Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuştuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo |
|
||||||||||
|
Bu gün 22 Nisan…. En çok özlediğim dostumun yaş günüdür, en çok aradığım, dertleşmeyi, gül yüzünü görmeyi özlediğim arkadaşımın yaşgünü… Güneş çıksa da henüz ısıtmayan bir Nisan günü yine… Sanki yıllar yıllar önce bu mevsimde bizler kuşlar gibi şakıyorduk, havalar ve iklimlerle birlikte mi değiştik bizler de? 1986 yılının Nisan ayında onun yaş gününde, grup olarak birlikte olunacak mekana yaşım tutmadığı için giremediğim günü düşünüyorum, gülerek… Ne güzelmiş, çocuk olmak; kuşlar gibi özgür… Yine bir yerlere almasalar beni, seni, onu, şunu, bunu, insanları…. “Daha yaşın tutmuyor deseler”, bu yaşadıklarına, “hadi sil gözyaşlarını”; “daha yaşın ufak” deseler; “baba olmak için çok küçüksün”, “iyi anne olabilecek düzeyde değilsin”, “daha 50 yaşını aşmadın sevdiğin büyüklerini kaybetmeyeceksin”, sil gözyaşlarını” deseler… Deseler, deseler, deseler de demezler, diyemezler, dedirtmeyiz; dinlemeyiz bile… “Zira biz büyüdük!!!!” Şarkıdaki, gibi; "biz büyüdük ve kirlendi dünya.." Koskoca 18 yıl, bir dolu şeyde yaşımız sorun olur da, bir gün aştın mı 18’i; hadi ver elini dünya; deli dünya….. Askere gidebilirsin, gitmelisin de mesela… Evlenebilirsin, evlenmeyi gözün alırsa; ceza alabilirsin herhangi bir fiilinden dolayı, mesela birinin canını acıtırsan (ama kalbini kırarsan değil), mesela işe girebilirsin; girebilirsin ki, canını sıksınlar, biraz para ile bir sürü dert edinebilirsin….. Bir dolu yapılabilirlikle birlikte bir dolu dert, tasa ve yükümlülükle de kol kola girersin hemencecik…. Keşke çocuk olsaydım da çimlere uzanabilseydim, serin havaya aldırmadan, diskoya almasaydılar da parkta yürüseydim; işe girmeseydim de daha çok şiir okuyabilseydim, kitap okusaydım saate bakmadan; daha çok arkadaşım olsaydı mesela, uzatılan elleri tutabilseydim dersin… Daha çok öpseydim, daha sıkı sarılsaydım….. Dersin, dersin, dersin… Kendi kendine konuşmak asılı kalır boynunda da kah şiir yazarsın; geçmişe özlem dolu, kah dağıtırsın kendini işe güce gitmez elin… Koşmaktan yorulmayan bacakların, o rutine yazılmış yolu gitmez olur; tersine tersine giderken gönlün. Araban olur da şehirde zevk almaz olursun trafikte boy göstermekten, mesela; paran olur da harcamaya bile mecalin kalmaz olur…. Yazdıkça yazarsın da, aylarca bir şey yazamazken; yine de batarsın sessiz sessiz…. Ne bahar aynı bahardır, ne sen aynı sen… Sahi bu gün, Nisanın kaçı?
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2025 | © Ahmet Dosdoğru, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |