Hikâye
“Bir hikâye yazıyordum. kahramanı sendin bu hikâyenin.
Zamanı üç boyutuyla kuşatıyordu güzelliğin. Ben çaresiz kalemim kaditti. Oysa sen, alabildiğine albenili,
alabildiğine kayıtsızdın...”
“Bir hikâye yazıyordum. kahramanı sendin bu hikâyenin.
Zamanı üç boyutuyla kuşatıyordu güzelliğin. Ben çaresiz kalemim kaditti. Oysa sen, alabildiğine albenili,
alabildiğine kayıtsızdın...”
Keskin bir bıçaktı bileyen ruhumu!Gelişigüzel söylenmiş bir söz bile güzeldi dudaklarında!Her şeyim oluyordun...Asıyordum korkularımı bir bir,seni göreceğim ana kuruyordum içimden kanayan boşluğu!
Bir gün bu küçük yaramazla merdivenlerde karşılaştı. Annesi elinden tutmuş yukarıya doğru merdivenleri çıkıyorlardı. Kadın, Hayrettini görünce çocuğa:Bak, senin rahatsız ettiğin amca bu! Şimdi sana kızsın mı, kulaklarını çeksin mi? Deyince :
-Hanımefendi, lütfen çocuğa beni kötü bir insan olarak tanıtmayın. Benim ondan yana herhangi bir
Niyetle başlanan bir aşk değildi bu, bana inan.
Sevgime inan, bu aşka inan.
İçimde sessizce büyüyen sana inan...
Yürüdüğü kaldırımda karşısından önde bir dişi köpek, arkasında da bir erkek köpek geliyordu. Ona yaklaşınca arkadakini tanıdı. Arada sırada yiyecek verdiği köpekti Yanından geçerlerken:
-Naber Çomar? Dedi. Fakat Çomarın tepkisi dostça olmadı. Dişlerini göstererek hırladı ve sırtını biraz dikleştirerek dişi köpeği takibe devam etti.
Genç kız aynada tüm hatlarını inceledi. Ne bir yüz güzelliği vardı ne de vücut güzelliği. Üstelik birazda boy fakiriydi. Oysa tüm bedeni alev alev yanıyordu. Onu kucaklayacak, doyasıya sevecek, hatta canını
Aşk, sevgi, namus, sadakat, dürüstlük gibi değerleri bir renk grubu; ihtiras, cinsellik, arzu ve hazzı da ayrı bir renk grubu olarak düşündü. Bunlar arasında bir seçime gitmeliydi. Tam, seçimini yapabileceği bir noktaya ulaştığını hissetmişti ki, bütün renkler aniden birbirine karıştı ve ortaya tek bir renk çıktı: Siyah. Siyahı
Aradan tam beş yıl geçmişti, beş koca yıl. O, yıllar boyunca unutamadı hiç, yazdığı o son mektubu. “Yazmamalıydım”, dedi yıllarca kendine. “Yüzümü güldüren, hayatımdaki en muhteşem şeye sırtımı dönmemeliydim”.
Birkaç saatlik bölük pörçük uykuyla erkenden uyandım. Penceremi açtığımda farklı bir hava odamdaydı. Günlerden Cumartesiydi İşe de öğleden sonra üçte başlayacağıma sevindim. Yüzümü bile yıkamadan ev ahalisini uyandırmadan mutfağa yine fare kıvraklığında sessizce girdim. Karşı pencere yine aralıktı Gözüm dakikalarca orada belirecek küçük bir hareketi bekledi... Hareket olmayınca
Aradan zaman geçti. Recep ve Hasan arasındaki görüşmeler devam etti. Gündem hep Hülya oldu. Ancak her iki arkadaşta Hülya’dan bahsederken, birbirlerine renk vermemeye özen gösterdi.
...Bir anda odaya görevli doktor ve hemşireler doluştu. Bazısı Hülya'nın başucunda duran monitöre
göz atıyor, bazısı tansiyonunu ölçüyor, bazısı muayene ediyordu. Her şey yolunda gözüküyordu.
Solunum, nabız, tansiyon, kalp ritmi hepsi
Aşka en çok bahar yakışır değil mi? Oysa bir kış mevsiminde başlıyor bu düşsel aşk. Dışarıda kış, yüreklerde bahar... Kırlar yerine, yüreklerde açıyor papatyalar... Dışarısı soğukmuş, buz gibiymiş, ne gam? Yüreklerde güneş...
Seni öldürmemiş olsam, gelir konuşurdun, biliyorum. Benim için konuşan olmadı, ben zaten ağzımı açmadım. Mahkeme dağıldı, kararı duymadım.
Sinan köyde yaşayan yağız bir delikanlıdır . Daha hayat denilen denizin kıyılarında dolaşmakta hayat denizinin içine bir kez olsun girmemiştir. Hayata atılım yapmıştır. Annesi onun iyi bir eğitim almasından yanadır. Ama o köyde ava merakı olduğundan okuldan kaçmaları okul eğitiminden uzaklaşmasına neden olmuştur. Arkadaşlarıyla dolaşır onlarla sigara içer,
Bu size yazdığım ikinci mektuptu aslında, lakin ne size vermeye hazırdı yüreğim.
Ne de muhtemel reddinize…
Akla teslim olmamış, aklı dışlamamış bir sevgi… Rastlamadığı ve rastlamadığın bir güven umudu.
Apaçık, hesapsız kitapsız “Acaba?”lardan uzak sözler…
Konuşulmadan konuşmalar…
Bakmadan bakışmalar…
İzinsiz izinler…
Gitmişsin senin için geldiğim bu şehirden kimsenin bilmediği bir yere. Ne bir haberin kalmış, ne başka bir şey suçlu kaçışının gidişinde. Nereye gittin ve bir gün dönecek misin bilmiyorum.
Insan bazen buldugunu sanir aski... artik bir daha yasanmayacagini düsünür insan. Ama her seyden vazgectigi bir zamanda ask kapiyi caldiginda ...aslinda yasadiklarinin ne oldugunu sorgulayamaz bile artik. Sadece o aski o ani yasamak ister ..kaybettigi yi