Bir önyargıyı yok etmek, atomu parçalamaktan daha zordur. -Einstein |
|
||||||||||
|
29/4/2009 Boş kaldıkça Montaıgne'in Denemeler'inden bölümler okurum. Çağlar ötesinden, beş yüz yıl öncesinden öyle seslenir ki bu aydınlanmacı bizlere,şaşar kalırsınız.Hayat,insan,dostluk,yalnızlık,mutluluk özgürlük,ölüm...üzerine yazdıkları insanın yaşam felsefesini bile değiştirir. Bazen bir karamsarlık çöker üstüme.İstesem de kurtulamam bundan.Ne için? Gelecek için, sağlık için,başka problemler için,yurdun hatta dünyanın geleceği için.Gençlerin bugünden yarına umutla,güvenle bakamadıklarını düşünürüm.Burada açıkça yazamadığım pek çok kaygı kemirir içimi. Sonra o konuyla ilgili bir Montaıgne denemesi okuyunca sanki dünyam değişir. Bu adamın dedikleri yüzde yüz doğruymuş gibi moralim yükselir.Oysa adı üzerinde bir "deneme"dir bu. Herkesi korkutan,kaygılandıran "ölüm" üzerine bakın ne diyor Montaıgne: "Başımıza bir kez gelen şey büyük bir dert sayılamaz.Bir anda olup biten bir şey için bu kadar uzun zaman korku çekmek akıl karı mıdır?" "Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmek ne budalalık!" "Hayat, kendiliğinden ne iyi ne kötüdür.Ona iyiliği,kötülüğü katan sizsiniz. Bir gün yaşadıysanız, her şeyi görmüş sayılırsınız.Bir gün bütün günlerin eşidir.Başka bir gündüz,başka bir gece yok ki! Babalarınız başka türlüsünü görmedi Torunlarınız başka türlüsünü görmeyecek" İşte bu adamı okudukça insanın ölüme bakışı bile değişiyor.Bu denemelerini Lucretius adlı bir şairin şiirleriyle de çok güzel süslüyor. Bu yazısında iki dize var ki gerçekten insana yaşam felsefesi aşılıyor: "İnsanlar yaşatarak yaşar birbirini Ve hayat meşalesini,birbirine devreder koşucular gibi". ............................ Anadolu insanının hele de kendi bölgem olan Orta Anadolu insanının sıcaklığını, candanlığını,konukseverliğini iyi bilirim. Onların yeteri kadar eğitilmemişlikten kaynaklanan bazı davranışlarına hiç de tepeden bakmam.Biz çocukken çorba aynı tastan içilir, yemek aynı kapta yenirdi. Herkese ayrı ayrı tabak da yoktu,ayrı yemeyi düşünecek görgü de yoktu. İnsan neden kötümser, karamsar olur? Bu gün de insanımızın tuhaflıklarını anlatayım dedim.Bunları yazarken sakın yanlış anlaşılmasın. Doğrusu varken neden böyle eğrilerini yaparız, onu anlatmaya çalışacağım. Arkadaşlar benim bu davranışlar karşısında tavırlarıma alaycı yaklaştıkları için ben de alaycı bir dille anlatacağım. "Dersimiz Türkçe Her yıl keyifle anlattığım bir konu: 'Mektup Nasıl Yazılır?' Ali Ekber Çiçek türküsünün iki dizesiyle Başlıyorum söze: "Mektup selam söyle benden sılaya Söyle benim için de eller ağlasın" Merakla dinliyorlar Anlatıyorum, anlatıyorum Şuraya hitap, Sonra giriş,gelişme, sonuç Selamla başlamayın Önce mektubun yazılış sebebini anlatın Haberlerle,isteklerle geliştirin Sonunda da kısaca selamınızı İletin Şuna selam eder ellerinden, Diye uzatmanın Var mı anlamı Dolmakalemle yazılmalı Siyah ya da mavi mürekkepli Kağıt çizgisiz, beyaz olsun Falan filan Bir parmak kalkıyor arka sıralardan "Böyle her kurala uyarak Yazmazsak olmaz mı hocam?" Ben de diyorum ki Hem ona hem sınıfa "Sen, tastaki çorbayı Tepene dikerek mi Yoksa kaşıkla mı içersin İkisinde de çorba mideye gider Tepene dikersen elalem ne der?" O zaman Uyacaksın insana yakışana Kurallara uygun olana .................... Günlerden Pazar.Bugün kendimize kahvaltıda bir ziyafet çekelim diye sabah sabah pide fırınındayız. Sıcacık pideden iki tane istiyoruz.Fırıncı, sanki pideleri koyacağı gazete parçası çok temizmiş gibi bir de parmağıyla tükrüklüyor gazeteyi.Neden yaptığını soramıyorsunuz bile.Onun için bu o kadar doğal ki... Yere tükürenlere, sümkürenlere sakın karışmayın.Dayak yiyebilirsiniz sonra. Sokak varken adam ağzını, burnunu niye evdeki lavaboda temizlesin(!) Hani yazarken kullandığımız noktalama işaretleri var ya! Öyle alışmış ki bazıları, konuşurken küfür, olmuş onun cümlesinin noktası, virgülü. Arkadaş grubu, oturuyoruz bir masaya. Salatası, mezesi, barbunyası, ezmesi geliyor sofraya. Beyefendi alıyor ekmeği, daldırıyor salataya. Dört parmak salatanın içinde. Canım tadı mı olurmuş böyle yemeyince.Biraz da kalender olmalıymış insan. Hangi devirde yaşıyoruz? Bir evde su içmek için tek bardak mı var? Yemek yerken, lokmayı çiğnerken ağzını açarsan elbete şapır şapır eder ağzın. Böyle onlarca olumsuzluğu sıralamak mümkün. Eleştiri getirdiğinde size söylenen "İstanbul'da mı büyüdün kardeşim?" sözüdür.İnsan gibi davranmak, görgülü olmak için İstanbul'da mı büyümek gerekiyor? Gerçi şimdi o eski İstanbul da yok ya! ................. Önce Montaıgne geldi aklıma. Sonra da insan gibi yaşamak.Kibarca davranmak varken kabalığın; temizlik varken pisliğin ne işi var yaşamımızda? Herhalde yanında nokta bile olamayacağım o büyük denemeciye özendim. Adı üzerinde deneme.İçinde de "ben" varım. ......... NumanKurt
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Numan Kurt, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |