Yazar Tanıtımı | Şimdilik yaşadıklarımı, bunlar bitince yaşayacaklarımı, en sonunda ise kimsenin yaşayamayacaklarını anlatacağım. Henüz yolun başında, acemi bir yazıcıyım. |
Yazısının Özellikleri | Gündelik hayatı, mümkünse tüm aşağılık yönleri ile anlamaya çalışıyorum. Bunun için çok da zorlanmıyorum, kendime bakmam yeterli oluyor. |
Edebi Etkiler | Bu tarzda yazı yazmaya, Mor 19 romanını okuyunca karar verdim. Hem etkilendim, hem de daha derinleştirilebilir mi diye düşündüm. |
Benzer Yazarlar | Tarzımı henüz oluşturamamış olsam da Shibumi, Kafka, Dostoyevski ve Jack London sevdiğim yazarlardır |
Özgeçmiş | |
Bulunduğu Yer | |
|
Mahallenin en iyi papatyaları kendi balkonundaydı. Beyazları en beyaz, sarıları en sarı, yeşillikleri en yeşildi. Belki bir kilometre öteden görünüyorlar, yoldan geçenlerin, özellikle kiralık ev aradıkları için kafaları havada yürüyen çiftlerin hemen dikkatini çekiyorlardı. Rivayete göre sokakta bir adres sorulduğunda, tariflere konu oluyordu balkondaki çiçekler. Ev kadınları kendi çiçekleriyle tüm gün ilgilenseler bile haftada bir iki gün eve uğranıp iki dakikada sulanan bu bekar evinin çiçekleriyle boy ölçüşemiyorlardı. Gece kapısı çalınana kadar o da bunun farkında değildi ama evdeki erkek ve kapıdaki kadın, bu papatyalar sayesinde tanışmışlar, aslında sadece birkaç dakika konuşmalarına rağmen, ev sahibi misafirini tekrar tekrar bekler olmuştu. İşin kötüsü kırk yaşındaki ev sahibi, onbeşlikken aşık olup, kızın da kendisine aşık olduğunu sandığı lisedeki abazo-platonik günlerine geri dönmüştü. Bir gece kapıya gelip de “Çiçekleriniz çok güzel, çok bakımlı. Bir kök almam mümkün mü acaba? Yanlış anlamayın, mahalleli laf etmesin diye bu saatte geldim” diyen bir kadın hakikaten çiçekler için gelmiş olabilir miydi? Bu kadar mı güzeldi çiçekler? Ama o gece hakikaten kadına bir kök çiçek verilmiş ve karşılıklı isimler bile öğrenilmeden veda edilmişti. Acaba nokta mı koyulacaktı hikayenin burasına, yoksa bir virgülün ardından ikinci kez mi çalacaktı zil?
|
|