..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Olgunluğa erişmemiş şairler ödünç alır, olgunluğa erişenler çalar. -George Eliot
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Başkaldırı > ...




1 Ekim 2002
uranyum aşıkları  
...
"Ben de kansermişim, akciğer hem de"


:CHID:
Bilmem hangi küçük, kambur, cılız kara derili insanların ülkesindeki maden ocaklarından tonlarca kayaç çıkartıldı. Bu dev kaya kütleleri madenin iki kilometre ötesindeki esrarengiz tel örgülü laboratuvarlara taşındı. Orada işe yarar-yaramaz diye ayıklandı. İşe yarayanlar koca ağızlı öğütücü makinelere, işe yararmayanlar cehnnemin dibine. Cevherli kayaçlar, canavar dişli makinelerde bayat krakerler gibi çıtır çıtır parçalandı. Afiyetle öğütüldü sonra. Metal canavarın kıçından dökülen toz toprak yığını asite bulandı.(sülfürik asit!) Kesif bir uranyum konsantresi ağır ağır doluştu, özel korumalı tüplere. Ayrıştırıldı, arılaştırıldı; Bi'şeyler bi'şeyler yapılıp külçe kalıplar haline getirildi, uranyum.

Bilmem hangi iri, şişman, kalın enseli insanların ülkesindeki santrallere taşındı, uranyum. Ufuklara kadar yayılan tesislerde zenginleştirilip nükleer yakıt elde edildi. Basınçlı sulu reaktörlere giren yakıttan; insan emeğinin bilmem kaç milyar katı enerji çıkışı oldu. Misyonunu tamamlayan uranyum daha fazla işe yaramaz oldu. Fazlalık haline geldi. Yeryüzündeki diğer atıklar gibi o da atık depolarına gönderildi. Atıklar sıkıştırıldı; asfaltlanıp betonlandı. Saklamak için hazır hale getirildi.

Bilmem hangi saf, melül, boş bakışlı insanların ülkesindeki yetkililer; bu atıkları para için aldılar. ( Dikkat edin, alış-veriş değil, alış-alış) Derin çukurlar kazdılar, dağın başında. İçinde fıkır fıkır uranyum parçacıkları bulunan beton kalıpları çukurların içine yuvarladılar. Çukurları örttükten sonra çekip gittiler. Unuttular, orayı.

Günler geçti aradan. Felaketler oldu. Seller, depremler. Erezyon, heyelan. Yerin altındaki dehlizlerde; tepelerinden kılcal kökler sarkan ve tetikte duran çakıl taşlarının sessizliğinde isyankar bir çatırdama duyuldu. Tüm solucanlar durdu, başını çevirdi. Tüm böcekler antenlerini titretti, korkuyla. Ve tüm ağaç kökleri ucuna kadar gerildi. Bir göz aralandı, derinlerde; yeşil gösterişli bir ışıkla parıldadı. İçi gıcıklanan, kaşınmadan duramayan, uranyum çocuklar fışkırdı o gözden. İçeride tutulmanın hıncıyla dört bir yana saçıldılar. Topraklardan süzülüp kaynaklara sızdılar. İnce sakin suyla yol aldılar. Güneşi görebildikleri ilk delikten yer üstüne tırmandılar. Özgürce ışıdı, uranyum çocuklar. (Alfa, beta, gama) Akarsulara karışınca hızlandılar. Kayalara çarpa çarpa aktılar.Bir baraj gölüne birikip dinginleştiler. Usulca salındılar. Bazen bir balığın ağzından girip dışkısından çıktılar. Beklenmedik bir akıntı. Uranyum çocuklar, şehrin içme suyu şebekesine daldılar bilmeden. Kilometreler boyunca pvc borularda sürüklendiler. Fırıl fırıl dönen bir su sayacından geçip musluğun ağzına ulaştılar. Bir sürahiye doluştu, uranyum çocuklar; masanın üzerinde duran iki bardağa ayrıştılar sonra. Suyun bir bardağını Aysel Hanım, diğer bardağını Gürsel Bey içti. Uranyum çocuklar Aysel Hanım'ın akciğerine, Gürsel Bey'in de karaciğerine yerleşti. Orada bir süreliğine dinlenmeye çekildiler. (Yalnızca bir süreliğine ama; fazla değil.)

* * *

"Ben de kansermişim, akciğer hem de"

O kadar hissiz ki Aysel; Gürsel kafasını kaldırıp sözün doğruluğunu tartma ihtiyacı duyuyor. Gözleri yalanlamaz Aysel'i hiç. Öyle yine. Kahredici bir doğru. Sadece bakıyor, Gürsel. Uzak bakışlarını Aysel'in cevapsız gözlerinden toparlayamıyor.

Kıkırdamaya başlıyor, Aysel, burnunu titrete titrete. Karnından gelen garip seslerle gülüyor.

"Ne oldu, Aysel?"

"Yeniyetme bir kızken, Türk filmleri seyrderken, hatırlar mısın hani, adam kanser olurdu hep -kadın ya da, her neyse- Sevgilisi ortada kalırdı adam kanserden ölünce. Kendime her filmde aynı soruyu sorardım: Ya iki taraf da kanser olursa? Ortada kim kalacak?"

Gürsel de kıkırdamaya başladı istemsiz.

" Evet ya, ne olur iki taraf da kanser olursa?"

İki kanadı kırık kuş, yalpalamadan uçabilir mi bir çizgi boyunca. Yan yana. Bitişe yaklaşan iki aşktan bir umut doğar mı? İki aşık öleceğini bile bile aşklarını taşıyabilirler mi geleceğe? İki ölüm bir yaşam eder mi?

Bağbozumu Aysel'in suratı. Süsleri yerlerde sürünen bir parti sonrası.

"Ama seni seviyorum ben"

" Ben de seni, Aysel."

Aynı filmlerdeki gibi salya sümük.

" Ağlıyorsun, Gürsel, yakışıyor mu hiç?"

Kendisi de ağlıyor. Filmlerdeki gibi yine.

"Ama sen de öleceksin, yakında. Ya benden önce ölürsen sen, o zaman ben, ben ne yapacağım , hem de bu kanser halimle."

Sonu olmayan insanların aşkları daha bir hastalıklı oluyor. Yoksa sonu olmayan aşklar mı insanları hasta ediyor? Ne işe yarar aşk, eğer yok olacaksa insan yakında. Aşk yaşatır; sürdürebilmektir aşk. Oyalanma mıdır yoksa aşk, yok olacaksa insan; kitap okuma, mola yerinde bir sigara yakma; gözlerini kapatıp hülyalara dalma; oyalanma. Belki müptezel bir çaba; sabah uyandığında solmaya mahkum salon çiçeklerini direşkenlikle sulama.

Birkaç gün sonra, Aysel, ışıldayarak geliyor Gürsel'in yanına. Ağzından burnundan neşe fışkırıyor.

"Ne oldu?"

"Kemoterapiden vazgeçtim" diyor Aysel. Sanki kanseri yenmiş de tedaviye ihtiyacı kalmamış.

"Neden?"

"Karaciğerine zarar veriyor."

"Anlayamadım, Aysel. Senin akciğer kanserinle benim karaciğerim arasındaki ilintiyi çıkartamadım."

Ödevini sektirmeden yapan talebeler gibi mağrur, Aysel.

" Doktorunla görüştüm bu gün. Dokularımız bire bir uyuşuyormuş -ne büyük tesadüf değil mi, aynı filmlerdeki gibi- Hani senden önce ölürsem, benim karaciğerimi sana verecekler. Organ nakli için tüm belgeleri imzaladım bugün. Kurtulabileceksin yani."

Aşk işte.

Ertesi gün, Gürsel, eşofmanlarıyla çıkageliyor. Nefes nefese ve kıpkırmızı.

"Hayrola?"

"Senin akciğerlerini sağlıklı tutmaya çalışıyorum."

İkisinden biri önce ölecek ve bu ölüm diğerini yaşatacak. Bu kadar basit bir denklem. Ölüm eşittir yaşam. Eşitliğin hangi tarafına kim geçecek? Kim yaşamaya razı olacak aşkının ölümüyle. Aşk yaşatır demiştim ya; bu bir istisna. Aşk ölmektir burada; ölmek ise yaşatmak.

"Dur bakalım" diyor Aysel. Paradoksun varlığı ciğerine batmış nihayet; uyanmış. "Şimdi sen olmayacaksan eğer ve ben yaşayabileceksem bu yüzden; senin ciğerlerinle soluk alacaksam yani, ne anlamı kaldı yaşamamın. Kafam karıştı bak şimdi. Yani senin ölümün yaşamama neden olacak. Midemi bulandırdın, Gürsel, kusmak istiyorum."

"Sen başlattın, Aysel, aynı şey senin karaciğerin içinde geçerli, hem. Sen önce ölürsen ben yaşayacağım; kabullenemem, bunu. Senden önce ölmeliyim."

İki hızlı bakış. Vahşi batının en hızlı kovboylarının silahlarını çekmeleri aynı anda.

" İntihar etmeyeceksin, değil mi Gürsel?"

" Ya sen, Aysel, sen eder misin?"

Bir zamanlama meselesi artık hayat. Saniyeleri dakikaları ömrün boş kalan taraflarına sığıştırma, zorla tıkıştırma. Kapısını zorlayan guguk kuşları.

"Öldürürsen eğer kendini, Aysel, ciğerini asla kabul etmem. Ya da ne gerek var canım, ben de kendimi öldürürüm olur biter işte."

Hayatta tutma paktı aslında bu. Yine de ölecekler, onlar da biliyorlar ya!

Bir gün işinden dönen, Aysel (hala çalışıyor, Aysel, çalışınca Gürsel'e sakladığı karaciğerin daha zinde kalacağını düşünüyor) karşılaştığı manzarayı çok radikal bulur. Hayatında tek damla alkol almamış karaciğer kanseri Gürsel Bey krallar gibi sofra kurmuş, yanında aslan sütü rakısını büyük büyük yudumluyor. Kafası da iyi.

Sinirlenmesi gereken Aysel Hanım, suratına kocaman bir gülücük yapıştırmamak için yanaklarını kemiriyor. Kocasının boynuna atlamamak için ona kadar sayıyor sessiz sessiz. Seviş krizi geçince:

"Ne yapıyorsun, Gürsel, karaciğer kanserisin sen. İçki yasak sana. Biliyorum çabuk ölmek için içiyorsun. Hani intihar etmeyecektik, Gürsel, ne oldu sözüne?"

"Yanılıyorsun, Ayselciğim, biricik aşkım benim. Gel şöyle yanaş yanıma otur. İntihar etmemek için yapıyorum bunu. Senin için, senin için."

" Sarhoşsun sen! "

" Sen değil misin? Yazık!"

Arabanın önüne bir engel çıkıyor, farzet. Mesela besili bir kedi. Frene bassa şöför, yine de çarpacak kediye. Yavaş çarpacak. Kedi hemen ölmeyecek. Asfaltta tüyleri sıyrıla sıyrıla sürüklenecek ve sonra kedinin bel kemiği arabanın tekerleklerini zıplatacak. Önce ön tekerler, sonra arka tekerler. Kedi hepsini hissedecek. Ama şöför kediyi gördüğü an gaza bassa, hızla çarpsa. Ne mutlu bir infaz. Böyle düşünüyor işte Gürsel.

Aysel yerinde durur mu hiç? Misillemesi hazır. Akciğer kanserli Aysel Hanım, Gürsel bey'in karşısına dikiliyor. Ağzında pipo. Başının yukarısında şekerli duman bulutu. Piponun ağzını sıkıştırdığı dişlerinin arasından delişmen gülücükler sızıyor.

Ne bu, ölüm yarışı mı sevgi yarışı mı? Kim daha çok sevecek, kim daha çok ölecek sevdiği için. Aşk işte. Hastalık.

Birileri durdursa şunları.

Birbirini takip eden günler. Gürsel hergün bir bardak erimiş iç yağı dikiyor kafaya. Bir şişe sek şarap (itöldüren). Yatmadan önce bir buçuk adana. Kahvaltıda balık yağına ekmek bandırıyor. Aysel de aynı. Günaşırı üç paket light sigara (daha zararlıymış, öyle diyor) Nargile, pipo. Katran çamuru akciğer.

Birileri durdursa şunları.

Arasıra uyunıyor, uranyum çocuklar. Tüm organizma dikkatkesiliyor. Bütün hücreler büzüşüyor. Damarlarda koşuşturan bilmem kaç milyon alyuvarın hepsi birden esriyor. Sinir demetlerinden kayıp giden kıvılcımsı uyartılar birbirine girip hedeflerini şaşırıyor. Esniyor, geriniyor, uranyum çocuklar. Eşeleniyorlar. Şöyle bir etrafı kolaçan edip tekrar uykuya dalıyorlar.

