Gezindim durdum; karanlık ara sokaklarda, kendi ayak sesinden korkarak hem de, yüreğim titreyerek, gölgemden kaçarak. Beynimden taşan cevapsız sorular çelmeler taktılar bana çarpıp rutubetli duvarlara. Düştüm defalarca, dizlerim kanadı, bayıldığım da oldu hatta. Pis kokuları takip ettim, derinliklerine indim şehrin, lağımlarda yüzdüm, bokunuzu burun farkıyla geçtim. Kayboldum, umudumu yitirdim bazen ama devam da ettim kaçmaya.
Bir pazar yeri buldum sonra; fahişeler, hırsızlar, arsızlar, şerefsizler, duygusuzlar ne ararsanız. Demek aradığım yer burasıymış dedim kendi kendime. Cebimdeki son parayla bir tezgah satın aldım. Gözyaşlarımı sattım önce ağlayamayanlara, iyi tuttu bu, rekabet artınca bıraktım ama. Ucuzladı. Pazarın daha güzel bir yerinde ağlanacak bir omuz sattım sonra. Tutmadı fazla, hatta kendi gözyaşlarımla ıslattılar omuzlarımı. Param bitti, aç kaldım, dilendim bir ara kimse yüzüme bakmadı. Yüzümü sattım bende, idare ettim bir müddet bununla. Gene aç kaldım, tek gözümü sattım iyi para etti. Kendimi sattım sonra duygusuz kevaşelere, fazla vermediler bedenime, zaten içten bir kere sarılanlardan da almadım para. Baktım olmayacak bir böbreğimi sattım, yeni bir tezgah aldım pazardan. En değerli şeyimi sattım bu kez: hayellerimi! Kısa sürede zengin oldum. Ün yaptım pazarda,yüzsüz tek gözlü “Gündüz Düşçüsü” dediler bana. Gene taklit edenler oldu ama baş edemediler benimle bu kez. Ticareti de öğrendim, ortaklık teklif ettim onlara, kabul edenler oldu. Akşamdan kalma rüyalarımı verdim franchiser tezgahlara,onlarda zengin oldu. Yolunuz düşerse uğrayın mutlaka, herkese yetecek hayal var bende.
Yaşlanıyorum artık, tek böbrek yetmiyor içimdeki ruhsal dolaşıma. Yıllardır bu pazardayım, her sabah dolaşırım tezgahları. Gelmedi hala aradığımı satacak…