şarap gibi kırmızı yaşacaksın hayatı
kesik olacak ceplerin
ve delik olacak cüzdanın dibi
beş kuruşluk yaşacaksın hayatı arkadaş
aç kalacaksın keyfince
alıp başını gideceksin heybeliye
Kınalı’dan eski bir vapura taş atacaksın
Rodos’a sandalla geçeceksin
Asos akşamlarında yunanlı bir kadınla
rakının dibine vuracaksın
Sarayburnu’n da sabah güneşini bekleyip
şubat soğuğunu içine çekeceksin arkadaş
simit’in en gevreğini bulana kadar bekleyeceksin
gemilere pusula olacak gözlerin
akşam olacakmış diye düşünmeyeceksin
Galata’dan misina sallayacaksın Haliç’e
balık takılmasa da oltana
beş kilo istavrit tutmuş gibi sevineceksin
yüzlerce gözle aynı anda bakacaksın denize
kirli bir fanusu çatlatacaksın beyninde
İstiklal’den eski bir zaman gibi geçeceksin
papaz ruhunu cami avlusunda bırakıp
namaza duracaksın Sultanahmet de
sabırlı olacaksın arkadaş sevmek için, sabırlı
sevdan imameye dönecek lüle taşı tespihte
Taksim meydanında oturacaksın saatlerce
tramvayda eski zaman yolculukları
kapalı çarşıda çaycı Niko ile sohbet
Dikilitaş da nargile çekeceksin içine
sigara dumanından korkmayacaksın
ha erken ha geç, ölümü düşünmeyeceksin aksine
Tarabya’dan güneşin batışını seyredeceksin
Üsküdar’dan kız kulesine bakacaksın
balık ekmek ve bir baş soğana doyacaksın arkadaş
yağmurlu bir günde Bebek de sevgilinle olacaksın
dolup taşmayan bardak misali
sarılıp ince esmer tenli bir kadının beline
Da Vinci edasıyla
Ortaköy de kara kalem nü resim çalışacaksın
yaşamı seveceksin arkadaş,
kadınlara bakacaksın
çocukların ellerinden tutacaksın
sokakları kimsesiz bırakmayacaksın
]