Yaşam ciddi, sanat neşelidir. -Schiller |
|
||||||||||
|
Tanımsız sözcüklerle ismini doluyorum dilime. Varlığın bilinmesin diye sesimi yutuyorum. Diyorum ki; … “Sevgili; kaç zamandır oyalıyorum kendimi yokluğa alışmak için? Bu kadar derinlemesine kurcaladığım için yaşamı, kızıyorum kendime… Hep bir panik halinde seviyorum. Duygusal yoğunluğa en kızdığım dönemde en beter düşen olmam öfkelendiriyor beni öte yandan korkutuyor. Şair söylüyor işte: “Gençken, güzelken, yakışıklıyken Niye ölmedim ki bir zamanlar…” Ölünmüyor sevgili biliyorum… Nice sancıyı biriktiriyorum yalnız sana… Dolu dolu yaşayamadığım bir aşkı sana inat daha bir hırsla büyütüyorum. En sevmediğim şairlerden çekip alıyorum sana en çok yakışan sözcükleri… Seni hep bir panik halinde seviyorum. Daha çok sevebilmek içindir bu. Sen bilmiyorsun. “Tam da işte” dediğimiz anda tüm bildiğim şiirleri uç uca ekleyip veremiyorum sana. Sev(il)mek boyunu aşıyor. Gidiyorsun sen. İki ileri bir geri… Dizlerimi karnıma doğru çekiyorum. Sana yazdığım bir kitap var. Asla okumayacağın bir kitap... Öyle ya sen korunaklısın. Kaçarsın sevmek oyunlarından. Oysa ben nice sapkın oyunu geride bırakıp en arı sevgiyle oynadım seninle. Ne yapacağımızı bilemedik bu topladıklarımızla. Sen ulaşılmaz olan peşindeydin. En açık yaranı göstermiştin bana gizliden. Ben teslim olmak niyetindeydim. Tüm yaraları göstersek dahi birbirimize bilinçsizce dürüst olamıyorduk. Ben eski zaman masallarından bir aşkın içine düşmek peşindeydim. İzlediğim filmler halt etsin isteğiydi bu. Koyu kıvamlı aşk filmlerinin müziğini çalıp kendi masalıma fon yapıyordum. Sen sesini kısıyordun. El değmemiş bir aşka yaraşır incelikle örüyordum saçlarımı, dokunmaktan kaçıyordun. Ben sana kötü bir şey olsun istiyordum. Sen bana kötü şeyler yapıyordun. Cömertçe açıyordum kartlarımı… Gizliden yazdığım başka mektupları hissettirmeden okuyordum sana… Ne birbirimizde kalabiliyorduk, ne de gidebiliyorduk.” … Sıkılıyorum yazmaktan odanın içine geri dönüyorum. Tekrar yere oturuyorum. Başımı pencereye çeviriyorum. Hava kararmış… Tanrı kadınlarını toplayıp bir gece kulübüne gitmiş meğer… Telefonu gün boyunca uzağımda tuttuğumu nihayetinde anımsıyorum. Seni aramamak için, sana bu çırpınışlarımı hissettirmemek için kendimce bulduğum yöntemlerden yalnızca birisi bu ve en masumu aslında. İlk gün geçmişten ulaşabileceğim ne kadar eski sevgili varsa hepsini tek tek aramıştım. İlgileriyle şımarıp oyalanayım diye. İkinci gün görüşmemi istemediğin kim varsa görüşmüştüm. Üçüncü gün oturup ağlamıştım. Dördüncü gün bileklerimi doğramıştım. Yapmamıştım sanırım bunların hiçbirini… Oturduğum yerden yeniden kalkıp üzerimi değişiyorum. Saçlarımı tarıyorum. Esmer tenimi fırça darbesiyle hafif pembeleştiriyorum. Dudaklarımı parlatıyorum… Yüzümün gözümün düzgünlüğü sesime yansıyacak sanki… Ve nihayet alıyorum elime telefonu. İtinayla tuşluyorum zaten kayıtlı olan numaranı, ekranda ismini görüyorum. Midem yeniden sızlamaya başlıyor. Telefonu kulağıma yaklaştırdığımda "Aradığınız numara geçici olarak servis dışıdır (.)" cümlesi bitiriyor tüm masallarımı. Midemi neşterlerle deşiyorlar. Üzerine tuz döküp kargalara kahvaltı olarak sunuyorlar. (.) … Kapı çalıyor… … Sinan usulca kalemi elinden bırakıp, hafifçe doğruluyor. Önündeki bardaktan birkaç yudum su içip kalkıyor, koridoru kısa kısa adımlarla geçip, kapıyı açıyor… Marketten sipariş ettiği, içinde ekmek, ton balık ve sigara olan poşeti ufak çocuğun elinden alıyor. Mutfağa gidip masanın üzerine bırakıyor. Tezgâhta duran şarap şişesini ve şarap kadehini alıp yeniden masasına dönüyor. Yazdığı bölümü bir önceki bölümle birleştirip yeniden okuyor. Sıradan bir ilişki bitmek üzereyken ateşli bir aşka dönüşme ihtimalini yazmayı düşünerek uyandığını anımsıyor Sinan. Bir odanın içinde, bir kadının birkaç saat içinde bunca karışıklığı bir arada düşünmesi ve yaşamasının öykünün akışını bozmuş olduğunu, kadının başka bir şekil almış olduğunu görüyor… Sıkılıyor kurgusundan. Bardağına şarap doldurup su içer gibi soluksuz içiyor bir bardak şarabı tek seferde. Yeni bir kâğıt çekiyor dosyasından ve hikâyenin erkek karakterini yazmak üzere hazırlıyor kendisini. En son midesinde ki sancıyla kıvranan kadına son bir söz söyletmeli diye düşünerek not düşüyor… “Bu öyküden bir ders çıkartılabileceğini biliyorum, ama ne olduğunu bilmiyorum”
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Çiğdem Ünal, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |