‘’Önce dokun yaprağa
Parmak uçlarındaki sızıyı taşısın toprağa’’L.S
Unut onca ihtilaldan çıkmış yüzünü
Unut paltonu çıkmaz bir sokakta
Aşın, ekmeğin, suyun gözyaşındır
Ver cebindeki son kuruşu
Ve çek git kendini unuttuğun uzağa
Şehirler geçmişsin her yanı kum
Siren seslerinde sızlamış yaraların
Belki çocukça bir oyundu duvara yazdığın o yazı
Ömrün gitti iki kelimeye
Sıralı peykelere aktı kinin
Düşünceni resmettin gri duvarlara
Ve belki bitlerle düş kurdun
Farelerle çelik çomak oynadın
Yağlı merdivenlerden hatıra bir topal bacak
Ve saksında Cezayir menekşesi
Kirli sakallı resimleriyle o adamlar nerede
Nerede kalın kitaplarda kalan umutlar
Körpe memeleriyle yaşlanmış onca kadın, kız, çocuk
Zülfünü rüzgâr öpmemiş onca sevgili nerede
Bir düşün ömrüm!
Hangi yüz tanıdık, hangi el sıcak
Artık kurşunlar hep arkadan gelir
Hançer gizlice sızar sırtına
Kemiğini acıtmaz artık çelik
Bir düşün ömrüm! Tırnak diplerine gömülü hayatı
Sıyrıl kalın puntolu geçmişinden
Bugün kahraman değil hiçbir yüz
Çoğu toktu dün… ve dön bak
Çoğu aç bugün..!
Ne oldu ömrüm..!
Neden eğri duruyor minareler
Neden zayıflamış kubbeler
Neden akmıyor çeşmeler
Ve neden çabuk okunuyor ezanlar dünden..!
Artık, şairleriyle çekip gitmiştir şiirler
Bütün çocukları köprü altlarına toplayan emperyal gonklar
Türkülerimize eşlik eder…sırasıyla düşün ömrüm!
Sivri topuklarıyla kulağının kirişine asılan sesi dinle
-kimse yutkunduğu çığlığa sahip değildir artık-
Yutkunma ömrüm..!
]