Yazar Tanıtımı | Dünyayı yaşantılaşan çabalar içinde duygunun önemi hiç yitmezse de, payı giderek azalmaktadır.
Sosyo toplum bazlı, genel bir açılımla başlayan çalışmalarım da; bilim felsefesi içinde olunma gayreti güdüldü. Bu nedenle yazıların tarisel, sosyo toplumsal evrimli ve türlü doğa bilim verileri güdülü çalışma olmasına gayret edildi. Genel felsefem içinde bir bilgi; ne kadar çok bağıntısıyla söylüyorsanız, o bilgi o kadar bilinir bilgidir.
|
Yazısının Özellikleri | Güncel TV tartışmalarının bana göre konu bilmezliği oluşla sapla samanı; at izi ile it izini karıştıran; sonu gelmez usançlıklara tepki oluşla kendim kaynaklı birikimlerden bu kabil yazılarım oluştu. Bu bağlamda |
Edebi Etkiler | |
Benzer Yazarlar | Okumalarım içinde tarzıma yakın olan yazarları bilmiyorum. Ama okuduklarımın bana dolaylı dolaysız bulunma içinde, bu oluşumu verdikleriyle benim de bu sentezi yaptığım muhakkaktır. |
Özgeçmiş | Doğum yeri Kırşehir ili, Mucur ilçesi; Küçük Köpekli Köyü olan Şair Yazar Bayram Kaya; kayıtlara göre 1950 yılında doğdu.
Şair Yazar önce Hasanoğlan Atatürk İlk Öğretmen okulu mezunudur. Ve sonrasında da açık öğretim fakültesi ön lisans mezunu oldu. Milli Eğitim Bakanlığı sınıf öğretmenliği lisanslı hizmetiyle emeklidir. Şair yazar oluşla şair ve yazarlık alanı içindeki çalışmalarına başlaması; bu saha içinde hakkıyla şiir çalışması yapar bir şair oluşuyla değil de; bu alana form olarak katıldı. Ve bu formsa dala ilişkin hiç bir deneyimi ve hiç bir ön hazırlığı olmadan; bir nedenden ötürü; şiir türü öykünce çalışmalarına, başladı.
2005 yılı ortamındaki bitmek tükenmek bilmezle; bıktırır, nefret ettirir denli türban konulu TV türü program tartışmalarından çok etkilendi. Yazara göre türbana dek bu tartışmalar yararsız ve gereksizdi. Türbanın üreten ilişki olan toplumda üreten bir karşılığı yoktu. Bu nedenle türban tartışması lafazanca söz karşıtlığı olan kurgularıyla, yararsız olmaktan kurtulamadığımız kasıtlı anlamsız tartışmalardandı.
Türban tartışmalarının içerikleri boş, tutarsız, hiç bir tarihselliği yoktu. Türban tartışmalarının en fazla tarihselliği, iman boyutunu geçmez olmanın, anlam kargaşasıydı. Şair yazar, bir izleyici sorumluluğu içindeki duyarlılığının verdiği katılımla konunun irdelenmesini sorun sal olarak derinden hissetti.
Bu tartışmalarda bilmezce oluşların ötesinde türbanın çok derin tarihsel seyirleri vardı. Her bir tarihi kırınımların sosyal mana anlayışıydı türban geleneği. Türbanın içinde de giderek sınıf karşıtlığı taşıyan damarın şifreleri olmakla türbanın birçok konu etkisinde gebe olduğu gerçekti.
Örtünme toplumun vesile nedeniydi. Örtünme bir toplum içinde asıl neden olmayıp, bahane (vesile) neden olması da türbanın tarih sel olmasının bir başka sosyolojik kodlarını ele verir. Ele verilen bu kodlarla örtünmenin geçmişteki kendi tarih selliği içinde, sosyal kurum olmanın mana anlaması vardır. Bu yönüyle örtünmenin manaca, bir inşa temeli taşıdığı da pek açıktı.
Şair yazar örtünme konusunu bu tarihi dürtü ile ele aldı. Başta sosyal olanla, toplumsal olanın aynı şey olmadığına dikkat çekti. Bu konuda "İnanç Ve Toplumsal Talep" içerikli yazılarını yazdı. Yazar; sosyal talebi, toplum sal olan talepten ayırmanın önemini belirten 100 bölümlük yazı dizilerini bu şartlarıyla benzetili sundu.
Bu diziler tematik açılımlarını veren bir salınımla sosyal yapının ve toplumsal yapının iyi anlaşılmasını bize dayatıyordu. Sosyal olanla, toplumsal olan kendi tarihi seyri içinde değişen dönüşen bağıntı olmalardı. Konu salınımları olabildiğince bilimsel özlü olmakla ele alındı. Yazar, doğal inşanın özünde var olan dinamizmdeki neşvü nema olurlu referansını izlemekle, bu konudaki çabalarını sürdürdü.
Kimi kez kavramlar; kimi kez inançlar; kiminde de tarihi mitolojiyi dillendiren veriler içinde anlatım çıkarımları yaptı. Ve bu çıkarımların bulgu sal veriler olan izleri, geçmişin galerisi içinde sürülmekle bu konuları ele aldı. En çok bilmezliğimizin oluştuğu erken dönem süreçlerine tutulan büyütece dayanak olan ışığın aydınlatması içinde günümüzü anlar olmanın heyecanı; yazarın en gözettiği hassasiyeti oldu.
Özellikle totem dönem, ön ittifakı dönem ve köleci dönem üç ayrı dönem olayları olmaları nedenle konu iç içe kıyaslarla işlendi. Üzerinde çalışılan tüm yazı içerikleri kendi kapsamında; olabildiğince bilimsel akıl verileri ışığındaki takdimlerdi. Milyarların, şu veya bu konu eksenli imanları vardı. Ama imanca olan yaklaşımların içinde verilen mesajların da, geçmişle olan kendi bağ sal kopukluğundan ötürü tartışmaların masal türü anlatımları olmaktan öte; konunun tarihsel oluşları da yoktu.
Köleci imanlı söylemlerin tarihsellikleri yoktu. Köleci iman kendi öncesi geleneği kendisine referans almakla, ön ittifakın verileri üzerine oturmuştu. İmanı söylemler tarihi dönüşüm noktaları içindeki çok gizemli kırınım noktalardan çıkışla yansımalardı. Kırınımlar yansıması; iki farklı derişim çelişmesi içinde iki farklı yansıma olmakla; farkın verdiği açı sal momentumun giderek groteski havalarla sunulmasıydı.
Tarihi oluşmalar bu groteski söylemlerdeki kutsiyeti hücrelerimize kadar geçiştirdiler. Bu groteski geçişin etkileri bizleri çok güçlü denetliyorlardı. Ne de olsa bu groteskilik, geçmişteki geri beslenim alanı üzerineydi. Tarih sellik köleci imanlı anlatımlarda ya eksikti; ya da hiç yoktu.
İmancı anlatım içinde tarih, tarihle değil de köleci iman verileriyle başlıyordu. Bu verilerin sözde enginliği! İçinde yapılan tartışmalar alabildiğine kör döğüşüydü. Tartışmalar kör döğüşü olmaktan öte gitmediği gibi bunu izleyenler tarihsel bilinçten yoksun olmakla, daha bir ışıksız olup; kararıyorlardı.
Totem, ilah, mamon ve Yüce Tanrı kavramlarını birbirine karıştıran bilmezlikler veya gizleyicilikler ortada boy gösteriyorlardı. Bilmesinlerciler ya da gizleyiciler (semantizm) hünerli yapılan işte, toplum sal olanı sosyal olana indirgeme yapılmakla hülleye başvuruyorlardı. Bilmesinleriler tarihsel kırınımla oluşan farklı dönüşüm ve gelişmeleri ele veriyordu. Her biri ayrı ayrı bir dönem aitliği olan bu dört mananın; farklı dönemlere ait inşa ilkeleri olan mesajlarını; birbiriyle aynılaştırıyorlardı.
Totem, ilah, Mamon ve Yüce Tanrı anlayışlı olan manaların her biri kendi öncesine ait gelişme düzeyi içinde oluşmuşlardır. Ön ittifakı döneme ilişkin örtünmeyle, köleci döneme ilişkin örtünme kavramları çok farklıydı. Önce olan örtünme, kendi sonrasını bilmeyen, ancak kendi döneminin etiket bilincini kendi sonrasının içinde taşıyordular.
