Edebiyat yaşamın öncüsüdür, onu öykünmez, ona istediği biçimi verir. -Oscar Wilde |
|
||||||||||
|
Batıcılar, siyasal dinciler, etnikçiler, tatlı su aydınları, koyunlar, açlar… Ayrılan gruplara bu isimler verilmiş. Bunların dışında kalan, bu toprakların kaderinin bu toprağın insanları tarafından tayin edilmesini isteyen, bu ayrımlara karşı çıkan, bu ayrımların yapay bir şekilde çıkarıldığını fark eden ve onurlarını koruyan bir grup da (ki bunlar eskiden sağcı solcu gibi farklı şekilde bile isimlendirilmiş) kendilerine “ulusalcı” demişler. Bu masal aslında çok uzunmuş ama özetlemek lazım… Günün birinde batıcıların, etnikçilerin, tatlı su aydınlarının, demokrasi maskeli kötü adamların ve bir dilim ekmekle doyurulacağı hayaline kapılan açların büyük destekleri ile yobazlar iktidara gelmişler. Siyasal dinciler tüm ülkeyi kendileri gibi yapmak için hemen çalışmaya başlamışlar. Özellikle ulusalcıların direnişi ile karşılaştıkları için üç adım ileri bir adım geri taktiği ile isteklerini gerçekleştirmeye başlamışlar. Bir konuda önce üç adım atıyorlarmış, ulusalcıların tepkisi gelince bir adım geri çekiliyorlarmış. Bir adım geri atınca batıcılar, etnikçiler alkışlıyormuş, tatlı su aydınları da “bakın adamlar değiştiler, artık gericilik istemiyorlar” diye ulusalcıları ayıplıyorlarmış. Bütün bu olup biteni ağzından salyalar akarak izleyen koyunlar zaten kendilerine verilen “uyuşturucu medya yemeği”ni geviş getirip duruyormuş. Gel zaman git zaman ulusalcıların sesi iyice kısılmış. Zaten besi kaynakları dışarıda olan bazı batıcılar ve etnikçiler bayram etmeye başlamışlar. “Genel af, ikinci cumhuriyet, Büyük Önder öldü, Büyük Önder’in ışığı söndürülmeli vb” çığlıklar göklerde yankılanmış. Artık bu ülkeyi istedikleri gibi parçalamaya çok yaklaşmışlar çünkü. Ama bütün bu olanlar siyasal dincileri kesmemiş. Dışarıdaki ağa babalarının yardımı ile “Heryerekon” diye bir tezgah hazırlamışlar. Önce birkaç maceraperest bulunmuş. Bunların yanına birkaç mafya bozuntusu eklenmiş ve bir örgüt icat edilmiş. Bu örgüte bütün ulusalcılar yamanmaya başlanmış. Bu örgütün ne olduğu, insanların neyle suçlandığı belli olmadığı gibi, uyduruk olduğu aşikar olan bir sürü delil ortalıkta dolaşmaya başlamış. Ülkenin yetiştirdiği çok önemli politikacılar, askerler, kahramanlar, iş adamları, yazarlar bir bir taciz edilmiş. İnsan onuruna yakışmayan şekilde, geride kalanları korkutmak amacı ile yapıldığı belli olan bir muameleyle karşı karşıya kalan bu değerli insanlar tutuklandıkça bazı batıcılar ve etnikçiler sevinç çığlıkları atmış. Tatlı su aydınları, “herkes yargılanabilir, hukukun üstünlüğü, darbeye karşıyız, temiz eller, tarihimizle barışalım, karanlıklar aydınlansın vb” safsataları etrafında geyik çevirmişler. Geride kalan ulusalcılar bu olayların düzmece olduğunu, siyasal dincilerin tehlike saçtığını, ülkenin onursuzlaştığını bağırmışlar ama seslerini duyan olmamış. Sıra size gelecek uyarıları da bir işe yaramamış. Batıcılar ve etnikçiler ekmeklerine yağ sürüldüğünü sanıp göbek atmışlar. Tatlı su aydınları demokrasi gak guk geyiğine devam etmişler, açlar karnımız doyacak galiba hülyasında devam etmişler, koyunlar koyunluklarının keyfini çıkarmaya devam etmişler. *** Gün gelmiş, siyasal dincilere olanlar yetmemiş… “Ben” demiş “çok güçlüyüm, artık ulusalcılarla yetinmem, herkesi istiyorum” demiş. Ve batıcıların ve etnikçilerin üzerine yürümüş. Elinde hazır olan heryerekon kumpasına bazı batıcıları da dahil etmiş. Bu arada etnikçilerin de üzerine yürümüş. Birdenbire tehlikenin kendilerine yöneldiğini gören bu gruplar da “ne oluyor yahu?” demişler. Biraz tepki verince yine üç adım ileri bir adım geri planı yürürlüğe girmiş. Göz altına alınan batıcılar bırakılıvermiş. Aynı anda aynı nedenle alınan ulusalcı içerde, batıcı dışarıdaymış. Batıcı dışarı çıkınca “ben batıyı çok severim” demeçleri vermiş. Batıcı salınınca ferahlamış diğer batıcılar. *** Ama neydi taktik, üç adım ileri bir adım geri… Günün birinde tekrar bir çok batıcı ve etnikçi kumpas dahiline alınmış. İş birlikçilerinin de tehlikede olduğunu, günün birinde sıranın kendi adamlarına da geleceğini gören, demokrasi maskeli kötü adamların işareti ile ülke içinden bir çok batıcı ve etnikçi “çok ileri gidiyorsunuz, demokrasi var gak var guk var” demeye başlamış. Bunları duyan tatlı su aydınları da aman geri kalmayalım diye koroya katılmış. Hatta kampanyalar düzenlemeye başlamışlar. “Aman canım bu iktidarda çok oluyor, ne yapılıyor ki işte ne güzel çocuk okutuluyor, üniversite yaratılıyor ellemeyin onları” diye sızlanmaya başlamışlar. Söyledikleri doğruymuş belki ama doğrular şahıslara endeksli olmamalıymış. Sanki diğer içeri alınanlar suç işlemişlermiş gibi… O tatlı sucular bilmiyorlarmış ki doğruyu her yerde savunmazsan doğru olmaktan çıkarmış. İşte olayın özeti de buymuş, “Sen aydın olarak bu güne kadar yapılanlarda ne ses çıkardın ki?”, “Masum bir çok insan içerde zulüm görürken utanmıyor muydun?” Soruları kulaklarda çınlamış. Bilmiyorlarmış ki tarih buna benzer olaylarla doluymuş. Ülkende, o ülke insanları ile kardeşçe onurlu bir şekilde yaşamayı savunmazsan eninde sonunda sıra sana gelir, seni de alır götürürlermiş… *** Ulusalcılar romantik adamlarmış acıyı çekerlermiş ama “vatan sağ olsun” derlermiş. Doğru dürüst insanlarmış onlar. O ülkenin tarihi hep onları haklı çıkarırmış. Tarihte en kötü anlarda bile tekrar ülkeyi ayağa kaldırırmışlar. Doğru, eninde sonunda ortaya çıkarmış gerçektende ve bir gün yavru ülkede ulusalcılar kazanıvermiş… Kim bilir beklide sıra o ülkeye geliverirmiş… *** Bu masal bitmez aslında… İşin gülünç tarafı o ülkenin “onurlu bir şekilde nasıl yaşanır, nasıl savunulur ve nasıl ölünürü” gösteren bir Büyük Önderi varmış, bu insanların yapması gereken sadece o insanı örnek almakmış. Büyük Önder’in, bu ülkenin, aydınlara (gerçek, ulusunu seven onun acısıyla acılanan aydınlara) ne kadar ihtiyacı olduğunu gösteren sözleri, tarihin sayfalarında hala kayıt altında imiş… *** Bu da böyle bir masal işte, iyi ki gerçekle bir ilgisi yok :)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hüseyin Cem, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |