Devlet arşivleri; bir anlamda o devletin yazılı hâfızâsıdır. Onlar ki gerek kendi iç münasebetleri, gerekse milletlerarası münasebetlerinin tutanaklarıdır. Bir ülke devletinin yönetim şekli zaman zaman değişime uğrasa da, önceki yönetimin aldığı kararlar, ve uygulamaların, fayda veya zararları ile yeni yönetimce de bilinmesi, bunlardan vazgeçilse dahi, eski kararlara ait bilgi ve belgelerin, yeni yönetimce de saklanması en mâkul yoldur.
Birinci Dünya Savaşı sürerken ve bittikten sonra devlet arşivlerine büyük zararlar verilecektir. Arşivdeki bir çok belge kaybolur veya satılır, bir kısım arşivler de kullanılamaz hale gelir.
Osmanlı Devletinin son yıllarında, 1920nin Aralık ayında, Bâb-ı Âlî Kütüphanesindeki kadim evrakın tanzim ve tasnifi, Ali Emirî Efendi Başkanlığında bir heyet tarafından başlatılır.
Osmanlı İmparatorluğunun 600 küsur senelik varlığı, devletlerin de mukadder âkıbeti gereği, Birinci Dünya Savaşı nın bitimiyle beraber sona erecekti.
Bunun yerine kurulan yeni Devlet; kurduğu yeni ordu ile 1920 yılından 1922 ye kadar, Son Padişah ın da maddi ve mânevî katkısı ile, dönemin emperyal devletlerinin İmparatorluk topraklarını ve Hilâfet ve Saltanat ın mânevî kişiliği ile birlikte kurtarılması adına mücadele verecekti.
Devlet Arşivlerinin düzenlemesi Cumhuriyet ile birlikte yeni devletin kuruluşunun ilk yılından itibaren, Nisan 1924e kadar devam ettirilir. Bu çalışma, Beylikler döneminden Sultan Abdülmecid devrine kadar olan zaman içinde, 180.000 kadar belge, Osmanlı padişahların saltanat süreleri esas alınarak tasnif edilecektir.
Bu arşiv çalışmaları, Mayıs 1924te kurulacak olan Vesâik-i Târîhiyye Tasnif Heyeti eliyle yapılacaktır. Bu işlemi sürdürecek olan Heyetin başkanlığını 1926 yılına kadar İbnüleminin Mahmut Kemal Bey yapar.
19261931 yılları arasında tasnif işleri Hazine-i Evrak ile Maarif Vekaletinden görevlendirilen personelin müşterek mesaisiyle sürdürülür.
Osmanlı Devletinin yerine kurulan Cumhuriyet hükümetiyle bütün devlet arşivleri - ki 96 milyon adet belge ve 374 bin defterden oluşmaktadır-Hazine-i Evrak idaresine devredilir.
1931 yılına gelindiğinde; Osmanlı devlet arşivleri ilk defa bizatihi devlet eliye büyük bir darbe yiyecektir. Bunun hikâyesini İbrahim Hakkı Konyalı (1896-1984) dan dinleyelim:
..Abdurrahman Şeref Beyin 518 araba ile Hazine-i Evraka naklettirdiği evrak).. bir süre Ayasofyanın üst galerisinde tasnif edilmeye başlanmıştı. Ancak Alman İmparatoru Wilhelmin İstanbula geleceği ve Ayasofyayı gezeceği haberi üzerine küreklerle merdiven boşluğuna atılmıştı. Evrak güvercin pislikleri ve yağmur suları altında günlerce kaldıktan sonra..( Erdem Yücel, İbrahim Hakkı Konyalı (Atis); Şehirlerin Sevdalısı İbrahim Hakkı Konyalı Armağanı, Selçuk Ünversitesi Türkiyat Enstütüsü Yayınları, Konya 2015 içinde, s. 111.) 200 balya miktarındaki evrak, Sultanahmet ten Sirkeci Garı na kadar götürülür. Okkası üç kuruş on iki paraya Sofyada faaliyet gösteren İsviçre Asıllı Ermeni, Berger ailesine ait Srnee Berger kâğıt fabrikasına kâğıt hamuru yapılmak üzere satıldığından, alıcısına teslim edilmek üzere tren vagonuna yüklenip gönderilecektir.
Bu işlemden haberdar olan Son Posta Gazetesi yazarı tarihçi İbrahim Hakkı Konyalı bu millî evrak satışının durdurulması için çok uğraştıysa da başarılı olamamış, bunun üzerine, konuyu anlattığı Muallim Cevdet (İnançalp) büyük bir hassasiyetle olayın tâkibine başlar ve İstanbul milletvekili Halil Edhem (Eldem) e ulaşır, o da aldığı bu bilgiyi devrin başbakanı İsmet İnönüye aktarır.
Aynı zamanda konu hakkında, Manisa Milletvekili Refik Şevket (İnce) de evrak satışının durdurulması için TBMM ye önerge verir; Başbakan İnönü de, bu önerge üzerine bir genelge yayınlayarak satışı durdurur.
Ancak, atı alan Üsküdar ı geçmiştir. Binlerce devlet evrakı Sofya tren garına gelmiştir.
T.C. Devleti bu satış işlemini, yukarda da bahsedildiği gibi Bulgaristan Devleti ne değil, Sofya yakınlarında bulunan Kostaneç kasabasındaki kâğıt fabrikasının sahipleri Ermeni asıllı İsviçre tabiiyetli Berger ailesine yapmıştır.
Ancak o günlerde Osmanlı arşivi üzerine çalışmalar yapmak üzere 1929da İstanbula gelen, Osmanlı Türkçesi ni ana dili bilen Bulgar Tarihçi Panço Doref, gazetelere de yansıyan bu satış işleminden haberdardır.
Doref, hiç vakit kaybetmeden olayı Bulgaristan ın hükümet yetkilisine çektiği bir telgraf ile bildirir. Yani; Sofyaya gelen balyalarca malzemenin hurda kâğıt olmayıp, tarihî kıymette Osmanlı devlet belgeleri olduğunu ihbar eder
Bulgaristan hükümeti de , aldığı bu ihbar üzerine hemen harekete geçer ve Sofya garında evraka el koyar, kâğıt fabrikasını kamulaştırır ve belgelerin Osmanlı tarihi uzmanlarınca 1931 yılında tasnif işlemi başlar, 1931-1939 seneleri arasında evrakın katalogu hazırlanır, ikinci dünya savaşı yıllarında Sofya dışında güvenli bir bölgede saklanır. Savaşın bitimiyle,Osmanlı Arşivi yeniden Cyril ve Methodis Kütüphaneleri ndeki raflarda yerini alacaktır.
Bulgar Devlet Kütüphaneleri nin Şarkiyat bölümündeki bu Osmanlı arşiv belgeleri, o günden sonra araştırmacılarının hizmetine sunulacaktır.
Olayın en sıcak olduğu günlerde T.C. hükümeti bu evrakın, Osmanlı Arşiv belgeleri olduğundan kendilerine iade edilmesini isterler. Bulgaristan arşiv idaresi de belgeleri iyice ayıklar ve tam iki yıl sonra içinde ne kadar değersiz evrak varsa onları Türkiye ye gönderir ve olayın defteri kapatılır.
Türkiye Cumhuriyet hükümeti de görevini yapmış olmanın (!) huzuru gayetle müsterih olmuştur
Salih Zeki Çavdaroğlu
6 Kasım 2020