Yani totem, ilahı bilmiyordu; ilah ta mamonu bilmiyordu. Bu türden her biri bir başka mana anlatımlarının tarih sel kodlarını taşıyan anlamların geri beslenim bağıntılarını biz, put saymakla yanılmaya başlarız.
Her birinin bir tarihsel bilinci ve tarihsel bağıntısı olan geçmişleri put sayan yaklaşımlar; en sondaki oluşmanın kendisini başlangıcın içine koyan bu körlükle, bilmesinlericilik bilincini inşa etmiştiler. Oysa her şey kendi dönemi içinde bir anlam ve tarih sel bilinçti.
Toplumsa inşa başlayıp, kendi niceli ve niteliksel dönüşümlerini verene kadar, bu 4 mananın anlam oluşlarını ayrı ayrı zamanlara denk düşen toplum sal oluştan kesinlikle soyutlayamazsınız. Toplumsal oluşların her birini de kendisinin bir öncesi dönemine indirgeyemezsiniz. Bilim sel inşa, özne nesnel inşanın yerine yeni bir mana anlamasını vermekle; Yüce Tanrı anlayışı bambaşka bir kulvarın anlamı ve anlatımı olmasıyla bir tarihsellikti.
Yüce Tanrı anlayışı evrensel oluşa katılmaydı. Yerel olandan, genel olanaydı. İnsan referanslı mana olmaktan; evrensel referanslı anlam olmayı olabildiğince özün içine katmaydı. Yani dört ayrı mana başka düzey düzlem ilişkilerinin ifadesiydiler. Bu farklılıkları bilmeden sosyo-toplumsa yapıyı bilmeniz olanaksız olmakla; sosyo toplumsa yapının firarileri de Demokles'in Kılcı gibi başınızın üzerinde salınır durur olacaklardır.
Totem ve ilah kavramına "ilkelin" dini ve "ilkelin" tanrı anlayışı diyen bilmezlikler vardı. Bu bilmezlikler içindeki her bir olgular da kendi tarih sel kavramlarını gözler önüne serer. Bu akışı gözler önüne seren yazar; sayı oluşla bilmediği ama 500'ün üzerinde başlık içerikli yazılarını oluşturdu. Yazılarının her biri üç, beş, kırk, elli word sayfasından; 200 word sayfasını geçer. Yazarın bu tarz düşünce işçiliğini içeren konu anlatımları; sürmekte olan bu türden yazı çalışmaları kapsamında olmakla, sır değildiler.
28.01.2013
|
Bulunduğu Yer | Mucur/Kırşehir |
|
Siz duymasanız da, kaçak yapılar; yıkım esnasında ses çıkarmış mıdır?
Siz ne kadar az dünya ilişkisiyle inşa olursanız olunuzdu; elbette bu hal, dünyayı bilme ve anlamadaki sınırlanışınız olacaktır.
Ne var ki inşanın, enerjiyi bir formdan diğer forma geçirişiyle evren, bilinir olmaktadır. Ve yine evrenin bilinmesindeki en temel katkı; toplumsal güçtür.
Bir toplumunuz olmasaydı; uçağı kullanma, ya da bilgisayarı kullanıp kullanmama özgürlüğünüz; uzaya gitme özgürlüğünüz; genetik malzemeyle oynama özgürlüğünüz vs. olur muydu?
Özgürlük kişi serbestlikleri olmayıp; toplumsal güçle bağıntılı bir kavramdır. Kişisi serbestlikleri olan giyim, gözün çapağını ayıklama da, ne sosyal bağıntı, ne toplumsal bağıntı, olmayışla; özgürlük değildir.
Laiklik vicdani kanaat serbestliği midir? Eğer öyleyse hoşgörü niye vardır?
Halksal (sosyal) yapıyla, toplumsal yapı, aynı şey midirler?
Bir Sümer kralı, bir Hitit kralı; bir Mısır fravunu; bir Yunan Zeus'u vs. neden kız kardeşleri olan kişilerle evlenirlerdi? Sapık mıydılar?
Siz gerçekten babanızın beşiğini sallayabilir misiniz?
|
|