Yazar Tanıtımı |
1961 yılında Konya, Ilgın, Beykonak kasabasında doğdum. İlk ve orta öğrenimimi kasabamda tamamladıktan sonra 1976/77 öğretim yılında Ilgın Endüstri Meslek Lisesi'ne başladım. O dönemde siyasi karmaşadan ötürü altı ay sonra okuldan ayrılıp 1977'nin başında Almanya'ya ebeveyimin yanına geldim. 1979 yılında işçi olarak çalışmaya başladım. 1994 yılında Köln'de Açıköğretim Lisesi Edebiyat bölümünü 3 yılda dışarıdan bitirdim. Son 13 yıldır bir plastik fabrikasında sadece gece vardiyasında çalışmaktayım.
Sanatla, ilk 1977 yılında tanıştım. Küçük yaşlarda resime olan merakımı daha sonra boş zamanlarımı portre resimleri yaparak gideriyordum. Ağaç yontusu ve birkaç taş denemem oldu. Daha sonra Anadoludan insan manzaraları ile ilk resim sergimi 1982 yılında Hannover Türkevi'nde açtım. Yine aynı yıl Resim uğraşılarım nedeni ile araştırmacı şair Can Yoksul ile tanıştım. Bu tanışma şiiri sevmeme ve siir yazmama neden oldu. 1991 yılında ilk siir deneme kitabım olan (Gurbet Türküleri 1')i kendi çabalarımla yayınladım. Şair Osman Dağlı (Maksudi)’nin bana verdiği (Kamili) mahlasını bana uygun bulmaları, bu isime layık olmadığım düşüncesi ile (Cahili) mahlası ile birkaç şiir yazdım. Kötü bir dizgicinin eline düşen bu ilk denem kitabımdaki şiirlerin bazıları düşük ölçü, bazıları ise ölçü dışına çıkmış. O günden sonra yazdığım yüzlerce şiir torbalarda temize geçmemi bekliyor. Günlük gazete okumak benim taşlamalar da yazmama neden oldu. Yazar Yusf Ziya Bahadınlı'nın bana verdiği (Fakir Fukara) İsmiyle bolca taşlamalar da yazdım.
1982 yılından bu güne kadar kişisel veya karma resim sergilerimin sayısını anımsamıyorum. 60'ın çok üzerinde olduğundan eminim.
1986 yılında İsviçre Türkiyeli İşçiler Birliği' nin düzenlemüs oldugu (Barış Yılı Snat Yarışması) resim dalında ikincilik ödülü, 1996 yılında Sesimiz dergisi ve Köln VHS ortaklaşa düzenlediği şiir zarışmasında Türkce siir dalında üçüncülük ödülü aldım.
1993 yılından 2000 yılına kadar Hürriyet gazetesinde serbest muhabir olarak çalıştı. Muhabirliğe üç yıl ara verdikten sonra tekrar bölgesinde serbest muhabir olarak gazeteciliğe başlayan Yiğit Halen bir fabrikada işçi olarak çalışmanın yanı sıra resim, şiir, yontu çalışmalarını da sürdürmektedir. 2003 Kasım ayında ikinci kitabı Duy Yunus Emre Yalçın Yayınları tarafından yayınlandı…
|
Yazısının Özellikleri | Resim , siir |
Edebi Etkiler | |
Benzer Yazarlar | Can Yoksul, Osman Dağlı, Nihat Behram, Fakir Baykurt, |
Özgeçmiş |
1961 yılında Konya, Ilgın, Beykonak kasabasında doğdum. İlk ve orta öğrenimimi kasabamda tamamladıktan sonra 1976/77 öğretim yılında Ilgın Endüstri Meslek Lisesi'ne başladım. O dönemde siyasi karmaşadan ötürü altı ay sonra okuldan ayrılıp 1977'nin başında Almanya'ya ebeveyimin yanına geldim. 1979 yılında işçi olarak çalışmaya başladım. 1994 yılında Köln'de Açıköğretim Lisesi Edebiyat bölümünü 3 yılda dışarıdan bitirdim. Son 13 yıldır bir plastik fabrikasında sadece gece vardiyasında çalışmaktayım.
Sanatla, ilk 1977 yılında tanıştım. Küçük yaşlarda resime olan merakımı daha sonra boş zamanlarımı portre resimleri yaparak gideriyordum. Ağaç yontusu ve birkaç taş denemem oldu. Daha sonra Anadoludan insan manzaraları ile ilk resim sergimi 1982 yılında Hannover Türkevi'nde açtım. Yine aynı yıl Resim uğraşılarım nedeni ile araştırmacı şair Can Yoksul ile tanıştım. Bu tanışma şiiri sevmeme ve siir yazmama neden oldu. 1991 yılında ilk siir deneme kitabım olan (Gurbet Türküleri 1')i kendi çabalarımla yayınladım. Şair Osman Dağlı (Maksudi)’nin bana verdiği (Kamili) mahlasını bana uygun bulmaları, bu isime layık olmadığım düşüncesi ile (Cahili) mahlası ile birkaç şiir yazdım. Kötü bir dizgicinin eline düşen bu ilk denem kitabımdaki şiirlerin bazıları düşük ölçü, bazıları ise ölçü dışına çıkmış. O günden sonra yazdığım yüzlerce şiir torbalarda temize geçmemi bekliyor. Günlük gazete okumak benim taşlamalar da yazmama neden oldu. Yazar Yusf Ziya Bahadınlı'nın bana verdiği (Fakir Fukara) İsmiyle bolca taşlamalar da yazdım.
1982 yılından bu güne kadar kişisel veya karma resim sergilerimin sayısını anımsamıyorum. 60'ın çok üzerinde olduğundan eminim.
1986 yılında İsviçre Türkiyeli İşçiler Birliği' nin düzenlemüs oldugu (Barış Yılı Snat Yarışması) resim dalında ikincilik ödülü, 1996 yılında Sesimiz dergisi ve Köln VHS ortaklaşa düzenlediği şiir zarışmasında Türkce siir dalında üçüncülük ödülü aldım.
1993 yılından 2000 yılına kadar Hürriyet gazetesinde serbest muhabir olarak çalıştı. Muhabirliğe üç yıl ara verdikten sonra tekrar bölgesinde serbest muhabir olarak gazeteciliğe başlayan Yiğit Halen bir fabrikada işçi olarak çalışmanın yanı sıra resim, şiir, yontu çalışmalarını da sürdürmektedir. 2003 Kasım ayında ikinci kitabı Duy Yunus Emre Yalçın Yayınları tarafından yayınlandı… |
Bulunduğu Yer | |
|
Sairin hakkinda cikan yazi:
HARUN YİĞİT’İN “DUY YUNUS EMRE”Sİ
Max Frisch “isçi çağırdık, insanlar geldiler” diye
özetlemişti batılı kapitalistlerin 60 lı yallarda geri
bıraktırılmış ülkelerden getirdikleri işgücüne
bakışlarını. Kapitalizm geliştirdikleri makinelerin
başına geçirecekleri iççileri geri bıraktırılmış
ülkelerden toplayarak üretimi artırıp “refah
toplumu”nu yarattılar. Tıpkı makineler gibi iççileri
de bakımlarını yaparak kullandılar. Tabi ki bu
madalyonun bir yüzüydü. Yabanca isçiler zamanla dil
öğrendiler, yol yordam öğrendiler. Yetmişli yılların
hemen başında büyük isçi eylemlerine imza attılar.
Köln Ford Grevinde adlarını tarihe yazdırdılar...
Nürnberg’te Dynamit Nobel fabrika işgali 28 isçi
önderinin Türkiye’ye sürülmesiyle bastırıldı... Berlin
Osram’da isçiler haklarını kazanıncaya kadar yiğitçe
direndiler...
Harun Yiğit 1977 yılında ailesinin yanına isçi çocuğu
olarak Almanya’ya geldi. Kurala uydu. İsçi çocuğu isçi
oldu. Fakat o sadece fabrikaya gidip kart basmakla
kalmadı. Fabrikayı ve kalan zamanların süresiz bir
okul haline getirdi. Harun Yiğit bu çabalarının
neticesi ikinci kitabı “Duy Yunus Emre” ile okur
karısına çıkıyor. Harun Yiğit bir isçi şair, ressam
ve gazetecidir artık... Yalçın Yayınları’nca
yayınlanan ikinci kitabı şiirleri, türküleri ve
desenlerinden oluşuyor. Kitabın kapağı ise sanatçının
yağlı boya bir tablosundan hazırlanmış. Tabloda
Cumhuriyet okuyan bir aydını görüyoruz. Ahmet Taner
Kışlalı’nın katledildiği haber veriliyor ve
“Cumhuriyetin Bekçileriyiz” manşeti okunuyor! .. Harun
Yiğit’in türküleri cumhuriyet fikrinin bekçileri...
Gericiliğe, tutuculuğa, aklın düşmanlarına karşı Konya
ovasından Yiğitçe ve onurlu bir başkaldırı...
Arama adlı şiiri şöyle:
Kendini görecek ayna arama
İnsandır insanin gerçek aynası
Şu ahret dediğin hani nerede
Budur canlıların gerçek dünyası
Söyle yolcu ne taşırsın küfende
Ot olup gelecen giysen kefende
Gerçek ile yalan senin kafanda
Kim görüpte yemiş cennet meyvesi
Cennetle cehennem burda yaşanır
Fikri olan insan gibi düşünür
Yiğit dönmek için bir gün taşınır
Beni getirecek narı ayvası...
Duy Yunus Emre adlı bu ikinci kitabıyla Harun Yiğit
gerçekçi Anadolu kültürüne yaslanıyor. İslam’ın
kültürel etkilerine karşı direnmiş, insani değerlerin
cendere altına alınmasına, insanın kul köle edilmesine
karşı çıkmış bir kültürün sürdürücüsü olduğunu hemen
anlıyorsunuz şiirleri okurken...
Düşme adlı şiiri şöyle:
Sana derim sana ey insan oğlu
Rehberin olmadan yollara düşme
Rehber bil ilimi yürü yolunda
Yobazın açtığı kollara düşme
Bilmediğini git arife danış
Sen de kemale er kamile dönüş
Beş kere düşünüp bir kere konuş
Boş yere konuşup dillere düşme
Kendin hazırlama kendi girdabın
Yiğit’im bilmeli işin erbabın
Senden çok bilgili olsun ahbabın
Cahilin düştüğü hallere düşme...
Yobazlıkla, gericilikle hesaplaşılır da Sivas Katliamı
unutulur mu? 1993 ün sıcak Temmuzunda örgütlü
gericiler, Pir Sultan Abdal Kültür Festivaline
saldırdılar. Madımak adlı otele sığınan insanları
ateşe verdiler. Sayıları yirmi bini bulan sürü,
sloganlarla, alkışlarla otuz üç kültür adamını diri
diri yaktılar... Bizdedir adlı şiiriyle Harun Yiğit
saldırganları ödüllendiren zihniyeti teşhir ediyor.
Din adına otuz yedi aydını
Yakanlara ödül veren bizdedir
Adaletin Kazan’ında haksızca
Bakanlara ödül veren bizdedir.
Harun Yiğit’in şiirlerine savaşlar, barış, doğa- çevre
sorunları, memleket, yabancılık, dağlar, Ortadoğu,
Bosna, Afganistan’da öldürülen çocuklar, gurbet,
yeniden doğuş inancı ve sevda bir çok yönden konu
oluyor. Onu sevdası yakıyor...İçini kemiriyor... Pir
Sultan Abdal’da olduğu gibi sevdiğine bir türlü
kavuşamıyor, karşılık görmüyor. Umutsuz, mutsuz bir
bekleyiş. Sonunda kahrediş ve artık bekleyemeyeceğini
ilan ediş... Bu konuyu isleyen bir şiiri buraya
alıyorum.
Bu Can Bu Tenden Çıkmayınca
Hem hayalin hem de adın aklımda
Bu can tenden çıkmayınca olmuyor
Ne bilir ki sevmeyenler acıyı
Bu can tenden çıkmayınca olmuyor
Beni alıp bir kez bassan bağrına
Ömrümün yarısı gitti uğruna
Her insanın elbet gider ağrına
Bu can tenden çıkmayınca olmuyor
Her nefeste seni bana övdüğüm
Yirmi dört yıl kara barım dövdüğüm
İsmin bende, cismin hani sevdiğim
Bu can tenden çıkmayınca olmuyor
İnanmadım hurafeye nazara
Yiğit adin sen çıkardın pazara
Seni gömdüm gönlümdeki mezara
Bu can tenden çıkmayınca olmuyor
Gurbet Türküleri adlı ilk kitabındaki Diyar gurbeti
gezdim / Türküm güzel olsun diye
dizelerinden, Harun Yiğit’in hırs, sebat ve çabayla
daha iyi eserler üreteceğine inanmıştım. Yanılmadım.
Duy Yunus Emre’de hece vezniyle yazdığı şiirleri
önemli aşamalar kaydetmişler. Oturmuş şiirlerle
karşılaştım. Serbest vezin şiirler için ise aynı şeyi
söylemem mümkün değil. Yetmişli yılların sonlarında
kimilerince halk ozanlarına serbest vezinle şiir
yazmaları dayatılıyordu... Bir çok halk ozanı bu
dayatmaya boyun eğerek serbest vezin şiirler yazdılar.
Hatta yayınlattılar. Büyük halk ozanı İhsani hem ünlü
“Mektup” şiiriyle hem de diğer serbest vezinli
şiirleriyle bu baskıyı yapanlara en olumlu örnekleri
sundu...
Görüşüme göre hangi sanat dalında ürün verileceğine
her sanatçı özgürce karar vermelidir. Bir sanatçının
roman mı, öykü mü, şiir mi, deneme mi yazacağına ancak
kendi karar verebilir. Başkaları bunu tayin etmeye
kalkışmamalıdırlar. Aynı şekilde şiirin serbest
vezinlisinin mi yoksa hece vezinlisinin mi çağdaş
olduğuna peşin kararlar verilmemelidir. Ürünün iyi
olup olmadığı belirleyici kıstas olabilir ancak! ..
Harun Yiğit 1977 yılından beri Almanya’da yaşıyor.
Yazık ki şiirine bu olgu az yansıyor.
Beyler İster Daha şiirinde yaraya parmak basıyor.
Sözde memleketten daim kollandık
Sabır etmek için hayli zorlandık
Her yerde yabancı olduk horlandık
Beyler ister daha hor olmamızı
Sadece bir işgücü olarak getirilen “yabancı” isçiler
yaban eli yurt edinmişlerdir. Yerleşme aşamasına
gelinmiştir artık... Kafaların bir köşesinde hala
“yurda dönme fikri dolaşıyorsa da büyük çoğunluk yeni
yaşamın koşullarına, bırakıp geldikleri ülkelerin
koşullarından daha fazla alışmışlardır.
Önümüzdeki yılların bu yeni koşulların sanata daha
fazla yansıyacağı yıllar olacağı kanısını taşıyorum.
Mustafa Demir, Berlin. Subat 2004
ESERLERİ
Ilk kitabi Gurbet Türküleri
Ikinci kitabi Duy Yunus Emre
|
|