İşaret parmağımla dokundum saçına gecenin.
Ey Neptün’ün buğulu yüzü; Ey kehribar ve lise önlerinde geçirilen yüzyıl!
Tanrıların yüce bakışları arasında susuyorum...
Ey kırmızı; lâl kıvamlı karanlık,
Ey yalnızlık, Ey tren garlarının bekleme salonları!
Söylüyorum size, söylüyorum;
Omzumda pelerinim ve sancılarım var,
Aşkın esiri olup atom çağı, sen de sancılarıma gir!
Haykırıyorum yine, çığlık çığlığa,
Sesimin ulaşamadığı yerlere doğru:
“Hayat pencerelerde gizlidir!”
Sodyumuyum gecenin, sülfürik de bir havam var ki sormayın!
Zırta pırta kirletiyorum tüm iklimleri, pervazları ve çevrilen kolları.
Yarım akıllı bir alkoliğim çoğu zaman, bir yerlerden bir şeyler dürtüyor omzumu,
Akşam oluyor, çınar ağaçlarına vuruyor rüzgâr... Ağlıyorum...
Ey ağlamaklı otoyol, kayıp cesetlerin çürüdüğü yer altı,
Ey leylak; yanmanın ve yangının rengi;
Sözlü yapıyor öğretmenler zihnimin uçlarında,
Bir çizelge: zayıf yanlarımı anlatıyorlar, kıskanıyorlar, taşlıyorlar, yıkıyorlar...
Çünkü meyve veren ağaç taşlanır ey gerçek!
Ey suni, ey vahim, ey susuş, ey transseksüel yaşam!
Hayat dönmektir bir yerlerden sanki, ne gerek var?
Ey değişim! Karnımdaki yaban malzeme nerelere varır ki;
Görmezler, görmezler bendeki sözlü uyarı cezalarını ötekiler.
Bende bir şey var sanki, bende çok şey var ey dünya!
Yaz bir yerlere satır ve adım aralığı koyma çizelgeye
Ey kalem! Bizi maskarası yap güzel gözlerin;
Yeni yüzyıl, yeni yaşam, değişim.......
Değişim........
Ey değişim.........
Ey, gel bul beni, gel!
Ey, ben yüzyıllardır bu “ey ey”lerin vedasını bekliyorum!