Şiir, tarihten daha felsefidir ve daha yüksekte durur. -Aristoteles |
|
||||||||||
|
Altı öğrenci, yani biz, sahnenin hemen arkasında bulunan ve sahneye direk olarak açılan odalarda, konferans odasından taşarak odaya sızan fon müziği eşliğinde sıramızı bekliyorduk. İki kız birbirlerine ne kadar heyecanlı olduklarını anlatıyor, diğerleri de şiirlerini kendi kendine tekrarlıyordu. Odanın duvarlarına baktım. Bir kısmı pembeye, bir kısmı daha koyu bir pembeye boyanmıştı. Sanırım badana yapılırken boya bitmiş ve bir koyu tonuyla devam etmekte bir sakınca görmemişlerdi. Yanımdaki çocuk yüksek sesle şiirinin son kıtasını okumaya başlamıştı. Çocuğu dürttüm dirseğimle. Diğerlerini rahatsız ediyordu. Benden önce çıkacaktı, yani önünde bir kişi vardı. "Sen üç senedir yapıyorsun!" diye bağırdı bana gözleri dolu dolu. "Alışıksın! Ben kesin karıştıracağım!" Bütün oda pür dikkat bizi dinliyordu. Hatta iki kız da susmuştu. Birinin kafasındaki beyaz tüllerle bezenmiş taç, kafasından daha büyüktü. Acaba dekorla uyumlu olması için mi yapmıştı bunu. Gerçi dekor henüz bugün hazırlanmıştı. Kız ise günlerdir provaya onla çıkıyordu. Kız sıranın kendisine gelmesiyle yerinden kalktı. Diğer arkadaşının elini tuttu bir an ve ağır adımlarla kapıya doğru yürüdü. Kafasındaki taç da adımlarıyla uyumlu olarak öne arkaya sallanıyordu. Yanımdaki çocuk sesini kesmişti. Ama şimdi de yüzü kızarmıştı. "Sakin ol." dedim. "Senin için demesi kolay!" diye bağırdı. Çocuğun bir dişi eksikti. Bu yaşta hala dişleri mi düşüyordu? Benden olsa olsa bir iki yaş küçüktü. Arkadaşıyla konuşan kız yalnız kalmıştı. Tırnaklarını kemirmekle meşguldü. Tırnaklarını yemek neden bu kadar yaygın bir alışkanlıktı ki? Çocuk, şiirini tekrar okumaya başlamıştı. Yeniden dürttüm. "Diğerlerinin kafası karışıyor." dedim sakin bir ses tonuyla. Çocuk aldırış etmedi. Fon müziğinin son bir çıkışla bittiğini duydum. "Hayır..." dedi yanımda oturan çocuk. Yüzü kızarmış, yanakları şişmişti. Bacakları titreye titreye kapıya doğru gitti ve aralıktan geçti. Kapıyı kapattı, başımızda duran görevli. Önce fon müziğinin başladığını duyduk. Sonra bir patırtı duyuldu seyircilerden yükselen endişeli bir "Aaa!..." narası eşliğinde. Herhalde çocuk düşmüştü. Ya da bayılmıştı. Görevli kapıyı açıp sahneye atladı hemen. Ben de kafamı uzatıp görevlinin çocuğu kaldırmasını ve yanımdaki koltuğa taşımasını izledim. Çocuk çığlık çığlığa ağlıyor ve bana bağrıyordu. "Senin yüzünden işte! Senin yüzünden!" Salya sümük koltuğa tünedi hemen. Hıçkırarak ağlamaya devam ediyordu. Sırası benden sonra gelen kız, sinirli sinirli bana baktı. "Robot musun, nesin sen?" dedi tüküre tüküre. "S" harfleri ağzından çıkarken dudakları seğiriyordu. Tepki vermedim. Sahneye açılan kapıdan geçtim ve yaklaşık iki yüz kişinin karşısına çıktım. Sahnenin sol alt köşesinde fon müziklerini veren görevlinin yanına giderek, kulağına fısıldadım. "Önceki şiiri ve kendi şiirimi okuyacağım." Yaklaşık on dakika gibi bir sürede, önce düşen çocuğun şiirini daha sonra kendi şiirimi okudum seyircilere. Büyük bir alkış koptu. Eski insanlar beğeni ifadesi olarak neden avuçlarını birbirine vurarak ses çıkarmayı seçmişti? Ağır adımlarla sahneden indim ve görevli öğrenciler için ayrılmış bölmeye oturmak için ilerledim. Diğerlerinin şaşkın bakışlar eşliğinde yerime oturdum. Beyaz taçlı kız eğilerek sordu. "O şiiri nasıl ezbere okudun?" Beyaz tüller yüzüme dokunuyor ve kaşındırıyordu. "Ezberimdeydi." dedim kısaca. Benden sonra çıkan ve bana bağıran kız çıkmıştı sahneye. Dördüncü, altıncı ve son dörtlükte sözcüklerin yerlerini karıştırdı ve kekeledi. Seyirciler alkışladı ve kız hışımla yanımdaki koltuğa çöktü. "Çok teşekkürler!" dedi dalga geçerek. Yüzü sinirden kızarmıştı. Sanırım bir cevap bekliyordu. Cevap vermedim. "Duygusuz robot ya!" dedi dişlerini sıkarak. Yumruk yaptığı ellerini önündeki koltuğa vurdu. İnsanlar neden sinirlendiğinde neden sinirlerini cansız nesnelere vurarak çıkarırlar ki? Son şiirin okunmasıyla dinleti bitti. Edebiyat öğretmeni yanımıza geldi. Bana "Çok iyiydi." dedi. "Ama duygusuz okudun." diye ekledi. SON
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emre Coşkun, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |