Materyalist bir dünyada yaşıyoruz, ve ben de materyalist bir kızım -Madonna |
|
||||||||||
|
Çorak toprakların Kralı. Ellerini aç ki tutunabileyim sana. Hiçbir şey çalacak değilim senden, hırsızlığımı başka günlere saklıyorum. Belki biraz yürüyebiliriz seninle, iki yalancı hayalet gibi, kırılgan ırmağının kıyısında. Paylaşmak istiyorum formüllerimi ve boş yörüngelerimi. Tamtamlar kurban et rüzgarlı gövdeme! Kuşların kanatlarında havaya karışır şarkım. Uzun zamandır kuşkularımın kanıtlarını kovalıyorum; gerçek olduklarını görürsem eğer, nasıl adlandırmalıyım o zaman kuşkularımı? Belirsiz izlere işaret eden bir harita gibi başımın üzerinde asılı duran yazgı: İnanmıyorum sana. Kimse bilemez dudaklarımdan dökülecekleri. Susuz kuyuların Kralı. Yağmurun ta kendisi sana getirdiğim. Çatlak taşların ve tüylü yaprakların üzerinde susan gerçek yağmur. Karakalem taslaklarını çizdim her bir yıldızın, sana gösterebilmek için. Yalan söylediğim de oldu, ama peşimde sürüklediklerim yalan değil. Tırmanabileceğim en yüksek sözcükleri kestirdim gözüme; dillerin en sakınaklısına, en utanmazına taşıttım kanımı. Şifreli resimler kullansaydık belki daha çoğu inanırdı bize, ama uçamazdık. Mektubumu aldın mı? Arıyorum; buralarda bir yerde olduğuna eminim, ağlamasını ya da yok olmasını istemiyorum, çabasız soruları beni eğlendiriyor. Öğreniyorum da: dansettiği ve uyuduğu şarkıları tekrar tekrar müjdelemesi kendime fazla güvendiğimi anlatıyor aslında. Melekleri unutturmalıyım ona, sonra da dilimi anımsatmalıyım. Kavga etmeliyiz belki, ve birimiz yaralanmalı, acı çekmeli diğeri. O ilk şarkının böylesine kutsal olması deli ediyor beni. Ondan sonra dinlediği her şarkıda onun notalarını göreceği, göremezse de inatla benzetmeye çalışacağı düşüncesi ölüme götürüyor bestelerimi. Puslu bir gömlek gibi giyiyorum kör geceyi. Ellerime bakıyorum, parmaklarımın ucunda görmeye çalışıyorum dudaklarını ve soluğunu. Heykellere dokunuyorum, ve kaskatı kemiklerini duymaya çalışıyorum birer birer. Rastlantısal bir demiryolu gibi uzanıyor önümde söz verilmiş gelecek, göz kamaştıran makasları ve paslı vagonlarıyla. Rüzgarlı açıklıkların Kralı, sen misin bu? Rulolar dolusu günlükle kutsayabilirim çocuklarını. Batık bir hazine uydurabilirim onlara. Güneşin boyadığı beyaz evlerin birinde sessizce uyuyabilirler. Sabahları sokakta koşturup terlerler ve öğleden sonra müzik dinlerler. Acıktıklarında yemek götürürüm, bulaşıklarını da yıkarım. Bulutlar kümelenir ve hava kararır. İnanılmaz sahnelerle dolu bir film gibi süsleyebilirim ölümlerini. Gece geldiğinde kulaklarına masallar fısıldarım. Zaman geçer ve yaşlanırız hep birlikte. Çürürüz ve dökülürüz. Sabahları sokakta koşturup terleriz ve öğleden sonra müzik dinleriz. Nereye gitmem gerektiğini bilmiyorum.Bacaklarım hareketsizlikten taş kesiliyorlar ve ben bir türlü karar veremediğim için, yaşlı bir heykel gibi, umarsızca dikiliyorum gölgelerin ortasında. Hangi mağarada saklanıyor yakut gözlü ejder? Hangi özgürlük kopartacak köleliğimi benden? Yorgun darbelerle indiriyorum baltayı uyumsuz kelepçelerime. Sabırsız hortlaklar sarıyor çevremi, durmaksızın konuşuyorlar ve gülüyorlar. Zindandaki tüm tutsaklar günahkar, ve tüm melekler meyva taşıyorlar hortlaklara. Sorularımı duymadın, düğümlü yankıların Kralı. Uğursuz hediyeler getirdim sana, kara tohumlar ektim korkuna. Deliksiz bir uykuya gömdüm çığlıklarımı ve misafirlere açtım belleğimi. Bencilliğimi yitirdiğimi sanma sakın, hala paylaşmıyorum oyuncaklarımı. Yalnızca unutmak istedim bazı görüntüleri. Derken, savruldu misafirlerim. Kısa bir kararsızlıkla uzanıverdi kokular tenime. Keskin kenarlı ve sivri uçlu kuşlar havalandı ormandan, gagalarıyla sımsıkı kavradıkları şekerlerle. Ay, kendini bıraktı. Bakır çivilerle sapladı yalnızlığını geceye. Yeni bir yemekle kurtarabilirim kansız acemileri. Beceriksizce şişirdiler hüzünü ve boyadılar takvimleri. İlk kez kabarıyor damarlarım ve silkiniyor kılıcım. Kalabalığı yırtmam gerek: baştan sona ve acımasızca. Seçmediklerimi boğazlamalıyım, seçtiklerimi de iyi seçmeliyim. Davranışlarımı vahşice buluyorsan, beni izlemek zorunda değilsin. Televizyon ilgini çekebilir. Yitik avların Kralı. Uzak tut tembelliği. Düşle ve yarat, dişle ve kanat. Pamuklar doldurdum gözlerine. Koca ağaçlara takıldı soluğum, saçlarım beyazladı. Çatal bakışlarla yüklendim istemimi, canlı bir bıçakla dört kutucuğa böldüm yaşamı. Kömürlerle karaladım bilgeliğinin beyaz gözlerini, gülümsüyorsun şimdi. Sıcak çay ve çukulatalı kek: böyle mi yanıtlıyorsun kuşkularımı? Elimi tut ki birlikte kovalayabilelim avımızı. Her köşede şımarıkça bıraktığı izleri izleyerek yakalayabiliriz onu. Benden önceye, ve belki sonraya da yayılmış olması umurumda değil, ısırmak ve bir parçasını koparmak istiyorum. O kusursuz bütünlüğünün ne boktan bir yalan olduğunu göstermek istiyorum. İşte ancak o zaman, yürek atışları depremlerle çakışan bir dev gibi ezebiliriz tarihi, ve en baştan kurabiliriz kendi zamanımızı. Kokusuz güllerin Kralı. Dişlerini göster.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Barış Umut, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |