Türkler olarak İslâmiyet i kabulümüzün başlangıcı olan XI. Yüzyıl, aynı zaman da, kitleler halinde bir göç dönemimizdir. Batıya doğru başlayan bu yoğun göç hareketlerinde, özellikle Anadolu ya yöneldiklerinde, güzergâhlarındaki İran dan, önemli kültür etkileşimleri ile birlikte, dil konusunda da bayağı bir alışverişleri olacaktı.
Osmanlı Türkçesi, 13. yüzyıldan itibaren şekillenmeye başlar,
15. yüzyılın ortalarında Osmanlı Devleti nin coğrafî sınırlarının alabildiğine genişlemesi ve siyasî birliğin mükemmelliği, Türk toplulukları arasındakidil birliğinin sağlanmasında en önemli bir etken olacaktı. Bu yüzyılda Türkçe, devletin resmî dili, ilim, kültür ve sanat dili özelliğini kazanacaktı.
- Yüzyılda,Osmanlı mûsıkîsi ile paralel bir şekilde mükemmelleşir ve 20. yüzyılın ilk çeyreğini de içine alarak, özellikle yazı dilinin vazgeçilmez formatı haline gelir.
Devlet nezdinde; Osmanlıca yazı dilinden rahatsızlık, daha, 20. yüzyılın başlarında İttihat ve Terakkînin iktidarda olduğu yıllarda tartışmaya açılır.
Daha 1905 de arı Türkçeye yönelişin yeni yeni görülmeye başlandığı bir dönemdir. O günlerde okul dergisi nitelikte bir dergilan Çocuk Bahçesi yayın hayatına başlar. Dergi, bir süre sonra, Celal Sahir Ali Ulvî, Âkil Koyuncu vd. yazarların katılımıyla Yeni Türkçecilik akımının en radikal savunucusu bir edebî dergi olacaktır.
1908den sonra, edebir dergiye dönüşecek olanak Servet-i Fünun,Halit Ziya Uşaklıgil ve Celal Sahir Erozan, yeniTürkçe hakkında ses getirecek yazılara imza atacaklardır.
Yayın hayatına, 1911 yılında Selanikte yayımlanmaya başlayan Genç Kalemler dergisi ile Millî Edebiyat akımı ile Türkçe nin de tartışılmaya başlanacaktır.
Millî Edebiyat akımının mensuplarınıniddialarına göre; Divan Edebiyatı, Arap ve Fars edebiyatının etkisi ortaya çıkıp gelişen taklidî, yapay bir edebiyattır. Tanzimat sonrasında ortaya çıkan edebiyatları ise her şeyi Batılı karakterdedir.
Daha sonra , yeni dil konusunu işleyen, oldukça bol bir yayın, Türk okurlarının hizmetine sunulacaktır.
Yine 1911 yılında Türk Yurdu Cemiyetince; Türk Yurdu dergisi, yayın hayatına başlayacaktır . Derginin toplamda, 20 yıllık faal yayın hayatı olacaktır.
Bu derginin önemli yazarlarından olan Ziya Gökalp, Cumhuriyet in kuruluşu ile, yeni rejimin ideologu olarak ortaya koyacak bütün fikirleri gibi dil konusundada görüşlerini daha bu yıllarda ortaya koyacaktır.
Ayrıca; Ömer Seyfeddin ve Ali Canip Yöntem de aynı dergide hararetli yazılar yayınlayacaklardı.
Meşrutiyet döneminde gündeme getirilen, Farsça ve Arapça kökenli kelimelerin dilden atılarak, Türkçenin sâdeleştrilmesi konusu, Cumhuriyetin kuruluşunun hemen ardından, diğer inkılâplarda olduğu gibi, dilde de, Türk halkının bu konudaki görüş ve tercihinin alınmasına da lüzum görülmeden Türk Dili, tarihte eşi benzeri görülmeyen bir istilâ ve talânla birlikte, âdeta bir yıkım yaşayacaktı.
Atatürkün; Bedenimin babası Ali Rıza Efendi, hislerimin babası Namık Kemal, fikirlerimin babası ise Ziya Gökalp'tir' dediği anlatılagelir.
Bu sebeple Cumhuriyeti kurduktan sonra, Türk toplumu üzerinde uygulanacak olan siyasî, sosyal, kültür vd. reformlarda, önemli bir zaman dilimi içerisinde Ziya Gökalp in fikir ve görüşleri doğrultusunda uygulamalarda bulunacaktı.
Türkçe de yapılması plânlanan değişikliliklerde müracaat edecekleri ilk ismin Ziya Gökalp olması kaçınılmazdı.
Türkiye nin hemen hemen bütün meseleleri üzerine yazdığı onlarca kitabın içerisinde, onun en bilinenkitabı Türkçülüğün Esaslarında, Türkçe konusuna sayfalarca yer verilir.
Gökalp, dilimizde gerekli düzeltmelerin yapılması için, dikkate alınması gereken hususları sıralarken; Arapça ve Farsça bütün kelimelerin stılması ile yerine mevcut olan, ya da türetilecek Türkçe kelimelerin kullanılmasını, konuşma dilinde halk edebiyatındaki dilin, yazı dilinde ise, İstanbul lehçesindekadın aksanının temel alınmasını önermektedir ki; bunlar ülke gerçekleriyle bağdaşmayan, fevkâle ütopik tesbitlerdir.
Osmanlıyla beraber İslâmiyet in mevcut uygulamasından da oldukça rahatsızdır Gökâlp.Bir dünya dini olan ve temelde Arapça ile anlatılan ve ibadet edilen İslâmiyet ten de oldukça rahatsızdır.Bütün bu rahatsızlıklarını ve buna karşı ne yapılması gerektiği konusunda kendisine söz hakkını Cumhuriyet in ilân edilmesiyle bulur.Aynı sene kaleme alıp yayınladığı TÜRKÇÜLÜĞÜN ESASLARIyeni rejimin âdeta âmentüsü olur.
Bundan sonra Cumhuriyetin Din, Dil,Hukuk,Eğitim v.d.devrimlerine esas teşkil eden fikirlerin ana ekseninde,bazen de bütün detaylarında Gökâlpin etkisi açık bir şekilde görülür.Lâiklik,Türkçe Kuran,Türkçe Ezan,Türkçe ibadet gibi kavramlara yüklediği anlamlar ile Mustafa Kemâlin bu konulardaki görüşleri bire bir örtüşür.
Ziya Gökâlp Osmanlı ile ilgili analizlerinde , Türk toplumunun yeryüzündeki diğer akrabaları ile farklılıklarını hiç göz önüne almamış,başta dini,geleneksel değerleri ve bulunduğu coğrafyaya hep at gözlüğü ile bakmış ve tabiî ki yanılmıştır.
Gökâlp Türk harsı ile Osmanlı Medeniyeti ni birbirinden ayırmaya çalışırken,İslâm dini ve Osmanlı İmparatorluğu nun,Türklüğün bünyesi,vicdan ve harsı(medeniyeti)üzerinde yaptığı köklü değişmeleri unutmuş görünür.Meselâ bir Yakut Türk ü ile Anadolu Türkü arasındaki hars farkını düşünmek lâzımdır.Gökâlp gerçi bu farkı görmüştür ama,Anadolu Türkünü öteki soydaşlarından ayıran sebepler arasında,kudretli,egemen bir İmparatorluğun etkilerini söylemek istememiştir
Bu bilgiler ışığında Gökâlpi :
Cumhuriyeti yüceltmenin yolunun,Osmanlıyı aşağılamaktan geçtiğine iman edercesine inananların fikri önderi konumundaki isimlerimden biri olarak değerlendirmemiz de herhaldeyanlış olmayacaktır.
12 Temmuz 1932 de Türk Dili Kurumu kurulur.Bu kurumun oluşumundan önce Osmanlıcayı ortadan tamamen kaldırmak amacıyla teoriolarak hayal mahsulü düşünceler üretilir.Bu düşünceye göre dünyadaki bütün diller Türkçeden üretilmiş idi.
Hiçbir ülkenin eşine rastalamadığı bir vandalizme inkılab adı verilir.Dil inkılabı.Bu aşırı tasfiyecilik çıkmaza saplanınca sahneye yeni bir nazariye çıkarılır:Güneş Dil Teorisi.Bu dahiyâne buluş intelijansiyanın namusunu kurtarır.Türkçe bütün dillerin anası olduğuna göre özleştirmeğe ne lüzum varAma bir kere ok yaydan fırlamıştır.İntelijansiya ebedî şefin ölümünden sonra büsbütün gemi azıya alır.Dil Devrimi politikanın emrindedir artık.Ona dil uzatmak,devlete karşı koymaktır.Aydının tek hürriyeti vardır :dili tahrip.Mektepler nesillerin hâfızasını neseb-i gayr-ı sahih tilciklerle doldurur
Dilde inkılab olmaz.İhtiyar tarih,dünyanın hiçbir ülkesinde böyle bir çılgınlığa şahit olmamıştır.Toplum geliştikçe,dil de gelişir.Osmanlıca diye bir dil yoktur.Osmanlıca,Anadoluya yerleşen ve İslâmiyeti benimseyen Türklerin dilidir.Yani hâlis Türkçedir,Batı Türkçesi
Bütün bu inkılâplar yapılırken tabiidir ki TBMMnin oluru alınıyordu.A
https://ferahnak.wordpress.com/2020/06/21/osmanlica-nin-tuketilisi-dilimizin-tarzanca-ya-cevirdi/?preview_id=585&preview_nonce=0e5977e2f4&preview=true