1923 Te Okullarda Türk Mûsıkîsi Öğretimi Yasaklanmıştı!..

Batı musıkisinin yerleşmesi için okullarda Türk musıkisi öğretminin uzun süre yasaklanması kararı hakkında...

yazı resimYZ

1923 te İstanbul da faaliyette olan Mûsıkî Encümeni lâğvedilir. Dârül Elhân, Maarif Vekâleti bünyesinden alınıp, İstanbul Valiliği ne bağlanır ve müfredatına Batı Müziği dersleri ilâve edilerek yeniden yapılandırılı ki bir, konservatuarın, Millî Eğitim Bakanlığından alınıp, Valiliğe bağlanması bile teknik bir kurumun, idarî veya asayîş meselesi mertebesine indirilmesinden başka bir izahı olmayacaktı. Bu ilk adım sonraki yıllarda Konservatuarın sistemleştirilmesi için gerekli bir hafriyat işleminden başka bir şey olmayacaktı.
Bu karar ile, okullarda Türk mûsikîsi yasaklanıp, yerine konulan müfredatla, müzik eğitimindeki değişikliler, nasıl bir nticeye sebep oldu ?

Okullarda Batı müziği teorisinin yanı sıra, batı müziğinin en basit çalgıları ile Türk çocuklarına eğitim vermeye çalışılmıştır. Ne yazık ki gelinen nokta; yağ satarım, bal satarım çocuk oyunu müziğinden öteye bir adım bile gidememiştir. 1

Kuruluş yıllarının Maarif Vekili Mustafa Necati , Bakanlığın başına geldikten sonra bu bakanlıkta adeta devrim içinde ikinci bir devrim daha yapar. Özellikle kültür alanında oldukça radikal kararlar alır.

1926 senesinin Ağustos ayında kendi Başkanlığında Sanayi-i Nefise Encümenini toplar. Toplantı dan önceki günlerde Darülelhan konusunda Musa Süreyya Bey ve Osman Zeki Üngör den aldığı rapor önündedir ve raporda şunlar yazılıdır :

Dünyanın her yerindeki bu tür kurumlara Konservatuvar dendiği halde, bambaşka bir zihniyetin hâkim olduğu bir dönemde adı geçen kuruma Dârülelhan adı verilmişti.(Kendisi o Kurumun Müdürü değilmiş gibi! C.T.) Bu kurumun, bu günkü kültürümüz için gereksiz olan Türk Musıkîsinden arındırılarak, adının İstanbul Konservatuarı na çevrilmesi, idârî ve ilmî denetiminin de Bakanlığınızca yapılması en samimî dileğimizdir 2

Encümen in toplantı sonunda aldığı kararla okullardan Alaturka musıkînin kaldırılmasına, Dârülelhan da da (Sonradan konservatuara dönüştürülecektir) Türk Mûsıkîsi bölümünün kapatılmasına karar alınır.

Cumhuriyet, Dârülbedâyi ve Dârü l Elhân denemelerinin özlemi olan dengeyi, eski musiki aleyhine bozdu. Devlet geleneksel desteğini çekti Osmanlı Musıkisinden. Dahası eski musıkiyi topluma unutturmaya çalıştı. 3

Türk mûsıkîsi bölümü kapatılınca, buradaki öğrencilerin büyük bir bölümü Batı müziği bölümüne geçirilir. Öğretim üyelerinin bir bölümü daha ziyade Türk müziği notalarının arşivi ve nazariyatı çalışmalarında değerlendirilirler. Açıkta kalan diğer kesim ise, 1927 de Konservatuvar bünyesinde açılacak olan Türk Müziği icra Heyeti kadrosuna alınacaklardır.
Buna ilişkin ayrıntıları okuyalım:

Alçakca bir ihanet ve pis bir yağcılıktan başka şey olmayan rapordan dört ay sonra, 6.9.1926 da İcra Vekilleri Hey eti nce (Bakanlar Kurulu) kabul edilen Yönetmeliğin 10. maddesinde yer alan millî musıkînin fennî esaslara göre geliştirilmesi için çare ve tedbirler düşünmek üzere (yine bu günkü dille verdim) MUSA SÜREYYA, CEMAL REŞİT REY ve İSMAİL HAKKI BALTACIOĞLU, Sanayi-i Nefîse Encümeni ne seçiliyor ve millî musıkîyi çağdaşlaştıracak(!) en âcil tedbir olarak, Konservatuvar ve okullardan atılmasına karar veriyorlardı 4

İleriki yıllarda Devlet in musiki inkılâbını destekleyecek yazar Peyami Safa, 1931 senesinde ilk baskısı yapılan Fatih-Harbiye isimli romanında Türk musıkîsine, özellikle Konservatuvar a getirilen öğrenim yasağına oldukça geniş yer ayırır ve romanda :

kendi sözcüsü olarak FERİT i yerleştirmiştir:
Garp ta Türk Musıkîsine karşı, bilhassa bu gün verilen ehemmiyet artarken,Türkiye Konservatuarı ndan alaturka musiki kısmının kaldırılması çok yanlış bir harekettir. Unutmayalım ki, bu kararı verenler, tatbik edenler, evlerinde ve meclislerinde alaturka musıkîden başka bir şey dinlemiyorlar Fransa nın en büyük musiki münekkitlernden biri, M. ÖJEN BOREL, bu alaturka-alafranga musiki münakaşaları üzerine, mecmualarımızdan birine bir mektup gönderdi. Alaturka musıkîyi şiddetle müdafaa ettiğini göreceksiniz
Türk musıkîsi her şeyden evvel, Avrupalılaşmaktan sakınmaya mecburdur..(Fatih-Harbiye s.121 v.d) 5

Bu karara ilişkin tepkiler her zaman olduğu gibi öncelikle büyük müzikolog Rauf Yekta Bey ile Bimen Şen ve Hakkı Süha Gezgin gibi isimlerden gelse de, kararın taşeronları bu isnatları büyük bir pişkinlikle ve çağdaşlık, rasyonallik , Batı Medeniyeti gibi sloganlara sığınarak göğüslediklerini zannederler ve tabiî ki yine bildiklerini okuyacaklardır.
Aynı Encümen in gündemine , gerçekleştirilmesi halinde, insanın tüylerini diken diken edecek inanılmaz bir teklif gelir :

Encümenin Reisi NAMIK İSMAİL ile ÇALLI İBRAHİM, Necati Bey e verdikleri dilekçede, ressamların eserlerini teşhir edecek bir galeriden mahrum bulunulduğundan bahisle, hükümetten bu iş için bir mahal isterler. İstenen mahal, Sultanahmet Camii dir. Ancak Cami de yukarıdan gelen ışığın az oluşu, resimlerin en iyi şekilde teşhirine manî olduğundan, kubbelerde delikler açılması da istekleri arasındadır. Necati Beyin muvafakatını vermek üzere olduğu bir anda, rahmetli Mimar KEMALETTİN BEY in pür hiddet yerinden kalkarak söylediği sözlerden sonra vazgeçilir 6

Bu anekdotu ilk okuduğumda âdeta derilerimin kerpetenle çekildiği hissine kapılmıştım. Böyle bir ihanet, böyle bir talep, herhalde dünyanın en ilkel kabilelerinde bile yaşanmamıştır. Bu zihniyet, herhalde, Moğollar ın 13. yüzyılda yaptığı kıyımla ancak kıyaslanabilir. Buna vandalist lik bile diyemezsiniz. Vandalizm in bile bir ahlâkı vardır. Bu , olsa olsa, herhalde Osmanlıya duyulan kin ve nefretin somutlaşmış bir göstergesidir.
Adına, utanmadan Sanayi-i Nefîse (Güzel Sanatlar) verdikleri bir komisyon toplanacak ve İstanbul un en önemli simgelerinden biri olan , Bizansın abidesi Ayasofya nın tam karşısında ona meydan okurcasına inşaa edilmiş ve ve Osmanlı Devleti nin haşmet, zerâfet, ihtişam ve inceliğini taşıyan bir büyük abidenin kubbesini delmeye karar alacaklar. Burada dikkati çeken husus neden Ayasofya değil de illâ Sultanahmet. Tabii ki, ahlâken düşünüldüğünde, böyle bir ihanet, asla, Ayasofya ya da reva değildi.
Yani ressamların kendilerine göre nü,natürmort ve peyzaj ları kadar hükmü yoktu Sultanahmet in. Evet , aslında niyet ; üzüm yemek değil; bağcı dövmekti. Yani içlerinde asla dinmeyen bir öfke ve kinin sebebi olan Osmanlı yı kalıcı bir iz ile tahkir ve tezyif etmekti.

Bu zihniyetin kalıntılarının günümüzde de devam ettiği bir gerçektir. Kültür ve sanatı bahane ederek, Müslüman-Türk insanının mabetlerinin kudsiyetini dumûra uğratmak adına, düşünemeyecekleri şey yoktur. 2008 yılına gelinmiş tir ve bir hanım yazar ütopik özlemlerini şu satırlarla dile getirmektedir:

Süleymaniyenin avlusunda sırf kadınlardan kurulu bir yaylı çalgılar orkestrasının Yahya Kemalin Süleymaniyede Bayram Sabahı şiirinin bestesini çalıp söylemesini düşünüyorum..

Tarihî camilerin avlusunda sanat etkinlikleri,konserler düzenlebilse 7
Bu sözlerin arka plânındaki mantık tamamen üzüm yemekten ziyade bağcıdövmekten ibarettir.Müslüman-Türk insanının en kutsal mekânlarından birinde, inanç ve ibadetini en veciz bir şekilde anlatan bir şiiri alet ederek, kilise müziğinin temel ses sistemiyle ortaya konması bu hanımefendi ve onun gibi düşünenleri oldukça memnun edecektir. Ancak, Aya İrini gibi bir kilise, J.S.Bach gibi önde gelen besteci ve onun aryaları, oratoryoları varken Müslüman mahallesinde salyongaz satışı kampanyasına ne gerek vardır? Tabii ki niyet üzüm yemek değil bağcı dövmek olunca, bu onlar için bir kale düşürmek anlamına geldiğinden, son derece büyük bir önem taşıyacaktır.

Salih Zeki Çavdaroğlu
12 Mayıs 2020

DİP NOTLAR :

1 Zeki YILMAZ, TRT de Neler Oluyor?, sanatalemi.net, 28 Mart 2008

2 Cînuçen TANRIKORUR, Biraz da Müzik, Zaman Kitap, İstanbul, 2001, s.63

3 Bülent AKSOY, Cumhuriyet Dönemi Musıkisinde Farklılaşma Olgusu, Tarih Vakfı Yayınları, İstanbul, 1999, s.31

4 Cînuçen TANRIKORUR, a.g.e. ,s.64

5 Beşir AYVAZOĞLU, Peyami, Ötüken Yayınları, İstanbul,1998.

6 Ruhi Ayangil, Cumhuriyet in Müzik Devrimi, Yeni Türkiye, Cumhuriyet Özel Sayısı IV, Eylül-Aralık, 1998, s.2985

7 Zeynep GÖĞÜŞ, İstanbul 2010 Hayalim. Hürriyet Gazetesi, 23 Şubat 2008

https://ferahnak.wordpress.com/2020/05/12/1923-te-okullarda-turk-musikisi-ogretimi-yasaklanmisti/

Başa Dön