayla basketbol oynardı çocuklar, ben boyum küçük olduğu için uzaktan bakardım hep. “Bu çocuk cüce kalacak” derdi amcam da çok içerlerdim o sözüne. Ama yinede belli etmez, güler geçerdim. Rivayete göre çok zeki bir çocukmuşum, babam amcamın bu sözüne ithafen “Cüce de olsa çok büyük adam olacak bu çocuk” derdi. Cüce kalmadım çok şükür ama adam olabildim mi bunu hala çözmüş değilim.
Doğduğumda ismim konusunda hararetli tartışmalar yaşanmış evde. İlk ismim Alper’de karar kılınınca göbek adımı da Tunga koyalım deyip, nüfus müdürlüğüne o zamanlar Konya Devlet Demiryollarının müdürü olan dedemi göndermişler. Dedem yolda ezberleye ezberleye gittiği ismimi nüfus memurunun karşısına geldiğinde unutunca da bizim Alper Tunga olmuş Alper Kutay.
Ortanca amcam tarihçi Yazar Cemal Kutay’ın hayranıydı, sanırım bu hataya en çok sevinen de O olmuştur. Kütüphanesindeki Cemal Kutay kitaplarını okuyarak geçmişti okul yıllarım. İşte ta o zamanlar yazdıkları geniş kitlelere ulaşan bir yazar olmak en büyük hayalim olmuştu. Gizlice amcamın odasına girer, kitaplarını alıp Cemal Kutay isminin Cemal’ini kazır, Kutay’ın önüne Alper yazardım. İsmimi bir kitabın üzerinde görmek öyle hoşuma giderdi ki, amcamın tehditlerini bile hiçe sayardım.
Aziz Nesin satış rekorları kıran kitaplarının ardından “Yazdığım her kitabı acaba yayınlatabilecek miyim korkusuyla yazıyorum” derken, ben yürüdüğüm yolun ne kadar dikenli olacağını az buçuk hayal edebiliyordum. Bu ülkede yazar olabilmenin standartları nelerdi, yazmak, yazabilmek toplum adına üstlenilen bir sorumluluk muydu, sorumluluksa bu sorumluluğu yerine getirebilmek için ne tür fedakarlıklar gerekliydi? Bir yazar, bir pop sanatçısı ya da bir futbol yıldızı kadar popüler olabilir miydi? Yazar dediğin enteresan, sıra dışı, sakallı, uzun saçlı, entel bir tip mi olmalıydı? Yazar ne yer, ne içer, hangi ortamlarda yazar, nasıl yaşardı? Böylesine tuhaf sorularla meşgul ederken beynimi, birkaç önce güncemin sayfalarına şöyle bir göz attıktan sonra tam Aziz Nesin’lik bir hikayenin kahramanı olduğumu fark edip kendi halime gülmeye başlayacaktım...
|
|