"Saçmalıyoruz" diyor Aysel. Hastalıktan bir deri bir kemik. Ağzında burnunda kurumuş kan pıhtıları. Son yakın; hem Aysel'e, hem Gürsel'e.

Gürsel, ağzının kenarlarında sürekli sarı-yeşil sıvı. Derisi kızıl oyuklarla kaplı.

" Ben her an senin benden önce öleceğin korkusuyla yaşayamam, eğer bu ölüm beni kurtaracaksa. Gürsel, buna bir son vermeliyiz. Pes ediyorum ben. senin ciğerinle yaşamak istemiyorum."

" Öyle ya, Aysel, Bak şuraya ya iki ya üç günlük ömrümüz kaldı. Biraz daha sabretsek bari."

" At yarışı mı bu Gürsel?- kim daha önce ölecek- Aşkolsun yani."

Aynı gün, Aysel Hanım ve Gürsel Bey, organlarını birbirine bağışlamaktan vazgeçerler. Yalnız vasiyetlerine bir şart koydururlar. Aysel Hanım'ın sağlam karaciğeriyle, Gürsel Bey'in sağlıklı akciğeri aynı hastaya verilecek. Aşkları böyle yaşayacak, yani; başka vücutlara entegre olmaya çalışan organlarla.

Çok geçmedi, uranyum çocuklar, isyan etti. Yeşil alevler saçıp yanardağ gibi patladılar. Acı sarı safraya bulamaç oldular. Mide çeperlerini eritip, yemek borusuna tırmandılar. Köpük köpük olup çeneden aşağı aktılar. Ya da. Alveol keseciklerine doluşup siyaha çalan garip bir renge boyadılar kanı. Bronşlarla somurulup sıcak kakaolu muhallebi kıvamına gelince nefes borusuna çıktılar. Sonra kaynar muhallebi tenceresi yere yuvarlandı. Şaap diye duvarlara yapışan yarı katı-yarı sıvı (plazma diyorlar) muhallebi soyut resmini çizdi aşkın: kan kırmızı (siyahtı aslında)

Ölümü hızlandırsa aşk, bir intihar mıdır acaba? (öleceksin nasıl olsa, aşık olmaya ne gerek var şimdi) Ya da birincil vazifesi midir ölüm aşkın? (eğer aşıksan öleceksin sevdiğin için kaardeşim)

Birbirine koşut iki ıssız selvi mezarlıkta, el ele tutuşmuş iki mezar taşı, birbirine dolanmış iki kefen şimdi Aysel ile Gürsel.

Biri onları çoktan durdurdu.

Tüm uzuvlarından önce çürüdü Aysel Hanım'ın akciğeri ve Gürsel Bey'in karaciğeri. Böbrek, kalp, barsak. Hepsini sollayıp geçti. Önce renkleri değişti ciğerlerin; akciğer karardı, karaciğer açıldı. Küçülüp tostoparlandılar. Bir avuç organ posası kaldı, geriye. Sıkılmış portakal, haşlanıp süzülmüş mercimek, karnıbahar sapları. Uranyum çocuklar; kapı dışarı edilmiş süt kokan bir evlat ne kadar özgürse o kadar hür işte. Yine topraktan aşağı süzülme, yine kaynak suları falan filan. Lanetli kanserojen bir döngü. Bana ya da sana ilişmedikten sonra uranyum çocuklar, ne önemi var bunun? Nasıl olsa kendilerini feda edecek birileri bulunur.(bkz. Aysel ve Gürsel) Aşklarını da.

İlle de bir son istiyorsanız eğer, anlatayım. Aysel Hanım'ın sağlam karaciğerini, Gürsel Bey'in sağlıklı akciğerini ve onların yüce aşklarını birleştirdiği şanslı hastayı merak ediyorsunuzdur. Onların vasiyetleri tabii ki kabul edilmedi. Etik mi metik mi öyle bir şey varmış. İki kişiyi birden yaşatmak varken, hem akciğeri hem de karaciğeri sakat bir hastayı beklemek nedenmiş. Aşk da neymiş hem!

.Eleştiriler & Yorumlar

:: 01
Gönderen: peri sim eldivenoğlu / Ankara/Türkiye
22 Aralık 2004
yarılanma süreleri: yarılanma süreleri öldürür uranyumları. aşkı da. yarılanma süreleri. öldürdü.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


... kimdir?

. . .

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © ..., 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.