Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. -Cervantes |
|
||||||||||
|
Türküye türkü derler, Türküden olmaz beyler, Türkü yâri getirmez, O da bi gönül eyler. (1) Evet, gerçekten türküler yâri,yârânı geri getirmez; fakat sevenin gönlü, türküyle oyalanır.Hasrete, çileye türküyle dayanır,sabreder.Hasret, çile, sabır ilmek ilmek işlenir, dokunur türküye.Zaten o sebepten âşık, aşkını “kilim” e dokumamış mıdır? O sebepten ki “yar deyince kalem elden düşüyor” dememiş midir şair? Sevinçlerimiz, kederlerimiz hatta kızgınlıklarımız şiir olup mısra mısra dizilmiştir âşıkların dillerine. Hele bir de sazlarının tellerine dokundular mı, sevinçler daha da coşkulu, kederler daha da incelir, derinden bir âh olur gönüllere. Halk şiirimiz, böyle hissî ya da duygusal olmasının yanında “Ferman padişahın, dağlar bizimdir.” diyecek kadar da cesaretli ve kendi başına buyruktur da. Halk şiirimizin de içinde bulunduğu “Türk halk edebiyatı aşk, ölüm, hasret, tabiat sevgisi, acıma, alay, din duygusu, kahramanlık, ahlak gibi beşerî bütün duyguları işler. Bundan dolayı, onları Türk millî kültürünün en kıymetli hazinesi olarak korumalıyız.” (2) Sanırım bizi ve bizden olanı tanımayan, bilmeyen öncelikle türkülerimizi, ninnilerimizi, manilerimizi, ağıtlarımızı vs. dinlemelidir. Çünkü halk şiirimiz, kültürümüzü öyle bir nezaket ve incelikle aynı zamanda yiğitçe ve mertçe dile getirmiştir ki ayna misali bizi yansıtır desek yeridir. Çifte vurdum maştabaya kalayı … ninem Bozuldu ya ipsizlerin alayı Yok mu kızı kaçırmanın kolayı … ninem Baygın uykulardan uyanamıyom Ben bu hasretliğe dayanamıyom Çadır attım şu Terme’nin düzüne … ninem Hor göründüm Samsunlu’nun gözüne İlişmedim gelinine kızına … ninem Baygın uykulardan uyanamıyom Ben bu hasretliğe dayanamıyom (3) Yukarıdaki türkünün dizelerinde bazı yörelerimizdeki, istenilen kız verilmeyince ya da evlenip düğün dernek kuracak zenginliği olmayan ve birbirini seven iki insanın anlaşıp kaçmaları –bazen zorla- ve daha sonra ortaya çıkan “kız kaçırma” geleneğini görüyoruz. Aynı zamanda toplumumuzda başkalarının gelinine yahut kızına kötü gözle bakmanın hiçbir zaman hoş karşılanamayacağı da ayrıca anlatılmaktadır. Yüzdürdüm kayığımı Rizeliyim Rizeli Adam cebinde besler Senin gibi güzeli (4) Bu mâni örneğinde Rizeli’nin dolayısıyla Karadenizli’nin kayık ya da balıkçılık kültürünü anlıyoruz. Halk şiirimizde savaş ve kahramanlık konularının da ayrı bir yeri vardır. Köroğlu’nun destanlaşan öyküsü şiirlerinde yiğitlik, kahramanlık, güç-kuvvet duygularıyla birlikte büyük bir coşkuyla işlenmiştir. “Tüfek icat oldu mertlik bozuldu” dizesi bir özlü söz olarak çağlar ötesinden günümüze kadar ulaşmıştır. Onun hayat hikâyesinde önemli bir yer alan Bolu Beyi’yle olan mücadelesini de şiirlerinde görmekteyiz. Başından geçen olaylar, bir zaman sinema perdesine de aktarılmıştır. Köroğlu gibi kahramanlık ve savaş temalarına, Toroslar’da yaşayan Türkmen boylarından olan Dadaloğlu da değinmiştir. “Ferman padişahın dağlar bizimdir” dizesiyle padişaha meydan okuyacak kadar yürekli ve ölümden korkmayan biridir. Şiirlerinde, Türkmen boylarından olan Avşar ismini sık sık görürüz. Bununla birlikte Avşarlar’ın göçebe yaşayış tarzını da yine şiirlerinden anlıyoruz. Halk şiirinden bahsederken elbette ki Âşık Veysel’i anmadan geçmek ona yapılan büyük bir vefasızlık olur. “Benim sadık yârim kara topraktır.” dizesi sanırım kulaklarınızda çınlıyordur. Evet, Âşık Veysel bir Anadolu insanıydı ve Anadolu’nun toprakla haşır neşir olan, toprak kokan insanını sanırım en güzel onun bu dizesi anlatıyor. Gerçekten de Anadolu insanının en sadık arkadaşı, yâri, sırdaşı topraktır. Çünkü toprağa ne ektiyse, toprak onu bin misli vermiştir insanımıza. Bundan daha güzel bir dost olabilir mi kara gün, iyi gün demeden her zaman yanınızda olan. Aşağıdaki dizeler bunu ne güzel anlatıyor: Dost dost diye nicesine sarıldım Benim sadık yârim kara topraktır Beyhude dolandım boşa yoruldum Benim sadık yârim kara topraktır. (5) Halk şiiri ele alınıp araştırılırken, Yunus Emre gibi güçlü bir şairi, halk şairi olarak kabul etme tereddüdü yaşanmaktadır. Yunus’un, şiirlerini son derece açık ve öz bir Türkçeyle söylemesi, dolayısıyla dilini halka yanaştırması onu bu hususta kaygı oluşturmayacak şekilde halk şairi olarak görmeyi düşündürebilir. “Bizce Türk şiirinin en büyük anıtlarından biri olan Yunus’un, şiirlerini halk diliyle söylemesi, halktan biri oluşu ve halka seslenmek istemesinden kaynaklanmaktadır. O kimi yazarlarca belirtildiği gibi ‘ümmî’ bir halk ozanı değil, Tasavvufu iyice özümlemiş, yeterince okuyarak kendini yetiştirmiş, şiir denen sanatın bütün derinliklerine inebilmiş, en güçlü ve içten anlatım sırlarını çözebilmiş bir düşünür, bir şairdir.” (6) Yunus Emre İslam dininin ve Tasavvuf düşüncesinin ilke ve kavramlarının yanında Hıristiyanlık ve Musevilik kavramlarını da bilen, doğu dünyasının büyük şairlerinin yapıtlarını tanıyan, dünya bilgisi ve deneyimleriyle tam bir bilge niteliği taşıyan ulu bir kişi, Türk şiirinin gücünü ortaya koyan bir ulus şairidir. Halk diliyle halka seslenen ve halk şiirinin birçok öğelerini içeren yapıtları, bizce bu nedenle halk şiiri çerçevesinde ele alınabilir. Her açıdan baktığımızda halk şiirimiz, bir ruh inceliği, içtenliği ve duygulandırıcı nitelikleri ile etkileyiciliği tartışılmaz bir şiir örneğidir. En eski çağlardan beri tarihin her safhasında, halkın dünya zevkini, görüşünü, üretme gücünü dolayısıyla zenginliğini ve hayal dünyasını temiz ve sade bir üslupla yansıtır. Onu ne kadar iyi tanıyıp kavramaya çalışırsak, kendimizi de o kadar iyi anlar ve tanırız. 1. Bahattin KUFACI, Güce Ağzı (Fiil Çekimi-Metin-Sözlük), Gazi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Mezuniyet Tezi, Kırşehir 2005, s.71. 2. Prof. Dr. Mehmet KAPLAN, Türk Milletinin Kültürel Değerleri, M.E.B. Yayınları, Ankara 2001, s.19. 3. Ayhan YÜKSEL, Tirebolu, Tarih-Kültür-Spor Yazıları, Arı Sanat Yayınları, İstanbul, 2008, s. 101. 4. Prof. Dr. Şükrü ELÇİN, Halk Edebiyatına Giriş, Akçağ Yayınları, Ankara, 1998, s. 284. A.g.e., s. 193. 5. Doğan AKSAN, Halk Şiirimizin Gücü, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1999, s. 27. 6. A.g.e., s. 29.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bahattin Kufacı, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |