Herkes aynı notayı söylediğinde uyum elde edilmiş olunmuyor. -Doug Floyd |
|
||||||||||
|
Sürgün Resimler Direnen tüm babalara… Sevgili Oğlum, Son mektubunda parasız yatılı sınavına hazırlandığını,bu konuda büyükbabanın baskıcı tutumundan biraz yakındığını yazmışsın.Sana uysal olmanı öğütlemeyeceğim;ama direngenliğini pekiştirmek,başarıya ulaşmak için kimi zorlanımları yaşamanın da gerekebileceğini bilmeni isteyeceğim. Büyükbabanın emekli aylığına sığınıyoruz:benim sürgünlükteki, senin eğitimindeki giderlerimiz hep ona bağlı.Bu yüzden parasız yatılıyı kazanırsan onun yükünü azaltabiliriz. Neyse ,bir gün bunların sona ereceğine,geç bile olsa, her şeyin yerine oturacağına ve bu koşullar altında senin başarılı olacağına inancımı büyüterek koruyorum. Sevgili oğlum, Senden uzaktayım;zaman uzuyor. Seni özlüyorum;özlemim koyulaşıyor. Ve senin öksüzlüğün,benimse sürgünlüğüm sürüyor. Her sabah ve her akşam,kasaba jandarma karakoluna gidip imza vermenin tekdüzeliğini yaşıyorum.Burada zaman ağır geçiyor;zamanımı resim yaparak,okuyarak ve bir de sana mektup yazarak değerlendirmeye çalışıyorum.Halkın içine pek karışamıyorum;bana kuşkuyla bakıyorlar. Bu mektubumda iki resmimden;onların da benim gibi dışlanmalarının öyküsünden söz edeceğim. Yıllar önce, okulumuzun yeni konferans salonunun duvarlarına asılmak üzere iki tablomu armağan etmiştim. Sunta üzerine yağlıboya ile yaptığım tablolardan birisinde;karanlıklar içinden çıkıp kızıl aydınlığa doğru dörtnala koşan,yelelerinden yalımlar savrulan kıratları;diğerindeyse ,yarı çıplak iki erkek ile iki kadının birbirlerine sarılmış,dayanışma içinde,kendilerine saldırmakta olan öfkeli, kara bir boğaya karşı direnmelerini betimlemiştim. Her iki resim insanın doğayla ve toplumla savaşımını yansıtıyordu.O günlerdeki koşullar bana bunları esinlemişti; öyle düşünmüştüm. Aradan geçen yıllar içinde toplumsal mücadele hızlanmış,ülke kargaşa ortamına sürüklenmişti.Tüm olup bitenler bir askersel darbeye gerekçe gösterilmiş ve ülke bir kışlaya dönüştürülmüştü.Yurtsever aydınlar, emekçiler,gençler üzerinde sürek avı başlatılmıştı. Ben soruşturmaya uğrayınca-gözden düşünce-resimlerim de alaşağı edilmişlerdi;çünkü resimlerimde “Komünizm propagandası!” yapmışmışım! Sonrası bildiğin öykü . Sürgünde mektuplaştığım bir arkadaşım o iki tablomun akıbetini yazmıştı:Onları ana binanın bodrumuna koymuşlar,bir su baskınında suntalar şişip dağıldıklarından,yapılan bir temizlik sonrasında da götürüp çöplüğe atmışlar! Tablolarımın bu hüzünlü sonlarını anımsadıkça,içimde tarifsiz acılar duyarım.Kendi sürgünlüğümü unutup onların un ufak edilip çöplüğe sürgün edilmelerine yanarım.Ve sanata ;dolayısıyla sanatçıya bu denli karşıt;hatta düşman olan bir yönetici insan tipinin eğitim alanında var olmasını, faşizm ideolojisine kul köle olmasını bir türlü içime sindiremedim. Sevgili oğlum, Yaşın ilerledikçe çevrende bu tür karakterlerle karşılaşabilirsin;bu seni şaşırtmamalı.İnsanın insanlaşması önünde daha uzun yol olduğuna inanmalısın.Her dönemde,her toplumda ve her koşulda bireyselleşememiş insanlar olacaktır.Umutsuzluğa düşmemelisin;çünkü,yurt ve insan sevgisiyle donanımlı dost ve arkadaş bulmakta zorlanmayacaksın.Onların sayıları döneklerden,güce tapan köle ruhlulardan,zorbalardan daha çoktur. Sevgili Çocuğum, Baskıcı yönetimlerin kıskacı altında,dayanışma ve özveri gerektiren zamanlarda, kimi insanların içinde sakladıkları yoz niyetlerini dışa kustuklarını,olağandışı koşullar altında,içlerindeki alacalarını dışa vuranların ne denli tehlike yarattıklarını,ellerine geçirdikleri olanakları kişisel ikballeri doğrultusunda nasıl pervasızca kullandıklarını,bu tiplerin toplumsal dokuyu-bir kanser hücresi gibi-içten içe çürüttüklerini gördüm ve korktum. İnsan, taştan duvar değildir ;korkar.Gözaltındayken korkuyu yendim.Korkum kendim için değil:senin ve senin kuşağın içindi. Silah taşımazdım;hiç silahım olmadı.Silahla değil,bilgiyle ve bilinçle donanmayı yeğledim hep.Ama,dernek binamızda silahlar;hem de sabıkalı silahlar buldular.Oraya kimler tarafından ve nasıl konulduklarını bilemedik,anlatamadık.İt izinin at izine karıştığı dönemi yaşıyorduk.Bir birimize yabancılaşıyorduk.İçimizden hainler çıkıyordu.Harcanıyorduk. Sevgili oğlum, Ben safımı belirlemiştim: Özgürlük ülküsü için düşünce üretmeye,sanat yapmaya çalıştım.Her türden doğmaya karşı bilimin öncülüğünü savundum,sanatın gücüne güvendim. Yeri gelmişken,sana iki tarihsel olaydan söz etmek istiyorum: İspanya’daki iç savaş üzerine hazırlanmış bir belgeselde izlemiştim:Franko’nun faşist sürüleri cumhuriyet yandaşı öğretim üyelerini ve öğrencilerini kırımdan geçirmek amacıyla Madrid Üniversitesi’ne saldırıyorlardı…Kapıda dimdik duran bir adamla- üniversitenin rektörüyle-karşılaşıyorlardı…O,içeridekilere aklını ve bedenini siper etmiş,direniyordu…Ve o, bilim ve cumhuriyet idealine ölümüne bağlı kalmakta kararlıydı,kararlılık içindeyken öldürülüyordu…! İkinci olay İtalya’da geçmiştir.Giordano Bruno dinsel dayatmalara ve koşullandırmalara karşın, Güneş merkezli bir evren düzenini savunmuş ve bu uğurda,Roma’nın “Çiçek Meydanı”nda diri diri yakılmayı göze alabilmişti. Yaşadığım çağ ve toplumsal koşullar farklı olduğu için , o bilim insanlarının gösterdikleri ölçülerde bir özveri göstermedim. Her aşamada parasız eğitim hakkını savunduk;savundum. Grevli,toplusözleşmeli sendikal hak istiyorduk;istedim. Eşit işe eşit ücret diyorduk;dedim. Faşizme geçit yok diye direndik;direndim. Ve bağımsız Türkiye diye haykırdık;haykırdım. Bu belgilerin yaşama geçmesi için eylemlere katıldım;çünkü,Ulusal Kurtuluş’umuzu ateşleyen “İlk Kurşun”un atıldığı bu toprağın çocuğuydum. Bu ülkülerin hayat bulması için eylemlere katıldım;çünkü kan, ateş ve gözyaşıyla karılmış bu toprağın emanetçisiydim. Bilincimi keskinleştiren bu gerekliliklerdi. Çöplüğe sürülen resimlerim gibi çürüyüp yok olmamak için uğraş verdim. Hem kendime ve hem de gelecek kuşaklara adanmış yaşanılası bir ömür için kendi payıma düşeni yapmaya çalıştım.Bu onur yolunda düşe kalka ilerlemeye çalışırken kalem tutan ellerim kelepçelendi,tutuklandım. Sürgünlüğüm bu yüzdendir,oğlum! Bunu bilesin! Özetlersem,çocuğum: Yaşayanların kutsal olduğuna inandım;ama üreterek, direnerek, severek yaşayanların… Ve senin de,direnmeyi,çalışmayı ve sevmeyi bilerek yaşamanı isterim ve dilerim. Terleyen bıyıklarını göreceğim,çatallanan sesini işiteceğim özgür günlerde buluşmak dileğimle seni kucaklar, gözlerinden öperim,oğlum !
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © ercan kızılay, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |